HIV pozitiflerin çalışma yaşamında olmalarını önleyen tıbbi veya yasal hiçbir engel olmadığını söyleyen Sosyolog Dr. Pınar Öktem’e göre, Türkiye’de birçok işveren, HIV ile yaşayan çalışanını işten çıkarmak ya da zorla istifa ettirmek için çaba harcıyor.
Kampanyalara, projelere, bilinçlendirme çalışmalarına rağmen günümüzde hala birçok insan, HIV pozitif bireyler ve AIDS hastalarıyla tokalaşmak, onlara dokunmak bir yana aynı ortamda ve sosyal paylaşımlarda bulunmak dahi istemiyor.
1 Aralık Dünya AIDS günü nedeniyle Türkiye’deki HIV/AIDS tablosuna dikkat çeken Pozitif Yaşam Derneği Başkan Yardımcısı Sosyolog Dr. Pınar Öktem, önyargı ve ayrımcılığın, HIV ile yaşayanların en önemli sorunları olduğunu söyledi, “Ayrımcılık sosyal yaşamda, eğitim kurumlarında, iş hayatında ve sağlık hizmetlerine erişimde engel yaratacak şekilde karşımıza çıkıyor” dedi.
“İŞVERENLER ULUSLARARASI ÇALIŞMA ÖRGÜTÜ KURALLARINA UYMALI”
Geçtiğimiz yıllarda yapılan araştırmalar, hak ihlallerinin en fazla sağlık kuruluşlarında olduğunu gösteriyordu. Son dönemde sağlık kuruluşlarındaki tablonun az da olsa düzeldiğini söyleyen Öktem, aynı olumlu gelişmenin iş hayatında gerçekleşmediğini aktardı, ILO kurallarına vurgu yaptı: “HIV-pozitiflerin çalışma yaşamlarına devam etmelerinin önünde tıbbi ya da yasal hiçbir engel bulunmuyor, fakat işverenler HIV ile yaşayan çalışanını işten çıkarmaya ya da zorla istifa ettirmeye çalışabiliyor, bunun için yoğun çaba harcayanlar var. Oysa Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun bu konuda kapsamlı kuralları var ve bunların işverenler tarafından incelenmesi ve de uygulanması gerekir” ifadesini kullandı.
Ayrımcılık ve önyargılar nedeniyle tedaviyi bırakma aşamasına gelenler olduğunu belirten Öktem, “Bu ayrımcılık deneyimlerinin HIV ile yaşayan LGBTİ bireyler, seks işçileri, mülteciler ve kadınlar için özellikle daha da kuvvetlendiğini vurgulamak isterim” diye konuştu.
“HIV İLE YAŞAYANLARIN İNSAN HAKLARINDAN FAYDALANMASI SAĞLANMALI”
Ayrımcılık ve önyargıyı ortadan kaldırmak için neler yapılmalı, kime ne gibi görevler düşüyor? Dr. Öktem’in bu soruya yanıtı şöyle: “Test öncesi ve sonrasında yetkin bir uzmandan, etik ilkelere uygun, anonim ve ayrımcılıktan uzak bir ortamda danışmanlık almanın önemini burada görüyoruz. O bakımdan yıllardır vurguladığımız gibi yetkililerin atması gereken öncelikli adım Gönüllü Danışmanlık ve Test Merkezlerini açmak. Devletin, biz STÖ’lerin tek başımıza yapamayacağımız büyük adımları atması, özellikle gençlere ve işverenlere yönelik bilgilendirme kampanyaları yapması ve HIV ile yaşayanların insan haklarından faydalanabilmesini sağlayacak yasal çerçeveyi oluşturması gerekiyor.”
