Günün Sözü : Biz hepimiz bir çömlekçinin elindeki çamur gibiyiz. Hiçbir çömlek çömlekçiye beni niye böyle yoğurdun diyemez. - Daniel Defoe
Dedem diyor ki: Her an gülümse, boş ver ne düşündüğünü bilmesinler. Ve her şeye rağmen patlat bir kahkaha, bırak neden güldüğünü merak etsinler.
Cuma’yı Cumartesiye bağlayan 15 Temmuz gecesi yaşananlardan etkilenenlerin kimilerinin korkudan kimileri ise demokrasinin sekteye uğrayacağından duydukları travmayı atlamadıklarından geceleri uykusuz geçiriyor…
Nereden mi biliyorum?
Çevremdekiler ve birinci derece yakınlarımdan…
Özellikle 15 Temmuz gecesi ve 16 Temmuz’un gece yarısına, hatta sabahın ilk ışıklarına kadar televizyon kanallarını izleyen insanların kimisi görüntülerden çok olumsuz etkilendi, kimisi ise özellikle emir kulu olan Mehmetçiklere yapılan darplara üzülen asker analarının gözlerinden yaşları gördüm…
“Acaba benim oğlumda içlerinde mi?” diye kendi kendine soran asker anne ve babaları telefonlara sarıldılar…
Uzun bir süre telefonlara cevap verilmemesinden dolayı endişe duymaya başladılar…
Çaresizlik içerisinde oğullarından telefon beklediler…
Kimisi oğullarından sabah, kimisi ise yaklaşık 24 saat sonra haber alabilmişler…
“Çok şükür oğlum sağ, birlikten de dışarıya çıkmamışlar” diye yarım yamalak sevinmişler…
“Neden tam sevinmediniz?” diye sorduğumda:
“Nasıl tam sevinelim. Tamam, bizim oğlumuza hiçbir şey olmamış. Ama diğer anne kuzularının dayak yediklerini TV’de gözlerimle gördüm. Bu manzarayı gören hangi anne baba oğluma bir şey olmamış sevinebilir” dediler…
Çok şükür bu kalkışmayı ülke demokrasisi sekteye uğramadan atlattık…
En kötü sivil yönetim bile askeri yönetimden daha iyidir…
Ancak yaygın basını okuduğumda veya çevremdeki bazı insanları dinlediğimde çok ama çok üzüldüm…
“Bunlar ne biçim asker? Bir darbeyi bile gerçekleştiremediler. Akşamın saat 10.00’unda darbe mi olur? Bu bahaneyle Tayyip Erdoğan ile AK Parti Hükümetinden kurtulmuş olacaktık” diyenlere utançla bakıyorum…
Bunları söyleyenlerin çoğu yeri geldiğinde demokrasi dersi verirler!
Dinlediğinizde sanki bir tek onlar demokrasiyi savunuyorlar…
Ben demokratlığımdan şüphe duymaya! Başlamıştım…
“Bir darbeyi bile gerçekleştiremediler, ellerine ayaklarına bulaştırdılar” diyenlere baktığımda çoğu 12 Eylül darbesinden en çok zarar gören kişilerdi…
O dönemde sağcı-solcu çatışması içerisinde olduklarından dolayı yakalanıp günlerce garnizondaki askeri hapishanelerde yattılar…
Kimileri Sıkı Yönetim Mahkemelerinde yargılandılar.
Kimileri de bu mahkemeler tarafından hapse mahkum edildiler…
Sorduğumuzda,”benim ilgim olmadığı bir suçtan dolayı yargılandım ve hapis cezası aldım. Suçsuz yere aylar, hatta yıllarca hapis yattım” diyenler, bugün darbenin gerçekleştirilememiş olmasından darbe girişimi yapan generalleri eleştiriyorlar…
Bakın 16 Temmuz günü TBMM’nin olağanüstü toplantısında AK Parti, CHP ve MHP Genel Başkanları ile HDP Eş Başkanları adına HDP Grup Başkan Vekili İdris Baluken, yani TBMM’de gurupları bulunan 4 partide darbe girişimi kınadı…
Buna rağmen hala birileri darbe girişiminin başarısızlığını sanki üzülüyor…
İşte ben sözde o demokrasi savunucularına “sahte demokrasi savunucuları” diyorum…
Yukarıda yazdım…
Tekrar ediyorum…
En kötü sivil yönetim, askeri yönetimden daha iyidir…
Sonuçta o kötü diye eleştirdiğimiz hükümeti oluşturan iktidar partisi veya partilerinin temsilcileri, bizim seçerek TBMM’ye gönderdiğimiz insanlar…
Bugün onların yönetimini beğenmiyorsak, yarın önümüze sandık geldiğinde değiştirme şansımız var…
Ancak darbe ile ülke yönetimi ellerine geçirenler, ne zaman gönülleri olursa o zaman demokrasiye geçmemize izin verirler…
Şunu da hatırlatmadan yazımı tamamlamak istemiyorum…
16 Temmuz’dan bugüne kadar birileri şunu söylüyor:
“Bu kalkışma Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın korkmadan, bir köşeye çekilerek sonucun ne getireceğini beklemedi, bilakis halka meydanlara inin çağrısı yaparak halkın tankların önüne yatması sonucu başarılı olamadı. Bu kalkışmanın başarıya ulaşamamasında Resimiz Recep Tayyip Erdoğan’ın payı çok büyük.”
