Geçen hafta yazımın başlığı “Yunuslar Ölmesin Diye Doğayla Tasarım” idi. Yazıma dünyada son on yıllık dönemde yaşanan afetlerden bahsederek başlamıştım, bunların önemli miktarının iklim olaylarına bağlı olduğunu ve en çok hasarın Asya ülkelerinde yaşandığını ifade etmiştim. Bu hafta yine iklim olaylarına bağlı bir olay Filipinler’i vurdu. Saatte hızı 350 km civarında olan fırtınanın, dünyanın yaşanmış en büyük fırtınalarından biri olduğu ifade ediliyor… Bir milyon civarında insan yaşam alanlarını terk etmek zorunda kaldı, binlerce kişinin öldüğü düşünülüyor. Milleti önemli değil, yine Yunus’lar öldü… Keşke Haiyan Tayfununun vurduğu o yerleşimler için doğru yer seçimi yapılsaydı, Yunus’lar yaşasaydı.…
………………..
Ben söylemiştim demeyi sevmiyorum, umarım, yine söylemek zorunda kalmam… Karbon ayak izimizin artmasına bağlı giderek artan küresel ortalama sıcaklık, tahrip olan karbondioksit yutağı denizler, ormanlar, okyanuslar… Son on yılda fırtına hasarlarını onlarca kat artırdı. Bugün biz etkisini hissetmiyoruz sanıyoruz. Ancak bakın son iki yılda ülkemizi etkileyen sellere… Genellikle açıklamayı yapan yetkili ”semavi bir olaydı, hiç beklemiyorduk ya da yüzyıllık projeksiyonlarımızın üzerinde beklenmedik bir yağış yaşandı” gibi ne olağandışı bir doğa olayı yaşandığını, yapacak bir şey olmadığını ifade ediyor… Katılıyorum, yaşanan iklim değişiklikleri nedeniyle beklenmedik düzeyde yağış yaşanıyor. Ancak yanlış seçilmiş yerleşim yerleri nedeniyle, beklendik bir hasar ortaya çıkıyor.
........................
Çoğu meslektaşım “6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun” yayınlanmasının ardından verdiğim destek nedeniyle beni eleştirdiler. Gerçekten yerleşim alanlarımız, yanlış planlama yaklaşımları, yanlış tasarımlar, yanlış mühendislik nedeniyle hem afetler tarafından tehdit ediliyor, hem de başta enerji verimliliği hususları olmak üzere pek çok konuda çevreyi tehdit ediyor... Bakın yaşadıklarımıza. En son Van depremi... Beklenmedik düzeyde can ve mal kaybına yol açtı. O şiddette depremlerde, yapıların hasar görmesi beklenebilir, ancak can kaybının böyle yüksek olması anlaşılabilir gibi değil. Ayrıca Van depreminin ardından yapılan değerlendirmeler gösteriyor ki, Van’da ağır hasar gören yapıların %44’ü, 1999 sonrası yapılmış yapılar. Yani İzmit depreminin ardından düzenlenmiş mevzuata tabii yapılar. Ne anlamamız lazım bu durumdan. Öncelikle yaşanan depremlerin olağan doğa olayları olduğu bu coğrafyada yer alan yapı stoğumuz depremlerin sıklıkla yaşandığı bu coğrafyaya uygun değil. Sonra çıkarılması gereken dersler geliyor... Ya 1999 sonrası yapılan mevzuat yapıların bu olağan doğa olayları karşında mukavemetini korumasını sağlamakta yetersiz kalmış, ya denetim eksikliği var, ya bazı insanlar etik değerlerden uzak ya da, ya da başka bir sürü şey... Ancak anlaşılıyor ki, çıkarılmış dersler bile yeterli olmamış ya da bu coğrafyada sıklıkla yaşanan doğal afetlere bağlı kaybedilmiş yüzbinlerce yaşama, göçüp giden Yunus’lara rağmen hiç ders çıkarılamamış yaşananlardan belki de...
............................
Niyetim bu hafta lafı uzatmamak.... Öncelikle Filipinlerde etkilenen insanların Allah yardımcısı olmasını, onlara sabır vermesini diliyorum... Ancak son söz olarak Doğa İle Tasarım Kuramını ortaya atan Ian Mc Harg’ın çalışmaları üzerine yazılmış “Essentials Of Mc Harg” isimli kitabın önsözünde Mc Harg için yazılmış şu sözleri yeniden ifade etmeden geçemeyeceğim. “Mc Harg öldükten sonra, Dünyada 11 Eylül olayları ve pek çok yerde doğal afetler yaşandı. Eğer yaşasaydı, 11 Eylül olayları dışındaki doğal olayların hepsini ön görebilirdi...” Tıpkı yaklaşık elli yıl önce yaptığı Staten Island planlama çalışmasında, yerleşime uygun görmediği yerlerin yaklaşık elli yıl sonra geçen yıl yaşanan Sandy kasırgasında yerle bir olması gibi... Mc Harg hiç bir zaman kehanette bulunmadı, sadece ’doğa ile tasarlarken, yer ve yeri oluşturan sistemleri anlamaya çalıştı ve yerleşimlerini ona göre planladı’ İşte böyle yapınca da, o yerleşimleri tehdit edebilecek tüm doğal afetleri de ön görebildi... Bu sadece bir bakış açısı... İnanın bu bakış açısı, dünyayı değiştirip, yaşanabilir kılar... Herkese iyi haftalar...