Dr. Öktem’in dikkat çektiği bir diğer nokta ise HIV vaka sayısının dünyada olduğu gibi Türkiye’de de artış göstermesi. Türkiye’de HIV ve AIDS ile yaşayanların sayısıyla ilgili en son açıklanan rakama dikkat çeken Öktem’e göre gerçek sayı çok daha fazla:
“Bu yılki 11 bin 109 rakamı itibariyle artık 5 haneli sayıları gördük. Fakat belirtmek gerekir ki bu sayı 1985’ten beri resmi olarak kaydedilen toplam kişi sayısı. Bu bakımdan bize HIV ile yaşayan fakat HIV durumunu bilmeyen ya da resmi istatistiklere girmeyen kişi sayısını vermiyor. Gerçek rakamın çok daha fazla olduğu tahmin ediliyor. Türkiye, yıllık HIV artış hızının en yüksek olduğu Orta Avrupa bölgesi içinde yer alıyor. Bu bakımdan özellikle önlemlerini artırması gereken bir ülkeyiz.”
HIV’i baskılayan, antiretroviral tedavi ve bu tedavide kullanılan ilaçlar sosyal güvenlik sistemine kayıtlı bireyler için ücretsiz olarak sağlanıyor. “Teoride tedaviye erişim oranlarımız çok yüksek olmakla beraber pratikte bazı problemlerla karşılaşıyoruz” diyen Dr. Öktem, o sorunları şöyle özetledi:
İLAÇ TEDAVİSİ KESİNTİYE UĞRAMAMALI”
“Örneğin sosyal güvencesi işsiz kalma veya borçlanma gibi sebeplerle kesintiye uğrayan bireylerin ilaca erişimi de kesintiye uğruyor. Burada vurgulanması gereken nokta bu tip kesintilerin tedavide başarısızlığa sebep olabilmesi. Birey böyle bir durumda ilaca direnç geliştirebiliyor ve tedavinin etkinliği tehlikeye girebiliyor.”
Tedaviye engel olan faktörlerin başında bilgisizlik ve önyargıyı saymak gerektiğini söyleyen Öktem, “Halen birçok insan HIV’in etkin ilaçlarla baskılandığını, kronik bir sağlık sorunu olduğunu, HIV ile yaşayanların sağlıklı ve kaliteli bir şekilde günlük yaşantılarına, eğitimlerine, çalışma ve aile yaşamlarına devam edebileceğini bilmiyor. Halbuki, birçok başka sağlık sorununda olduğu gibi, test ve erken tanı burada da hayat kurtarıyor” dedi.
BİRİ VİRÜS, DİĞERİ HASTALIK KOMPLEKSİDİR
Toplumdaki önyargıyı ve damgalamayı önlemenin yolunun doğru ve yeterli bilgiye sahip olmaktan geçtiğini vurgulayan Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Neşat Bozkurtgil de HIV ile AIDS arasındaki farkları, tedavi yöntemlerini ve bulaşma yollarına ilişkin sorularımızı yanıtladı. İşte Uzm. Dr. Neşat Bozkurtgil’in cevaplarıyla HIV/ AIDS gerçeği:
Öncelikle kavram karmaşasını gidermek için HIV pozitif nedir, AIDS nedir tanımlar mısınız?
HIV (Human Immunodeficiency Vırus), İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsu olarak adlandırılıyor. Virüs, bulaş sonrası enfekte olan kişide, uzun yıllar belirti vermeden hayatını sürdürür ve çoğalır. Bu kişiler ''HIV Taşıyıcı'' olarak tanımlanır. Ancak bulaştırıcılık özelliği mevcuttur. AIDS ise (Acquired Immuno Deficiency Sendrom) yani, Kazanılmış-Edinsel Bağışıklık Yetmezliği Sendromu olarak adlandırılan bir hastalık kompleksidir. AIDS; HIV pozitif bir kişide, bağışıklık sistemi yetersizliği nedeniyle ciddi-fırsatçı enfeksiyonlar ve fırsatçı kanserlerden bir veya birkaçının geliştiği bir hastalık halidir.
Biliyoruz ki her HIV pozitif, AIDS demek değil. Daha anlaşılır kılmak için bu iki durumun farklarını kısaca özetler misiniz?
Her HIV taşıyıcısı, aynı zamanda AIDS hastalığı geçiren kişi demek değildir. AIDS, taşıyıcı bir kimsenin HIV nedeniyle ciddi enfeksiyonlardan birini geliştirmiş ya da kan testleriyle ölçülebilen bağışıklık sistemi hücrelerinin virüs tarafından yüksek düzeyde tahrip edilmiş olmasıyla tanımlanabilir. Günümüzde AIDS'in kesin bir tedavisi yoktur. Ancak sorun, çeşitli ilaçlarla büyük oranda kontrol altına alınabilir ve HIV pozitif bireyler uzun yıllar sağlıklı bir şekilde hayatlarını sürdürebilir.
Virüsün bulaşma yolları nelerdir?
HIV'in bulaşma yolları:
1.) Cinsel ilişki yoluyla bulaşma.
2.) Kan yoluyla bulaşma.
a) Kan veya kan ürünlerinin transfüzyonu (nakli),
b) İğne batması ve açık yaradan HIV ile temas,
c) İntravenöz (damar içi) ilaç kullanıcıları, uyuşturucu bağımlıları.
3) Perinatal geçiş (Anneden bebeğine):
a) Hasta veya taşıyıcı anneden bebeğe hamilelik döneminde, doğum sırasında geçiş,
b) Hasta veya taşıyıcı anneden bebeğe doğum sonrası süt ile (emzirme) geçiş.
HIV VÜCUDA GİRDİKTEN 1 İLE 6 HAFTA SONRA BELİRTİ VERİR
HIV’in kuluçka dönemi ne kadar sürer ve bu dönemde kişide herhangi uyarıcı bir belirti olur mu?
HIV vücuda girdikten 1 ile 6 hafta sonra başlangıç dönemi belirtileri verir. Yani kuluçka süresi 1-6 haftadır. Bu tabloya Akut Retroviral Sendrom denir. Grip benzeri, ateşli bir hastalık tablosu gelişir. Bu tablo, geçici ve birkaç hafta içerisinde kendiliğinden sınırlanan bir enfeksiyon şeklindedir. Bu dönemden sonra, hiçbir belirti ve bulgu vermeksizin yıllarca, (3 ile 15 yıl) asemptomatik, yani belirtisiz evrede seyreder. Bu dönemde yapılacak test ile HIV saptanır. Aynı zamanda bu dönem, bulaştırıcılık özelliğini sürdürür.
BELİRTİLER BULAŞTAN 3 İLE 15 YIL SONRA GÖRÜLEBİLİR
İlaçlarla kontrol altına alınmayan HIV’in AIDS’e dönüşmesi için ne kadar süre gerekir, AIDS tanısı nasıl konur, hastalık hangi belirtilerle ortaya çıkar ve nasıl bir tedavi uygulanır?
HIV-AIDS tanısı, basit bir kan testi ile konur ancak bu hastalığın, akla gelmesi gerekir. Teşhis için, ELİZA yöntemiyle kanda AntiHIV testi istenir. AIDS hastalığı belirtileri, yani HIV ile bulaştan 3-15 yıl sonra görülen hastalık kompleksi ise şu şikayetlere yol açar: Ateş, halsizlik, kilo kaybı, uzun süren ishal, deri döküntüleri, deride lekeler, lenfadenomegali (lenf bezi büyümeleri), ağızda yaralar, uçuk, nefes darlığı, uzun süren kuru öksürük ve diğer fırsatçı enfeksiyon ve fırsatçı kanserlerin belirti ve bulguları.
