Yoksulluk yazgı mıdır?

Şinasi Kula yazdı

3 Mayıs 2016 09:09
A
a
Sütiş Eskişehir
Yazımı daha anlamlı kılacağına inandığım Hugo Chavez’in şu sözlerini anımsatmak isterim önce…
                                                 ***
Yoksulluğun ilahi bir plan olduğu büyük bir yalandır.
Tanrı açlık ve yoksulluk isteseydi denizde balık, ormanda meyveler armağan etmezdi. Tanrı, insanların ulaşabileceği ve herkese yetecek kadar zenginliği tüm insanlara sunmuştur ama birileri bunların çoğunu almak için “Tanrı sizlere yoksulluk karşısında sonsuz ve mutlu hayat verecek” demektedir. Yoksulluk arttıkça, Tanrı’nın herkes için verdiği zenginliklere birileri daha fazla el koydukça, Tanrı adına konuştuğunu ileri sürerek yoksulluk karşısında ‘SUS’ diyen din adamları da çoğalmaktadır. Latin Amerika yoksulluk karşısında susanların coğrafyası olmayacaktır!
                                                ***
Chavez ülkesinin gerçeklerinden yola çıkarak bu bilgece gözlemini dünya ile paylaşmıştır. Peki, dünyanın diğer coğrafyalarında durum farklı mıdır peki? Kesinlikle dünyanın her bölgesinde, metrekaresinde durum aynıdır. Sadece konuşulan dil, ibadet ettikleri din ve derilerin renkleri farklıdır…
Yoksulluk gerçekten de kader değildir!
Doğasında paylaşmak kavramı olmayan insanoğlunun, gözü asla doymayan insanoğlunun daha çoğunu elde etme hırsı yüzündendir tüm çekilen kahırlar…
İsterseniz Adem ile Havva döneminden başlayabilirsiniz teşhis koymaya. Oğulları Habil ile Kabil’in, yani kardeşin kardeşi öldürdüğü ve yeryüzünde ilk insan kanının akıtıldığı o dönemlere…
Yani bütün mesele insan olmakta!
İnsanın genlerinde taşımaktan zerre usanmadığı gözü doymazlıkta, ego denen iflah olmaz duyguda bütün mesele. Doymayan çirkinliği ile önüne geleni talan eden gözü karalığı ile yarattığı ve sığındığı güçlülük zırhına bürünmesinde tüm sorun. Bu gücü, yarattığı sistemler (dünya düzeni) adı altında tasarımlamasında tüm sorun. Yani mafyavari dayatmasını, dünya düzeni tanımlaması adı altında legal hale getirmesindeki başarısında…
Yoksulluk gerçekten de kader değildir!
Kader olarak algılanmasını sağlayan erk kadar, bunu dini temellere dayandırarak geniş kitlelerin hak arayışı bağlamındaki direncini kıran din adamları da yaratılan sistemin figüranlarıdır. Yeryüzündeki tüm din adamlarında neden direnmek adına, hak aramada güçlenmek adına tek bir söylem yoktur sizce? Tam tersine yoksulluğu kader olarak kabullenmemiz, sabırlı olduğumuz ölçüde(!) öbür dünyada bunun mükâfatını göreceğimiz söylemi temcit pilavı gibi önümüze getirilir? Oysaki bizleri yaratan o Yüce Allah’ın adlarından biri de HAK değil midir? Her şey insanda başlayıp insanda bitiyor saygın okurlar. Eğitim, eğitim diye bilir bilmez yinelediğimiz konu aslında sadece insanlık eğitimi olarak ele alınmadığı müddetçe “Asiye nasıl kurtulur” sorusunun karşılığını asla bulamaz insanoğlu…
Güzel bir hikâyecik ile noktalamak istiyorum yazımı.
Suya sormuşlar; seni kaybedersek, nasıl bulacağız diye.
“Eğer bir şırıltı duyarsanız, ben ordayım” demiş.
Ateşe sormuşlar; “eğer bir yerde duman görürseniz, işte ben ordayım” demiş. Sıra ahlâka gelmiş, aynı soruyu ona da sormuşlar. Ahlak cevap vermiş; “beni kaybederseniz asla bulamazsınız…”
 
SİZİN SESİNİZ
 
Hangi 1 Mayıs, hangi bayram?
 
Tribünlere oynamak üzerine hayatın her alanında profesyonelleşmiş kadrolar uzun yıllardır hep ön planda. Siyasetçisinden hukukçusuna, işçisinden memuruna, çiftçisinden sanayicisine iş adamına, öğretmeninden akademisyenine, sendikacısından sivil toplum örgütlerine, yazılı medyasından görsel medyasına kadar aklınıza ne gelirse ekleyebilirsiniz…
Sonuç ortada, ülke ortada, bilinmezliğe doğru hızla giderken karanlık tablo ortada işte! Günü kurtarmaktan başka hiçbir amacı olmayan insan toplulukları önderliğinde, geriye kalan seyirci toplulukları ile birlikte bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete…
Bayramlar sembolik, törenler göstermelik hatta kimi zaman yasak!
Sıkça dillendiriyorum hatta haykırıyorum; Bağımsız bir Vatanda yaşamıyorsanız savunduğunuz hiçbir değerin karşılığı yoktur kardeşim! Önce Tam Bağımsız Türkiye, sonra da laiklik-demokrasi-emeğe saygı gibi aklınıza gelen tüm evrensel değerlerin hayata geçirilmesi…
Her gün sessiz sedasız insanlar ölüyor ve insanlar kırık plak gibi aynı nakarattan sloganlarla şehitlerimizi defnediyor; “şehitler ölmez vatan bölünmez…”
Daha kötüsünü dillendirmeyeyim ama şehitler ölüyor işte! Tam 1 Mayıs Pazar günü 6 şehit 39 yaralı şeklindeydi yapılan açıklamalar. Bu rakamları kanıksayan asil milletimin asil evlatları olarak hepimiz tribünlere oynamaya devam ediyoruz. Yazılı ya da görsel medyanın kıyısında köşesinde yer almamız yeterli öyle değil mi varsa yoksa! Görevimizi yapmanın huzuru ile akşam da yuvarlak masada kendimiz gibilerle birkaç kadeh parlattık mı deme gitsin…
Türkiye’m!
İşçi sınıfının olmadığı ama 1 Mayıs’ların 99 ayrı bölge ve alanda kutlandığı ülke. Toplam sendikalı işçi sayısının 700.000 (komik rakam) olduğu, amipler misali bölünmüş işçi sendikalarının ülke gündeminde zerre kadar inisiyatifinin olmadığı garip ülkem. İşçi ve emekçinin bayramında işçi ve emekçilerin çalışıp, memurların tatil yaptığı “özel” gün!
Tribünlere oynamaya devam, az kaldı.
Çok yakında bu sinemada!
Parçalanmış kalpler…
 
OZANCA
 
İnsanın mayası öze bağlıdır
Dört mevsimin sonu güze bağlıdır
Akıbetin üç top beze bağlıdır
Ne bu telaş ne bu tamah ne bu hırs…
Şahin Erden Kuyumculuk
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi