Arif Anbar yazdı
2006’da Anadolu Üniversitesi’ni kazanmamla birlikte yeni bir şehirle tanıştım.
Eskişehir’le...
*
Hayalim, gazeteci olmaktı.
Ve Eskişehir, bu mesleği yapabilmek için biçilmiş kaftandı, bunu biliyordum.
Lise yıllarımda Muğla’da yayınlanan Güney Eğe gazetesinde staj yaparken öğrenmiştim büyüklerimden, Eskişehir medyasının gücünü.
Diyorlardı ki: “Gideceksen Anadolu Üniversitesi’ne git, Türkiye’nin en iyi iletişim fakültesi orada, medya organları da güçlü.”
*
Nitekim İletişim Bilimleri Fakültesi’nde okumaya başladım.
Üniversitenin yayın organlarında çalışma fırsatı da buldum.
İstanbul’da-Ankara’da çeşitli gazetelerde stajlar yaptım; durum böyle olunca okulu da bir hayli astım; hocalarım, “seni daha fazla idare edemeyiz” diyene kadar fakülteye uğramıyordum.
Ama artık fiili olarak kent basınının içerisine girmeliydim…
Zira şehirdeki yerel gazeteleri takip ediyor, dengeleri öğrenmeye çalışıyor, belli başlı yazarlardan faydalanıyordum.
Bu sayede adapte olmaktan zorlanmayacağımı biliyordum.
*
Birkaç gazeteye özgeçmişimi bıraktım.
Birisi çağırdı.
Şu an görev yaptığım Anadolu gazetesi!..
*
Telefonun ucundaki kişi Bülent Özyazıcı’ydı: “Gel görüşelim” dedi.
Gittim…
Derdimi anlattım, hoşuna gitti.
Bana geçmişte yararlandığım, şimdi yararlanıyor olduğum ve gelecekte yararlanabileceğim çeşitli öğütler verdi, sağ olsun gazetede çalışma istediğimi de kabul etti, ciddi bir kapı açtı.
İlk olarak Hüsnü Arslan’la tanıştırdı: “Hüsnü Bey gazetemizin başyazarıdır, öğrenmek istersen her zaman yardımcı olur” dedi.
*
Hem Bülent Özyazıcı’nın hem Hüsnü Arslan’ın üzerimde emeği büyüktür.
Öğrettiler, yetiştirdiler, mesleği daha da sevmeme katkı sundular.
O günden bugüne, sırasıyla; Sakarya, Sözcü, Yurt, Sonhaber, Odunpazarı Belediyesi’nde çalıştım; bir de dergi kurdum ve batırdımJ
Şimdi yine, Eskişehir’de mesleğe başladığım yerde, Özgür Fetih Demirdaş'ın Yönetim Kurulu Başkanı olduğu ESGROUP bünyesindeki Anadolu gazetesinde çalışmaya devam ediyorum.
*
Bütün bunları niye yazdım?
Anlatayım…
Önceki gün, Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen tarafından, Hüsnü Arslan ve Rıdvan Uysal şerefine vefa gecesi düzenlendi.
Büyükerşen iki meslek büyüğümüze, Eskişehir medyasına yaptıkları katkılardan dolayı teşekkür ederek şu açıklamayı yaptı:
“Bu toplantıyı Eskişehir basınının iki emektarı için düzenledik. Aslında gazetecinin emeklisi olmaz. Çalışmasanızda gazetecilik içinizde yaşar. Fakat onunda nankör bir tarafı vardır. Bir süre sonra unutulursunuz. İki duayen arkadaşımız gazeteciliğe büyük emek verdi. Gazeteleri çıkartmak için gerektiğinde kağıt bobinlerin üstünde uyudular.”
*
Büyükerşen, “bu mesleğin nankör tarafı unutulmak” diyor ya…
İşte Eskişehir’in bir farkı da bu noktada ortaya çıkıyor.
Kentimizde görev yapan gazetecilerde vefa vardır; abilerini ne unutur, ne de unutturur.
Yılmaz Büyükerşen de bir yönüyle meslekteki abilerimizden ve meslektaşlarına olan vefasını her zaman gösterenlerden.
Yine gösterdi.
Hüsnü ve Rıdvan abilerimizi onurlandırdı.
Biz arkadan gelenler de, onlar adına onurlandık.
*
Bu vesileyle, üzerimde yadsınamaz emekleri olan Bülent Abime ve Hüsnü Abime bir kez daha teşekkür ediyorum.
Ve ciddi bir vefa örneği göstererek bizlere de örnek olan Yılmaz Abime şükranlarımı sunuyorum.
Ayrıca…
Hala fotoğraf makinesiyle oradan oraya koşan genç delikanlı Rıdvan Abimi de tebrik ediyorum.
*
Unutmayalım ki, unutulmayalım…