Prof. Dr. Alper Çabuk yazdı
Savaşlar, terör olayları, mülteci sorunları… Bu gündem içinde önemli, aslında bu sorunların oluşmasına da yataklık eden birçok konu gündemde dikkat çekmiyor. 21 Mart Dünya Ormancılık Günü ve Orman Haftası ile 22 Mart BM Dünya Su Günü bu toz duman ortamında yine fazla dikkat çekmedi; Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 2016 Dünya Su Günü’nün teması “Su ve İstihdam”, Dünya Ormancılık Günü'nün teması ise “Ormanlar ve Su” olarak belirlendi. Dünya Su Günü nedeniyle TEMA Vakfı Genel Müdürü Doç. Dr. Barış Karapınar’ın Basın Bildirgesinde yer alan gerçekler de bu toz duman ortamında dikkatlerden kaçan hayati konulardan... TEMA Vakfı’nın bildirgesi su sorununun ülkemizi yakın gelecekte nasıl tehdit edeceğinin ipuçlarını veriyor. Daha önce belirtmiştim,
- NASA yıllar süren araştırması sonucu ülkemizin de içinde olduğu bölgenin son dokuz yüz yılın kuraklığını yaşadığını...
- Suriye’deki iç savaşı başlatan sebeplerin başında 1998 yılından beri bölgenin yaşadığı kuraklığın olduğunu...
- Geçen yıl itibarıyla Dünya Genelinde 60 milyon kişiye ulaşmış mültecilerin sayısının önümüzdeki yıllarda küresel iklim değişiklikleri, buna bağlı kuraklık, afetler nedeniyle hızla yükseleceğini...
Özetle su yok demek, mutlak yokluk demek diyelim, sonrasında TEMA Vakfı’nın “orman ve su varlıkları için harekete geçmeye çağırdığı“ Dünya Su Günü Bildirgesine bakalım.
2050 yılında dünya nüfusunun 9 milyarı geçeceğinin, 2025’ten itibaren 1.8 milyardan fazla insanın su kıtlığına maruz kalacağının tahmin edildiğinin vurgulandığı bildirgede, iklim değişiklikleri nedeniyle Türkiye'nin içinde bulunduğu bölgede ortalama yağışların azaldığının ve kuraklıkların sıklığının ve yoğunluğunun arttığının altı çiziliyor. Bildirgeye göre, "Türkiye'nin iklim değişikliğinin su varlıkları etkisine kırılganlığı çok yüksek. Hem tarım, gıda, hayvancılık alanlarında hem de şehirlerimizdeki su kıtlığı riski giderek artıyor. Bu alanda iklim değişikliği etkilerine uyum çalışmalarının acil bir şekilde önceliklendirilmesi gerekiyor"
TEMA Vakfı’na göre, “33 ilden 59 ayrı su varlığına dair tehdit bulunuyor ve bu tehditlerin 35’i su varlığının niteliğine yönelik; 22 adet akarsu kirlenmesi, 12 adet göl kirlenmesi ve 1 adet biyoçeşitlilikte azalma gibi konularını kapsıyor. Su varlığının miktarına yönelik tehditlerden oluşan 20 adedi ise 16 adet göl kuruması, 2 adet akarsu kuruması ve 2 adet yer altı sularının tükenmesi gibi sorunları içeriyor. Su varlığına erişime engel olacak 4 tehditten 2’si barajlar ve HES’lere ilişkin, diğer 2’si ise sağlıklı içme suyuna erişime dair problemi konu alıyor”.
Yine anımsatarak yazımı bitireyim:
Su hayattır...