Sarar Şirketler Grubu yönetim kurulu onursal başkanı Cemalettin Sarar, Kurban Bayramı öncesi eşi Zehra Sarar ve Ilgazlar Yönetim Kurulu Başkanı Şenol Ilgaz ile birlikte gittikleri hac ziyaretinden döndüler.
Cemalettin Sarar, daha önce 2-3 kez umreye gitmişti ancak hacı olamamıştı. Eşi Zehra Sarar ise daha önce Eskişehir’de bir gurup bayanla birlikte hacıya gitmiş ve hacı olmuştu.
Cemalettin Sarar ile karşılıklı ilişkilerimiz sanki öz ağabey-kardeş derecesinde. Ben onu ağabey o da kardeş kadar sever.
‘KANUN NE DİYORSA ONU YAPTIK’
Hacıdan döndüğünü öğrendiğimde telefon ettim. Giderken de ‘güle güle yolun açık olsun’ demiştim. 16 gün kaldıkları kutsal topraklarda tüm Eskişehirliler, tüm İslam alemi ve tüm Müslümanlar için dua ettiğini söyledi.
“En fakir insanlarla da en zengin insanlarla da aynı yerde namaz kıldık. Aynı saflarda durduk. Ben fakirin de zenginin de kim olduklarını bir bakışta anlarım. Kutsal topraklarda fakirde zengin de duygulandı. Hepimiz birlikte ağladık”dedi.
“Cemalettin abi. Tepebaşı Belediyesi’ne arsayı bir liraya satmışsın. Daha sonra bu arsayı belediyeden farklı bir fiyatla geri alacakmışsın?” diye sordum.
“Ben arsamın üzerine butik otel yapmak için müracaat ettim. Ancak karşımıza böyle bir zorunluluk çıktı. Yasalar ve kanun böyle diyormuş. Biz de kanunun emrettiğini yaptık. Niye bunu eleştirirler anladım. Hem bu şehrin yatak kapasitesinin artırılması isteniyor hem de yatırım yapanlara engeller çıkarılıyor. Gelin basma fabrikasının içini görün. 27 adet butik otel yaptık. Yine basma fabrikasının içindeki misafirhaneyi yeniden düzenledik. Orası da butik otel oldu.”
‘VARSA MÜŞTERİSİ HEMEN SATARIM’
Eski Otogar’a proje çizdirmesine, iki kez tarih verilmesine rağmen neden başlamadığını da sordum Cemalettin Sarar’a:
“Eski Otogarı bugünün parasıyla bir ton altına satın aldım. Projeler çizdirdi işe başlamıyorlar”diye eleştiriyorlar. Çizdirdiğimiz projede eski Gamgam Un Fabrikası da içinde idi. AVM ve Otel buraya kadar uzanıyordu. Ancak Gamgamlar sonradan vaz geçti. Yeni bir proje yaptırdık. Bu projeye de birileri karşı çıkıyorlar. Biz Bit Pazarından (bugünkü adıyla Bayat Pazarı) çıktık buralara geldik. Yani tırnaklarımızla kazıyarak büyüdük. Bu şehirden yetişmiş ve bu şehre yatırım yapacaklara engel olunuyor. Sanki bu şehir bana düşman. Biz yatırım yapıyor, istihdam yaratıyoruz. CCS ve SARAR’da 5 bine yakın bu şehrin çocuğu, insanı çalışıyor. Eğer eski otogara varsa bir talip bugün satarız. Engeller olmasıydı bugün orası da bitmişti. Bu şehir bana düşman mı? Bir türlü anlayamadım. Sanki yatırım yapmak, istihdam sağlamak suç. Dışarıdan gelenler daha rahat iş yapıyor bu şehirde. Bunu anlamak güç gerçektende.”
BU ŞEHİR HALKI BİR BİRİNİN
NASIRINA BASMAYI SEVİYOR
Geçtiğimiz günlerde yazmıştım. Cemalettin Sarar’ın anlattıklarına tıpa tıp uyuyor. Bu şehir insanları kendi içlerinden birilerinin büyümesini hazmedemiyorlar. Çekemiyorlar. Yukarılara doğru tırmandığında hemen bacağından çekerek aşağıya indirmeye çalışıyorlar.
İşte bu nedenle çevre illerimiz büyürken Eskişehir yatırım açısından yerinde sayıyor. Belki 5-6 yıl sonra nüfusumuz 1 milyon olacak. Ancak baktığımızda içi boş büyüme gerçekleşmiş olacak. Bu şehir insanları bir birine sarılmaz, nasırına basmaz, yükselmesine engel olmaz ve özellikle de güçlü bir lobi oluşturamaz ise bir adım geri-bir adım ileri giderek yerimizde saymaya devam ederiz.
ORGANLARIMIZI BAĞIŞLAYALIM
Dünyada her yıl çok sayıda insan organ yetmezliği ile karşı karşıya kalıyor. Buna karşılık, verici sayısının yeterli seviyede olmaması organ nakline olan ihtiyacı artırıyor. Kadavradan yeterli bağışın yapılmaması, canlı vericilerden nakil yapılmasını zorunlu kılıyor. Ayrıca, organ nakli bekleme listesine eklenen kişi sayısı da her geçen yıl çoğalıyor. Pek çok hasta sağlıklı bir organ bulabilmek umuduyla bekliyor.
Sağlıklıyken organlarımızı bağışlayalım. Bugün sağlıklıyız ancak yarın ne olacağımız belli değil. Belki kendimize olmayabilir ama en yakınımıza gerekebilir. Bunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmayalım.
Öldükten sonra toprak altında çürüyecek organımız, ihtiyacı olan birisine takılması halinde belki de o kişiyi ölümden veya yıllarca yattığı yatağından kurtarırız.
FIKRA:
Alkol Kontrolü
Yurdumun insanı alkollü olarak Boğaz sefasından evine dönerken, Beylerbeyi'nde trafik ekipleri tarafından alkol kontrolü için araç kuyruğuna sokulmuş. Sırasının gelmesini beklemeden motoru stop edip inmiş arka koltuğa geçmiş... Derken öndeki araç gitmiş. Trafik polisi gelip, arka koltukta oturan bizimkine,
-'Beyefendi, şoförünüz nerede? Aracınızı ilerletin' demiş. Bizimki de şaşkın ve üzgün bir ifade ile cevap vermiş:
- 'Memur bey, ben de şaşkınım. Siz bizi alkol kontrolü kuyruğuna sokunca, benim şoför aracı bırakıp kaçtı. Demek alkollüymüş.' Trafik polisi şaşırmış.
-'Siz geçin direksiyona. Aracınız yolu tıkıyor', demiş. Bizimki:
-'Olmaz, ben alkollüyüm. Araç kullanamam' diye direnince, polis
-'Ziyan yok. Bu defalık görmezden geliriz' diyerek zorla direksiyon başına geçirmişler. Trafiği açtığı için de teşekkür de etmişler.