Acılarda birleşmek…

7 Kasım 2016 09:29
A
a
Sütiş Eskişehir
Sağlam ve mutlu toplumların harcıdır.
Kitleleri bir arada sımsıkı tutan, ölümsüz bağdır.
İşte bu harçlardan (bağlardan) bir tanesi de acılarda birleşmektir.
Komşusunun, arkadaşının, dostunun, hemşehrisinin acısını hisseden toplumlar, birbirleri ile etle tırnak haline dönüşmüş toplumlardır. Acılarda birleşen, sevinçlerde birleşen, ülküde birleşen, memleket sevdasında birleşen, bölünmez bütünlükte birleşen, bağımsızlık paydasında birleşen toplumları düşünsenize! Hele ki Anadolu topraklarında, Cumhuriyet’te ve Atatürk devrimlerinde birleşen devasa toplumu düşünsenize…
Salt acılarda değil, mutluluklarda da birleşmek önemlidir. Sevdiğimiz insanların mutlu günlerinde yanlarında olmak, mutluluklarına ortak olmak da anlamlıdır. Acıların paylaşıldıkça azaldığını, mutlulukların da paylaşıldıkça çoğaldığını görürüz…
Ölüm en büyük gerçek ve en büyük acıdır. Birkaç gün önce Odunpazarı Belediye Başkanı Av. Kazım Kurt ablasını sonsuzluğa uğurladı. Kader bu ya, benim yolum da rahmetli ile aylar önce Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi acil servisinde kesişmişti. Dünyada en sevdiğiniz kimdir sorusu bende “oğlum Bahadır” olarak yanıt bulur. Dünyada en sevdiğim kişi olan parçamı uzun yıllar psikolojik sızılar sarmalamıştır. Dünyada her şeyin çaresinin bulunduğu günümüzde maalesef psikolojik tedavinin ülkemizde emekleme safhasında olduğunu en iyi bilenlerdenim. Bu acımızın tavan yaptığı günlerden birindeydi Kazım Başkan’ın ablası ile yolumuzun kesiştiği an. Oğlumu kalp sıkışmalarımız eşliğinde acil servise kaldırmıştık o gün. Oğlumun annesi ile çaresizlikten ve acıdan küçülüp kalmıştık acil servisin bir köşesinde. Yüreğinin temizliği yüzüne vurmuş bir bayan yaklaştı yanımıza. Geçmiş olsun dileklerini oğlumun annesine sundu ve bana dönerek; “Hocam merhaba ben Kazım Kurt’un yeğeniyim, biz de annemizi acile getirdik” dedi. Yanlış anımsamıyorsam rahmetli karaciğer hastası idi. Ve ne tesadüftür ki bu hatırnaz hanımefendinin oğlu da bizde (ES TV’de) staj görmüş ve beni yakinen tanıyormuş. İşte biz hayatımızın en sıkıntılı anlarından birinde kendimiz gibi acı çeken bir hanımefendinin koca yürekliliği sayesinde acılarda birleşerek, o an acımızı hafifletebilmiştik. Acıda birleşmiştik işte!
Bu güzel toplumun, Anadolu insanının en güzel geleneklerinden biriydi yaptığımız birliktelik. Acıda birleşerek bir nebze olsun acımızdan arınabilmiştik…
Merhume Göksel, Yeşiltepe Beyazıt Camii’nde ikindi namazına müteakip kılınan cenaze namazında sonra Asri Mezarlığa defnedildi.
Kazım Kurt’a başsağlığı dileklerini sunanlar arasında Eskişehir Valisi Azmi Çelik de bulunmaktaydı. Uzaktan uzağa takip ettiğim Sayın Valimize karşı bir sempati oluşmuştu bende. Ama bu sempatinin boşuna olmadığına, defin işlemi sırasında da tanıklık etmek hoşuma gitti. Bir kentin valisi, bir kentin yerel yöneticinin acısına ortak olmak üzere yanındaydı, omuz omuzaydı. Bir güzel örnek daha anlatacağım bu yazımda. Hayatın akışı içerisinde birbirlerini zerre kadar sevmeyen iki isimdir; Odunpazarı Belediye Başkanı Av. Kazım Kurt ile AKP Odunpazarı İlçe Başkanı Volkan Doğan!
Volkan Doğan’da; Kazım Başkan’ın bu acı gününde kibir ve kin gibi insanın gözünü karartan marazlı duygudan arınmış, onun acısında birleşmek üzere omuz omuza cenaze namazını kılmaya gelmişti. Kim ne der, ne düşünür ya da ne kadar önemser bilemem! Ama benim için öylesine insanca, öylesine güzel bir tabloydu ki bu yaşananlar. Çünkü yazımın başında da net vurguladığım gibi, Anadolu insanının en güzel geleneklerinden biridir acıda birleşmek. Tek yürek olmak, omuz omuza olmak, yüreği yananın yüreğini bir nebze olsun serinletmek…
Keşke dedim içimden; Tanrım bu güzel toplum keşke bu denli ayrıştırılmasaydı birbirinden. Keşke Kurtuluş Savaşı’nda ve sonrasında olduğu gibi bir yürek, bir yumruk kalsaydı milletim. Keşke Katil Amerika ve onun yerli işbirlikçilerinin (maşalarının) kahpe oyunlarını şu saatten sonra olsun bozabilecek bir mucize yaşansa…
Bilmiyorum benim dileklerim ya da düşlerim ne denli karşılık bulur? Ama tüm kalbimle o an Tanrı’dan sadece milletimizin birleşmesi, Ortadoğu toplumunun BOP’tan yazgısına kurban giden Arap halklarına benzememesi adına dileklerde bulundum. Merhume ablamızın acısı Kazım Başkan’ın ve yeğeni hanımefendinin, hanımefendinin bizde staj gören aydınlık yüzlü oğlunun yüreklerinin tam ortasındaydı biliyorum. Ama işin güzel kısmı sıralı bir ölümdü bu dostlarım. Sıralı ölümler nasip etsin insanlara Mevla’m öyle değil mi? Yeter ki bu koca Ulusun, Cumhuriyetimizin, Atatürk Devrimlerinin sona erdirildiği (öldürüldüğü) günleri bizlere yaşatmasın o yüce Tanrı. Bizler de bunu sadece yaratandan beklemek yerine tavşanlar gibi korkup sinmek yerine, ellerimizi (yüreğimizi) taşın altına koyalım iş işten geçmeden öyle değil mi?
 
