Öğretmenlik yaşantımda bu tarihin belleğimdeki yeri çok önemliydi… Peki, ne olmuştu bu tarihte diye merak eden okurlarımıza minik bir anımsatma yapayım…
Atatürk ve temsil heyetinin üyeleri 27 Aralık 1919’da saat 14.00’de Dikmen sırtlarından Ankara’ya gelmişlerdi. Atatürk’ün Ankara’ya gelişi, Kurtuluş Savaşı dönemindeki en önemli olaylardan biridir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşu, Türk ordusunun kurulup hazırlanması çalışmaları Ankara’da yapıldı. Ankara milli mücadelenin merkezi haline geldi…
İşte her yıl bu tarihlerde “Atatürk Kır Koşusu” geleneksel biçimde düzenlendi başkentte daha sonraki yıllarda. Ve Polatlı İstiklal Ortaokulu’nda öğretmenlik yaptığım yıllarda canım öğrencilerimle unutulmaz güzellikler yaşadık bu yarışmalarda. Okullar arası nice müsabakalarda derecelere girerek unutulmaz hazlar yaşadık. Çünkü işin içerisinde yine Atatürk vardı ve bu isimle organize edilen her etkinlikte en iyisini yaparak ona layık olduğumuzu göstermek görevlerimizden sadece biri idi bizim için. Bu koşunun anlamını (içeriğini) öğrettim öncelikle öğrencilerime. Saygın okurlarım Atatürk’e olan sevdamı nasıl biliyorsa, Polatlı İstiklal Ortaokulu’ndaki öğrencilerim de gayet iyi bilmekteydi Mustafa Kemal’e olan bağlılığımı. Bunun için yapacaklarının en iyisini yaparak gururlandırdılar beni hep. Bakmayın Polatlı’nın Ankara’nın küçük bir ilçesi olduğuna o zamanlar. Sportif etkinliklerin birçoğunda tabir caiz ise kök söktürürdük koca Ankara’ya. Sadece bana ve okuluma ait değildi bu başarı dizisi. Polatlı Lisesi Beden Eğitimi Öğretmeni Sadi Kuyrukçu, Cumhuriyet Ortaokulu Beden Eğitimi Öğretmeni Zeki Güzelsoy gibi isimler de altın dönemin yaşanmasında etkili isimlerdi. Örneğin tarihinde ilk kez Polatlı Bayan Hentbol Takımı Birinci Lig’e kadar yükselme başarısını göstermişti Zeki sayesinde. Yine Sadi arkadaşım atletizm dalında nice başarılara imza atmıştı istikrarlı biçimde.
Naçizane ben de on yıla yakın görev yaptığım bu güzel okulda kız voleybol takımımla Ankara birincisi olarak birinci kümeye çıkmıştık. Güreş takımımla Ankara ikincisi olup Çorum’a Türkiye Şampiyonası’na katılma hakkı elde etmiştik. Kızlar ve erkeklerde atletizm takımları olarak Ankara üçüncüleri olup Kayseri’de düzenlenen Türkiye Şampiyonası’na katılma hakkı elde etmiştik.
O üretken yılları çok özlüyorum, inanılmaz özlüyorum. Şu soruları sıkça da sormaktayım kendi kendime…
1-Eskişehir’de okullar arası sportif başarılar neden kısırdöngü içerisindedir? Beden Eğitimi öğretmeni meslektaşlarım ve Milli Eğitim Müdürümüz bu konudan ötürü rahatsızlık duymazlar mı acaba?
2-Eskişehir’deki yerel yöneticilerimiz “27 Aralık Atatürk Kır Koşusu” gerçeğinden yola çıkarak böylesi güzel bir etkinliğe imza atamazlar mı? On binlerce üniversite öğrencisinin olduğu bir kentte sportif yarışmalar düzenlemek hiçbir yerel yöneticinin danışmanlarının aklından geçmez mi? Etkinlik deyince popüler kültürün simgelerini kentin ortasında “haydi eller havaya” bağırtarak; halk böyle istiyor gerekçesinin ardına sığınmaktan bıkmadılar mı?
