Cumartesi günü Türk Telekom Arena stadyumundaki Galatasaray, Eskişehirspor karşılaşması, geçen hafta oynanan Galatasaray Bursaspor maçının ilk 45 dakikalık bölümünün bir tekrarırı gibiydi. İki karşılaşma arasındaki en önemli fark, skor ve Drogbanın olmayışıydı.
Mancini, Eskişehirsporun sezon başından bu yana oynamış olduğu maçların tamamına yakınında, çok pas yapan bir takım olduğunu bildiği için, Bursaspor maçında olduğu gibi, ikinci bölgede saldırgan presler yaparak, öncelikle rakibini durdurmak ardındanda bulacağı gol veya gollerle istediğini elde etmekti… ki bunda da başarılı oldu.
Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur misali, oyun kurgusu ve oyun felsefesinin neredeyse herkes tarafından bilinen Galatasaray’a karşı çok daha dikkatli ve sabırlı bir Eskişehirspor olmalıydı kanısındayım.
Sarı Kırmızılıların, belkide en çok korktuğu takımların başınada geliyordu Eskişehirspor. Ancak, ilk yarının 32 dakikası itibariyle, atı alan üsküdarı geçmiş misali, herşey bitmişti. Devamında verilen mücadele ve çabalar skoru ve tabelayı değiştirmaye yatmedi.
Özellikle ikinci bölge de kaptırılan toplar sonrasında, alan ve adam markajlarındaki, paylaşım ve yer tutmalardaki eksiklikler sonuca direk etki eden bir durum yarattığı düşüncesindeyim. Özgür Çekin etkisiz, Ürkek ve sorumluluktan kaçan bir oyunu tercih etmesi, Eskişehirspor adına kenar organizasyonun da önemli bir eksiklik olarak görüldü.
Yeni transfer Lavalın ciddi şekilde bir uyum sorunu yaşadığını görmemek mümkün değil. Dar ve kısıtlı bir kadroyla mücadele eden kırmızı şikşeklerde en büyük sorun yin gol yollarında olacak. Galatasaray maçının ikinci 45 dakikalık bölümünün neredeyse tamamında oyunun hâkimi Eskişehirspor’du. Geliştirilen etkili atakları golle sonlandıracak son vuruşların olmayışı ise kaçınılmaz sonun habercisi oldu demek yanlış bir düşünce olmasa gerek. Neticesinde, Futbolun önemli bir gerçeği de şudur. Bir hafta önce oynamış olduğunuz futbol ve almış olduğunuz skor, bir hafta sonra oynayacağınız maça yansır bir durumun garantisini vermemektedir.