 
SİZİN SESİNİZ
 
Emeklinin kendine hayrı yok ki!
 
Koca yirmi beş yılını Milli Eğitim Bakanlığı çatısı altında dolu dolu yaşamış bir öğretmen emeklisiyim. Emekli olduğum on dört yıl öncesinden bu yana yazılı ve görsel medya aracılığı ile toplumsal görevimi sürdürdüğümü yürek rahatlığı içerisinde açıklıyorum buradan…
Biz emekliler, devletimizin adeta gözden çıkardığı ve acınacak halde olan bir kesimiyiz. Hiç kimse bu lafım karşısında aksini söyleyecek durumda da değildir. Varsa aksini söyleyecek buyursun köşemden özür dileyerek onun görüşlerini de yayınlayayım…
Bakınız ben kendi isteğimle emekliye ayrılanlardanım hem de günüm dolar dolmaz. Bir genç öğretmenin yerini işgal etmemek adına verdim bu kararımı. Bir kardeşim, bir evladım benim yerime boşalan kadroda iş bulsun, aş bulsun istemiştim. Ve Türkiye’nin en gözde okullarından bir tanesinde görev yapmaktaydım. Bu okul ki nicelerinin tayin yaptırmak üzere can attıkları İzmir Atatürk Lisesi idi. Nice arkadaşım var ki; belleri büküldüğü, gözleri zor gördüğü konumlarda daha hala bu okulda görev yapmakta ve emekli olmamak adına sanki yemin etmişçesine yer işgal etmekteler!
Lakin bakıyorum da şöyle de bir gerçek var kardeşim!
Onlar şu an görevleri başında 4000 TL üzerinde para alıyor, ben emekli cennet kuşu da 2100 TL para alıyorum. Bozdur bozdur harca anasını satayım! Diyeceksiniz ki şimdi bu son cümle bir gazetecinin ağzına yakıştı mı hiç? Valla bal gibi de yakıştı hacım! O zaman daha da ileriye giderek şöyle diyeyim; bu ülkenin emeklileri gerçekten gözden çıkarılmış ve kendi kaderlerine bırakılmış; yıllardır promosyon masalı ile avutulan garibanlar topluluğudur, nokta!
Peki, emekli derneklerindeki vatan kurtaranlar ne yapar? Ne yapacak kardeşim tuzluk gibi sıralanıp, senede bir gazetecilerin objektiflerine poz verirler o kadar! O senede bir yaptıkları basın açıklamalarından da sanırsınız ki emeklinin tuzu kuru! Mümkün mü iktidara sitem ya da tek bir olumsuz kelam?
İyi de kim duyuracak bu emeklinin sesini erke? Bakınız gazetemizin haberinin fotoğrafını yayınladım köşemden. Sırf Eskişehir’de on bir emekliyi kandırmışlar (dolandırmışlar) ayaküstü! Kendine bile hayrı olmayan bu emekli çığlığını nasıl duyuracak kim söyler?
Şahin Erden Kuyumculuk
1000
icon
İsmail Yıldız 7 Kasım 2016 12:40

Eline, yüreğine sağlık.. 11 milyon emekli var..Bu talihsiz MEMLEKETTE..! Sadece Bir seçim bıraksalar ideolojilerini sadece Emekli Geçim Partisi kurup partiler üstü adaylarını belirlesinler iktidar olurlar..! Biliyorsun ben de senin gibi 44 yaşımda emekli oldum.. Ama şimdi soruyorlar benimle akran olup ve halâ çalışan arkadaşlar : -Hocam ne kadar maaş alıyorsun..? -2100 diyorum.. -Aaaaa sahi mi..? O zaman ouyan torun var.. İşsiz oğlan var.. Bunlar olmasa bile evim, arabam da olsa..Ben bu maaşla nasıl geçineyim agedeş.. ? En iyisi devam..Çocuklara maskara da olsam umurumda değil..! Bir "Emekli-Sen " var..? Niyedir anlamadım gitti.. Greve gitseler !? diyorum.. Aslında her gün grevdeyiz..! İyi de o zaman niye arkasına "Sen" koymuşlar ki..? Allahtan Başka ideoloji tacirleri de çıkıp " Emekli Bir —Sen" " Milliyetçi Emekli —Sen " " Müslüman Emekli— Sen" "Yurtsever Emekli—Sen " demediler halâ.. Komiklikte üstümüze yok

0 1 Cevap Yaz
Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi