Şinasi Kula yazdı
Neşe doluyor insan diyeceğimi sanıyorsanız aldanıyorsunuz!
Yarın 23 Nisan, kaygı doluyor insan kaygı…
Dünyadaki yegâne çocuk bayramıdır bu bayram.
Başka benzeri, emsali yoktur.
Çocuklarına bayram hediye etmiş tek Ulus olarak, bu bayramın çeşitli gerekçelerle kutlanmasını engelleyenler karşısında elleri kolları bağlı oturmak…
Dinimizde, kutsal kitabımızda, İslami takvim anlayışında zerre kadar yeri olmayan “kutlu doğum haftasının” geleneksel hale dönüştürülüp Ulusal Bayramlarımızın yüreklerden silinme çabalarını izlemek…
Adım başı, adım başı dilenciden geçilmiyor gayrı. Hele ki ellerinde mendil, trafik ışıklarında adeta duran araçlara saldıran küçücük çocuklar. Araç camlarını silmek, sürücüleri duygu sömürüsü içerisinde bırakıp üç beş kuruş almak üzere programlanmış çocuklar. Suriyelisi, Iraklısı, Romanı, Kürdü, Türkü!
Her yer dilendirilen çocuklarla kaynıyor.
Yarın 23 Nisan, bu tabloyu görünce kaygı doluyor insan…
Kitleler hipnoz durumunda adeta!
Sessiz sedasız ve her şeyi boş vermiş vaziyetlere. Koşulsuz biçimde verilen her şeyi ama her şeyi yemekle meşgul! Aptal kutusu dedikleri ekranlar karşısında; izdivaçlarla-dizilerle-sör vayvırlarla-payvon âlemleri ile uyuşturuluyor 24 saat…
Ne şehit haberleri umurlarında, ne hayatın gerçekleri!
Varsa yoksa kafayı kuma sokmak üzere kurgulanmış hayatlar.
Kırık hayatlar, ecelsiz ölümler, kandırmacalar…
Kanıksanmış erkek çocuk tecavüzleri.
Sokak ortasında ecelsiz katledilen kadınlar.
Şiddet hayatımızın her alanında istisnasız biçimde…
En çok da hiçbir şey okmuş gibi refleks vermeyen güruhlar.
Dostlar alışverişte görsün orgazmları, kandırmacaları.
Tribünlere oynayan laf ebeleri, cumhuriyet kurtarıcıları!
Yarın 23 Nisan, kaygı duyuyor insan…
Siz yine de gülün be çocuklar, dünya güzeli çocuklar…
SİZİN SESİNİZ
Boksörümüz Ünsal Arık…
Anadolu Gazetesi spor yazarı arkadaşımız Osman Cemoğlu okumayı sever. Hatta buna okumayı sevmekten öte “okuma manyağı” desek abartı etmiş olmayız. Bir o kadar da arşiv hastalığını eklerseniz fazla söz etmeme gerek kalmaksızın ilgi alanı konusunda net bir görüşe varmış olursunuz. Geçenlerde arşivinden dostumuz Ali Erdoğdu’nun ortaokul yıllarında çektirdiği bir fotoğrafı bulup getirdi işyerine. Tarayıcıdan geçirerek Erdoğdu’ya doğum günü hediyesi olarak yolladı sosyal paylaşım sitesinden. Olmadık zamanda benim dört beş yıl önceki köşe yazılarımdan kestiği gazete parçalarını getirir koyar masamın üzerine. Bazen de Bekir Coşkun’un yazılarını keser ve masamın üzerine bırakırken gülerek şöyle der; PİŞTİ!
Yılda üç dört kez aynı gün aynı konu üzerinde örtüşen yazılarımız vardır çok değer verdiğim insanla (Bekir Coşkun ile)...