SİZİN SESİNİZ
HALİME ÇAVUŞ KİMDİR?
Eskişehir’in eski tüfeklerindendir Arif Doğan. Sosyal medya üzerinden inanılmaz anlamlı (tarihi) fotoğraflar ve bilgiler paylaşır. İşte bunlardan bir tanesi…
Halime Kocabıyık, 1898 yılında Kastamonu merkez Duruçay Köyü’nde doğdu. Kurtuluş Savaşı başlarında ailesinin tüm engellemelerine karşı çıkarak savaşa katıldı. Erkek kılığına girip saçını erkek gibi kestirerek asker kıyafeti giyen ve sakal tıraşı olan Halime Kocabıyık, İnebolu`ndan Ankara ve Sakarya`ya cephane taşıyan yardım kolunda görev aldı. Cephane taşıma işinde üstlendiği zor görevlerin üstesinden, kadın olmasına rağmen başarıyla gelen Halime Kocabıyık, soğuk bir kış gününde İnebolu`yu denetlemeye gelen Mustafa Kemal Paşa ile karşılaştı. Soğuk hava ve kar yağışına rağmen üzerindeki montu cephanenin üstüne örten Halime Kocabıyık, Mustafa Kemal Paşa ve beraberindeki heyetin dikkatini çekti. Paşa, cepheye taşıdığı mermileri kendi hayatından bile fazla önemseyen bu askeri görünce çok etkilendi ve O`na,
-‘Neden üzerindeki montu mermilerin üzerine örttün, üşümüyor musun?’ diye sordu.
Halime Kocabıyık ise,
-‘Benim üşümem hiç önemi değil. Bu cephane yüzlerce belki de binlerce askerimizi koruyacak’ dedi. Bu cevap üzerine Paşa, Halime Kocabıyık`tan eski tabirle kafa kâğıdını, yani kimliğini istedi. Kocabıyık`ın `kadın` olduğunu anlayan Mustafa Kemal Paşa, yaverine, Kocabıyık`la ilgili tüm bilgileri not aldırarak Ankara`ya döndü. Görevine kaldığı yerden devam eden ve savaşta bulunduğu süre içerisinde gösterdiği insanüstü başarılarla büyük takdir toplayan Halime Kocabıyık, 9 Haziran 1921 tarihinde Yunan savaş gemileri Kılkış ve Averof`un İnebolu`yu bombaladığı sırada şarapnel parçası ile ayağından yaralanarak ordudan ayrıldı. Kurtuluş Savaşı sonunda Gazi Mustafa Kemal tarafından Ankara`ya çağrılan Halime Kocabıyık, Çankaya Köşkü’nde 15 gün misafir edildi. Kendisine Latife Hanım gereken misafirperverliği gösterdi. Gazi Mustafa Kemal Paşa`nın kendisiyle çok ilgilendiğini her fırsatta dile getiren Halime Kocabıyık`a, Çankaya Köşkü’nde düzenlenen törenle İstiklal Madalyası ve `Çavuş` rütbesi verildi. Atatürk`ün verdiği emirle ölene kadar maaşa bağlanan Halime Çavuş, `Benim geride kalan bir ailem var diyerek` Çankaya Köşkü`nden ayrıldı ve Kastamonu`ya döndü.
Kendisini milletine ve vatanına adayan Halime Çavuş, hiç evlenmedi ve kardeşi Hasan Kocabıyık`ın oğlu 13 yaşındaki Sadık Kocabıyık`ı evlat edinerek büyüttü. Hayatının son 6 yılını doğum yeri Kastamonu`nun Duruçay Köyü’ndeki evinde yatalak olarak geçiren Halime Çavuş, 20 Şubat 1976 tarihinde vefat etti.
OZANCA
Artık tat kalmadı Rize çayında
Yürekler yanıyor bu kış ayında
Şehide gaziye saygı kalmadı
Kemiği sızlıyor Kubilay’ın da… Fikret DİKMEN