HIV TEDAVİ EDİLEBİLİR
Günümüzde, HIV enfeksiyonu tedavisi, geçmiş yıllarda olduğundan çok daha etkin bir şekilde yapılabilmektedir. Gerek, HIV tedavisinde kullanılan ilaç sayısının, çeşidinin ve etkinliğinin artması, gerekse ortaya çıkan enfeksiyonların tedavisindeki gelişmeler sayesinde, günümüzde daha etkin tedavi yöntemleri bulunmaktadır. Ancak, henüz kesin bir tedavisi, yani virüsü vücutta tamamıyla yok edecek bir tedavi bulunmamaktadır.
EN YAYGIN BULAŞMA YOLU: KORUNMASIZ CİNSEL İLİŞKİ
Korunmada etkili bir aşının henüz olmadığını biliyoruz, peki HIV –AIDS’ten korunmak için neler yapılmalıdır?
• En yaygın geçiş yolu korunmasız cinsel ilişkidir. Bu nedenle, HIV'den korunmada tek eşlilik en önemli önlemlerdendir. Güvenli olduğu bilinmeyen bir partner ile cinsel ilişki, çok eşlilik, anal ilişki, homoseksüel ilişki gibi riskli cinsel yaşam en sık geçiş yolunu oluşturmaktadır. Prezervatif kullanımı önemli bir engelleyici yöntemdir.
• Damar içi uyuşturucu kullanımından kaçınmak, bu mümkün olmadığında tek kullanımlık enjektörleri kullanmak.
• HIV ve AIDS edinmiş kişinin kullandığı kesici-delici aletleri (jilet, diş fırçası, tırnak makası vs.) ortak kullanmaktan kaçınmak.
• Hamile kalmadan veya hamilelikte test yapılarak bebeğe geçiş için önlem almak.
Ve kan nakillerinde mutlaka test yapmak.
HIV POZİTİF BİREYLER EVLENEBİLİR, ÇOCUK SAHİBİ OLABİLİR
HIV’in ilaçlarla kontrol altına alınabildiğini ve kişi ilaç kullandığı sürece normal hayatına devam edebildiğini söylediniz. HIV pozitif bireylerin evlenmesinde ve çocuk sahibi olmasında bir sakınca var mı, virüsün eşe ve çocuğa geçmemesi için nasıl yöntemler uygulanıyor?
HIV pozitifliğini, kronik bir hastalık gibi değerlendirmek mümkündür. Kişi, ilaç kullandığı sürece, normal hayatına devam edebilmektedir. HIV pozitif bireylerin, eş adayına gerekli bilgilendirme yapılarak, önleyici korunma yöntemleri kullanarak ve önleyici tedavi almak koşuluyla evlenmesi ve çocuk sahibi olması mümkündür, ancak riskleri vardır.
HIV DOKUNMAKLA, SARILMAKLA, AYNI HAVAYI SOLUMAKLA BULAŞMAZ
Toplumsal damgalanma, HIV pozitif bireylerin ve AIDS hastalarının yaşadıkları en önemli sorunlar arasında gösteriliyor. Bu durumun önüne geçmek adına neler söylersiniz?
Evet, HIV pozitif bireylerin ve AIDS hastalarının yaşadıkları en önemli sosyal sorunlardan biri, toplumsal damgalanmadır. Ancak, bu kişilerin kaliteli sağlık hizmeti alma, eğitim alma ve eğitimlerini sürdürme, mesleklerini icra etme, çalışma ve toplum içinde bir birey olarak yaşama hakları vardır. Bu konuda, toplumun bilgilendirilmesi önemlidir. HIV-AIDS'e maruz kalan kişiler, aile bireyleri, eşleri, çocukları, anne-babaları, okul veya iş arkadaşlarıyla belirli korunma önlemlerine uymak koşuluyla sağlıklı ve normal bir ilişki sürdürebilirler. HIV; dokunmak, tokalaşmak, sarılmak, gözyaşı- ter- tükürük gibi sekresyonlara maruz kalmak, aynı havayı solumak, aynı ortamda bulunmak, banyo, havuz ve tuvaleti ortak kullanmak ile bulaşmaz.ntv