2001-2011 yılları arasında yaşanan afetlere baktığımızda, bu tarihler arasında sekiz bine yakın doğal afet olduğunu, her yıl yüzbinlerce kişinin hayatını kaybettiğini, her yıl afetlere bağlı yüz milyarlarca dolarlık maddi hasarın oluştuğunu görmek mümkündür. Bu dönemde doğal afetlerin %66.5’i iklim olaylarına bağlı, %16.2’i depremlere ve %17.5’i orman yangını ve diğer sebeplerle oluşmuştur. Doğal felaketlerin en fazla ölüme ve maddi zarara yol açtığı yer %65 ile Asya kıtasıdır. 2011 ve 2012 yılları afetlerin yol açtığı maddi hasarlar ve can ve mal kayıpları açısından en yüksek hasarın oluştuğu yıllar olmuştur. Sadece Endonezya’da 2004 yılında meydana gelen Tsunami felaketinde 165 bin kişi ölürken, 2010’daki Haiti depreminde 220 bin kişi ölmüştür. Yine sadece 2011'de yaşanan 302 adet doğal afette 200 milyonun üzerinde insan doğrudan etkilenmiştir ve ekonomik hasarın bedeli de 366 milyar dolardır. Afetlerin sebep olduğu can ve mal kayıplarının aşırı yükselişin ana sebebi, dünya nüfusunun yarısının artık şehirlerde yaşaması ve buna bağlı çarpık kentleşme, yerleşim yerleri için yer seçimi yapılırken ekolojik ve doğal karakterlerin dikkate alınmamasıdır. İşte “Doğa ile Tasarım Kuramı”, devamında aynı kuramın paralelinde gelişmiş “Geotasarım Kuramı”, bu yer seçimi sürecinde önem taşımaktadır. Anımsarsanız geçen hafta Van depreminin sembolü haline gelmiş Yunus kardeşimizin anısına yazmış olduğum “Yunuslar Ölmesin” yazımda “insanların depremleri yaşamasının kader olabileceğini, ancak depremler neticesinde insanların yaşamlarını yitirmesinin, kader değil, ihmallerden kaynaklı olduğunu ifade etmiş, 21. Yüzyıl dünyasında eğer yerleşim yerleri için doğru yer seçimi yapıldıysa, doğru mühendislik ve tasarım çalışmaları yapılıp, uygulandıysa, yedi hatta sekiz şiddetinde bir depremde, tüm gelişmişliğimize rağmen bu kadar çok can kaybı yaşanması kader olmadığını, bunun, sadece bilgisizlikten, cehaletten, yoksulluktan, yokluktan kaynaklı ihmallerden ya da bazı kişilerin rant, daha fazla gelir sağlama kaygısından olabileceğini vurgulamıştım.
İşte bu haftadan itibaren yazacağım yazılarımda “Doğa İle Tasarım” ve Geotasarım” kuramlarının gezegenimizin iyileştirilmesi için ne kadar önemli olduklarını ve geleceğimizi nasıl daha yaşanabilir kılacağından bahsetmeye çalışacağım. Geotasarım fikrinin çıkışında etkili olmuş, 1969 yılında yayınlanan Ian McHarg’ın “Design with Nature” adlı kitabı ekolojik planlamaların yapılmaya başlamasında öncü niteliği taşımaktadır. McHarg doğaya ve ekolojiye uyumlu, onunla rekabet etmeyen planlama kararlarının alınması gerektiğini savunmuş ve ekolojik planlama çalışmalarının önemini vurgulamıştır. McHarg insan ile doğanın iç içe olduğu, çevre ve iklim koşullarına uyumlu, daha akılcı ve ekolojiye duyarlı planlama kararlarının alınması gerektiğini savunmuştur. Mc Harg’ın ortaya koyduğu planlama çalışmalarında ilk önce yapılacak olan sosyal, ekonomik, ve ekolojik ölçütler doğrultusunda yüksek seviyede belirlenmiş olan amaçların ortaya konmasıdır. Belirlenen amaçlar çalışmanın geleceğini belirleyecek ve bu yönde var olan doğal durumun envanterin, oluşturacaktır. Doğal, fiziksel ve kültürel faktörlerin envanterinin doğru ve sağlıklı bir çalışma sonucunda üretilmiş olması planlama çalışmasının devamlılığı konusunda hayati önem taşımaktadır. İşte bu yaklaşım, yer ve yeri oluşturan sistemlerle uyumlu insan yerleşimlerinin yapılanması için çevrenin özelliklerinin en iyi şekilde analiz edilmesi ve çevreye uyumlu planlamalar ve tasarımlar sayesinde çevreyi tehdit etmeyen, çevrenin tehdit etmediği yerleşim yerlerinin ortaya çıkmasını sağlayabilmektedir.
Gerçekten de “doğa ile tasarım” kuramının aktarıldığı bu kitapta örneklenen “Staten Island” planlama çalışmasında neredeyse elli yıl once yerleşime uygun bulunmamış olan yerler, kırkı küsür sene sonra olan Sandy Kasırgası’nda yerle bir olmuştur. İşte bu bir kehanet değil, yeri iyi anlayarak afetlere maruziyet riskinin kestirilmesidir. Gerçekten McHarg’ın anısına öğrencisi, benim de çok sevdiğim bir dostum ve büyüğüm olan Prof.Dr.Frederick Steiner, o tarihte ölmüş olan McHarg için anısına yazdığı kitabın önsözünde, 2000’li yıllarda afetler, 11 Eylül saldırıları gibi terör olayları neticesinde çok insanın zarar gördüğü, McHarg’ın yaşasaydı, terör olaylarını kestirmesinin mümkün olmadığını, ancak afetlere bağlı maruziyet risklerinin hepsini kestirebileceğini ifade etmişti. Zaten mesele de bu… Afetler olur, olması Dünyamızı oluşturan ve yaşanır kılan sistemler bütünün bir parçasıdır. Bu yüzden afetler gerçekte güzel doğa olaylarıdır. Bu sistemlerin bütününü kapsayan çevreyi anlamadan yaptığımız yerleşimler, bu güzel doğa olaylarını bizim için afete çevirmektedir. İşte doğa ile tasarım ve geotasarım kuramları, doğa olaylarını afete çevirmemenin öğretisini de içinde barındırmaktadır.
Gelecek hafta bu konu üzerinde devam edeceğim… Herkese iyi haftalar…