Dün de Emin Çölaşan’ın yazısını kesip getirmiş. “Şimdi de takkeli boksör” başlıklı köşe yazısında Ünsal Arık’tan söz ediyor Sayın Çölaşan. Onun yanı sıra Trt’nin naklen verdiği bir boks müsabakasından görüntüleri örnekliyor. Türk boksörünün namaz takkesi ile yabancı seyirci ve hakemleri takıp selamladığını anlatıyor ve “takkenin orada ne işi var” diye şaşkınlığını paylaşıyor. Ünsal Arık’tan örnekler veriyor daha sonra. “Bu ülke Atatürk’ün Tayyip’in değil! Ne mutlu Türküm diyene” yazılı forması ile çıktığı için başına gelmedik dert kalmadığını anlatıyor. Ünsal’ın İslamcılardan ve pkk’lılardan tehditler aldığını, kimselerin korkudan bu şampiyon boksörümüze sponsor olmadığını yazıyor köşesinde. Cümlesini şöyle noktalıyor sevgili Emin Çölaşan; bir yanda Ünsal Arık, öbür yanda ringde başına namaz takkesiyle boy gösteren Batuhan gibiler! İkisi de boksör…
Şunu kaç okurumuz ya da ES TV izleyenimiz anımsar peki?
Geçtiğimiz yıl bu güzel kardeşimizi hem “Sabah Kahvesi” programımda konuk almış hem de Anadolu Gazetesinde köşe yazımda uzunca bir yazı yazmıştım. Akabinde haberdar ajanslarınca anında davet edilerek ulusal bazda haberleri oluşmuştu artarda. Yaptığım işlerle daima gurur duydum çünkü aşkla yaptım hep. Laf ola torba dola türünden, ikbal kaygıları ile bezenmiş tercihlerden daima uzak kalarak hem de! Ve bu yiğit kardeşimi Sayın Yılmaz Büyükerşen ile dahi tanıştırmıştım belki bir el verilir umudu ile! Ama Eskişehir’den de en ufak bir destek bulamadı Ünsal Arık…
N e yazık ki yerel medya diye niteleniyoruz. Yaygın medyada yazılanlar, çizilenler kadar önemsenmediğimiz anlar da olmuyor değil bazen. Oysaki yerel olmasa genele varılmaz, bizler kılcal damarlarıyız medya dünyasının. Ama en büyük sıkıntı alışkanlıklarımızın verdiği dayatma kanımca! Buna popüler kültürün kabulü de desek yanlış yapmış olmayız. Buna sahip çıkmak kavramını da ekleyelim isterseniz. Ünsal Arık gibi değerlerimize sahip çıkmak ya da çıkmayacak kadar dar kafalardan dünyayı izlemek de diyebilirsiniz. Bunu Eskişehir’deki köşe yazarlarına indirgeyerek örneklemeler yapabilirsiniz saygın okurlar. Yani her gün köşe yazan arkadaşlarımızla ilgili “amaaan ne var bunda ben günde iki yazı bile yazarım” türünden uçmak da var. Bu insanlar bizim kentimizin değerleridir, üretken isimleridir, gündem oluşturanlarıdır yaklaşımı ile onları yüreklendirmek ve yüceltmek de var. Tercihler sonunda da bir kentin ekolü-lobisi yaratılır. Lobisi olan kentlerin işi her anlamda kolaydır zaten…
OZANCA
Ya Rabbi tadına bütün milletin,
Varacağı bayramlara eriştir
Milletinin yarasını devletin,
Saracağı bayramlara eriştir
Ya Rabbi halimiz ayandır sana,
Tahammül kalmadı dökülen kana,
Savaşın kavganın, terörün sona
Ereceği bayramlara eriştir.
Ben desem devletin gücüne gider,
Bunlar ne av yapar ne koyun güder,
Hepimizi başta gerçek bir lider
Göreceği bayramlara eriştir.
Arif der ki Ya Rab Müslüman Türk’üm
Bu düzen tartmıyor çok ağır yüküm,
Türk’ün ve İslam’ın yeniden hüküm
Süreceği bayramlara eriştir.
Ozan Arif