Ben bu sözlere katılmıyorum…
15 Temmuz akşamı TRT’deki sahte bildiriyi dinleyenler veya duyanlar hemen sokağa döküldü…
Sağcısı, solcusu. Dindarı, dinsizi, AK Partili, CHP’li, MHP’li, Saadet Partili, Demokrat Partili, Büyük Birlik Partili, Vatan Partili kısacı tüm partilerin gönüldeşleri sokaklardaydı…
O tankların önüne yatan da, tankların üzerlerine çıkanlarda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıydı…
Ve hepside darbe karşıtı idi…
Bir grup askerin yapmak istediği darbeye karşı millet demokrasisine sahip çıkarak sokaklara döküldü…
Sokaklarda yürüyen tankların üzerine çıkarak, onların ilerlemesine engel oldular…
Halkın direncini gören askerlerin bir bölümü de geri çekilmek zorunda kaldı…
Bir bölümü de aldatıldıklarının farkına vardıkları için polise teslim oldu…
Cuma günü akşamı yaşanan harekâtta vatanı uğruna çarpışan emniyet mensupları, siviller şehit oldular…
Allah onlardan razı olsun, ülkesinin bölünmesine engel olduklarından dolayı…
Demokrasi ve milli iradeyi korumak için şehit oldular…
İlk kez halk, polis ve asker birlikte bir darbeye karşı durdu…
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’te Kurtuluş Savaşını sivil halktan da aldığı Cuma’yı Cumartesi’ye bağlayan gecede olduğu gibi aldığı destekle kazanmıştı…
Ben bunu demokrasi bayramı olarak kabul ediyorum…
Gücünü milletten almayan hiçbir harekâtın başarılı olması mümkün olamaz…
Pazar günü yazmıştım…
Tekrar ediyorum…
15 Temmuz’un Cuma’yı Cumartesiye bağlayan gecede yaşananlar Türk Demokrasi tarihine kara bir leke olarak yazılacak…
Demokrasi, birlik beraberlik içerisinde atılan adım ilk kez bir darbeyi yendi…
İlk kez siyasi parti liderleri ve siyasi partilere gönül verenler darbeye karşı tek yumruk oldular…
İlk kez Türk halkı darbeye karşı çok büyük bir direnç gösterdi…
Darbe girişiminde bulunanlara karşı eğer bir zafer kazanılmışsa, bu zafer 75 milyonun birlikte kazandığı zaferdir…
Yazımı 16 Temmuz günü TBMM’de gurupları bulunan siyasi partilerin dördünün de imza koydukları, ancak parlamentoda olmayan birçok siyasi partinin de altına imza koyacağı ortak bildiri ile tamamlamak istiyorum…
“Milletimiz, bütün dünyaya örnek olacak şekilde darbenin karşısında durmuş ve kanlı darbe girişimini engellemiştir. Türkiye Cumhuriyeti'ni ve kurumlarını canı pahasına koruyan bu aziz millet her türlü övgü ve takdiri ziyadesiyle hak etmektedir. Bu uğurda canlarını veren şehitlerimize milletçe minnettarız ve o kahramanlarımızı da asla unutmayacağız. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu aziz ve kahraman milletin temsilcisi olarak milletimizin verdiği yetkiyle bombaların ve kurşunların altında görevini ifa etmiş, bir kez daha milletine layık bir Meclis olduğunu göstermiştir. Unutulmamalıdır ki, TBMM, Kurtuluş Savaşı'nı yöneten, Türkiye'nin demokrasiye geçişini gerçekleştiren, demokratik parlamenter sistemi yıllar içinde geliştirmiş, bir milleti yokluk ve yoksulluktan alıp muasır medeniyet seviyesine çıkarmanın mücadelesini vermiş bir meclistir. Meclisimiz tek yürek, tek vücut olarak büyük bir cesaretle darbeye karşı haysiyetli bir duruş sergilemiştir. Darbecilere gereken cevabı, dünyaya da gereken mesajı vermiştir.”
Darbe teşebbüsünün gerçekleşmemesinden üzüntü duyanlara TBMM’de grubu bulunan siyasi partilerin altına imzalarını koydukları bu metni bir daha bir daha okumalarını tavsiye ederim…