Birbirinden değerli üç rektörümüz var… Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Rektörü Prof. Dr.
Kemal Şenocak ile Eskişehir Teknik Üniversitesi (ESTÜ) Rektörü Prof. Dr.
Tuncay Döğeroğlu’yla tanışma, sohbet etme ve fikir alışverişi yapma fırsatımız oldu. Ancak Anadolu Üniversitesi (AÜ) Rektörü Prof. Dr.
Şafak Ertan Çomaklı’yla konuşma, görüşme ve hatta karşılaşma şansımız bile doğmadı!
*
Söz konusu üç rektörün atanmasının hemen ardından, uzaktan gördüğümüz kadarıyla oluşan görüşlerimizi aktarmıştık. Bugün, daha sağlıklı yorumlar yapmamız mümkün, ancak Çomaklı hariç…
*
Her neyse… Biz yine de, Anadolu Üniversitesi Rektörü Şafak Ertan Çomaklı’dan başlayalım… Başta da söyledim ya; konuşma, görüşme ve karşılaşma şansı dahi bulamadığımız için detaylı bir yorum yapamıyorum. Ancak her fırsatta
“Ben de akademisyenim” şeklinde yaptığı açıklaması, oldukça dikkatimi çekiyor. Bunun bir nedeni var! Çomaklı bir ara, Polis Akademisi Başkanlığı Polis Amirleri Eğitim Merkezi Müdürü olarak görev yapmıştı. İşte hepimiz, bu sıfatıyla tanıdık Çomaklı’yı.
Ve hala, bu sıfatı ve FETÖ/ PDY mücadelesi dışında, Çomaklı’yla ilgili gerçekten bir şey bilmiyoruz; konuşma, görüşme ve karşılaşma şansı dahi yakalayamadığımız için Çomaklı’yı net bir biçimde değerlendiremiyoruz. O nedenle, Çomaklı’nın atanmasından hemen sonra kaleme aldığım
“FETÖ’nün kabusu Eskişehir’de” başlıklı yazımın linkini paylaşmak istiyorum sizinle. Dilerseniz o linkten, söz konusu yazıyı okuyabilirsiniz. İşte o link:
OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
*
Gelelim Osmangazi Üniversitesi Rektörü Kemal Şenocak’a… Sohbetimiz sırasında, belki de Türkiye’nin en büyük eksiklerinden bir tanesine dikkat çekti Şenocak.
Neydi o?
Liyakatin önemi!
Şunu söyledi Şenocak:
“Devletimizin ilerlemesi, kurumlarımızın gelişmesi için liyakat esasına dayalı bir yönetim biçimi sergilememiz gerekiyor. Biz üniversitemizde bunu oturttuk. Zaten bakın… Ben şu anda kimseyi tanımıyorum. O zaman en başta neyi esas almam lazım? Liyakati. İşte biz bu kültürü üniversitemizde devamlı hale getireceğiz. Bizden sonraki yönetimlerde liyakat temelli çalışmak durumunda kalacaklar.”
*
Başka ne konuştuk?
Eleştiri ve eleştiriden ders çıkarma unsurunu…
İşte Şenocak’ın eleştiri konusuna ilişkin görüşleri: “Bakın, burası bilim üreten bir kurum. Burada ben değil, biz varız. Hocalarımızla haf
tada bir oturur, fikir alışverişi yaparız. Her fakülte için bunu yapıyoruz. Orada eleştirileri dinliyoruz. Birbirimizi eleştiriyoruz ve eleştirilerden ders çıkarıyoruz. Çünkü demokrasi budur, gelişim böyle gerçekleşir. Tabi bizim bir özelliğimiz var bu noktada. Eleştiren arkadaşımız, çözüm yolunu da söylemek durumunda. Eleştiri yapıp, kenara çekilmek olmaz. Bu benim için de geçerli. Yani biz hem eleştiriyoruz, hem çözüm üretiyor ve o çözümü vakit kaybetmeden uyguluyoruz.
*
Şenocak, hukukçu bir rektör olması münasebetiyle, bugüne kadar yapılması gereken ancak ihmal edilen yönetmeliklerin üzerinde bizzat çalışıyor.
Mobbing, kadın erkek fırsat eşitliği vesaire…
Peki, bu yönetmelikler bittiğinde ne olacak?
Üniversite, daha adaletli, yani daha sağlıklı yönetilebilecek. Akademisyenler ve çalışanların hakları daha iyi korunabilecek. Üniversitede, şeffaflık ve eşitlik söz konusu olacak.
*
Yine Şenocak, yoğun çalışma temposu nedeniyle Eskişehir’i detaylı bir şekilde gezemediğini ancak şehri çok beğendiğini, Eskişehir’in güzel bir şehir olduğunu ifade etti.
Bu noktada üniversitenin şehirle bütünleşmesi gerektiğini, şehirden ayrı bir üniversitenin düşünülemeyeceğine vurgu yaptı ve dedi ki:
“Bizim üniversitemiz de tıpkı şehir gibi cıvıl cıvıl olsun, her tarafında sanat eserleri yer alsın, insanları umutlandırsın, öğrencilerle Eskişehir halkı burada bütünleşsin. İşte biz bunu da sağlamaya çalışıyoruz ve görev süremiz sonuna kadar başarılı olacağımızı düşünüyoruz.”
*
Şenocak’la ilgili yazılacak daha birçok şey var.
Ancak bugünlük bir virgül atalım, ilerleyen süreçte, daha farklı noktaları ele alacağımızı şimdiden söylemek istiyorum. Tabi Şenocak’a ilişkin tüm bu yazdıklarımızdan ortaya çıkardığımız görüşleri de aktarmakta fayda var.
Şenocak demokrasiye ve çağdaşlaşmaya inanan, devletin bekası noktasında kaygısı olan, eleştiriye açık, hukukun üstünlüğünü kabul eden, Eskişehir’i seven bir isim.
*
Ve Eskişehir Teknik Üniversitesi Rektörü Tuncay Döğeroğlu…
Aslına bakılırsa Döğeroğlu’nun işi bir hayli zor. Çünkü yeni kurulan bir üniversitenin türlü türlü sorunları vardır. Hele ki bu üniversite başka bir üniversiteden ayrılarak kurulursa, bu sorunlar katlanarak artar.
İşte Döğeroğlu, böyle bir üniversitenin başında yirmi dört saat mesai yapıyor.
*
Tüm bu sorunlara rağmen, şu ana dek iyi bir idarecilik örneği sergilediğini ifade etmemiz mümkün. Tabi Döğeroğlu’nun ekibi de, bu başarıda kalburüstü bir pay sahibi.
*
Görüşmemiz sırasında Döğeroğlu’nun öğrenci profiline dönük ifadeleri oldukça dikkatimi çekti. Zira yeni kurulan bir üniversiteye talep olup olmayacağı tedirginliğine ilişkin kafalarda oluşan soru işaretleri dağıldı. Peki, Döğeroğlu ne dedi? Şunu: “Şu andaki seviye fena değil. Boş kontenjan yok, bu da sevindirici başka bir haber. Bütün programlar akredite. Mimarlık bölümü zaten Türkiye’de ilk akredite olan bölümlerden. Hatta bazı bölüm puanlarında iyileşme bile var.”
*
Döğeroğlu bir konuya daha dikkat çekti. O da, öğretim elemanı eksikliğinin olup olmadığı konusu. Bu noktada Döğeroğlu, öğretim elemanı eksiği olmadığını, sadece akademik unvanları yükseltme ihtiyacı olduğunu belirtti.
*
Başka ne dedi Döğeroğlu?
Anadolu Üniversitesi’yle bir protokol sürecinde olduklarını, protokol imzalandıktan sonra ESTÜ’deki durumun daha da düzene gireceğini söyledi.
Aslına zurnanın zırt dediği nokta burası! Söz konusu protokol süreci ivedilikle tamamlanmalı ve uzlaşıyla oluşturulacak protokol imzalanmalı.
İmzalanmalı ki, ESTÜ’nün yapılanma süreci hızlı ve sağlıklı bir biçimde ilerlesin.
*
Evet…
Birbirinden değerli üç rektörümüze ilişkin edindiğimiz görüşleri ve konuştuklarımızı sizlere aktarmaya çalıştım.
Bu noktada temennimiz şu: Üniversitelerimizin hak ettikleri noktaya getirilebilmesi…