Net bir şekilde ortada ki çok büyük bir felaket yaşadık. Bu büyüklükte depremler dünyada bile sayılı oluyor. Uzmanların dediğine göre 1999 depreminden bile daha büyük, 1939 Erzincan depremi seviyesinde bir felaket yaşadık.
Net bir şekilde ortada ki çok büyük bir felaket yaşadık. Bu büyüklükte depremler dünyada bile sayılı oluyor. Uzmanların dediğine göre 1999 depreminden bile daha büyük, 1939 Erzincan depremi seviyesinde bir felaket yaşadık. Böylesine büyük bir felaketten sonra değil AK Parti, iktidarda hangi parti olsa eli ayağına dolaşırdı. Dolayısıyla bazı aksaklıkları normal karşılamak lazım.
Ancak bütün aksaklıklar karşısında da “Fıtrat” diyerek konuyu kapatamayız. Depremden sonra koskoca hükûmetimiz bir sıcak çorba dağıtmayı bile beceremedi. Nereye baksak beceriksizlik, nereye baksak sorumsuzluk.
Şimdi kimse “Bu siyaset üstü bir meseledir” demesin. Böyle konuşanlar sorumluluktan kaçmaya çalışan siyasetçilerdir. 99 depreminde nasıl ki hükûmeti eleştirdik, şimdi de mevcut hükûmeti eleştirmek haktır. Üstelik 1999 depreminde hükûmete en ağır eleştirileri yapanların başında da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan geliyordu.
Depremin ilk günlerinde moral bozacak eleştirilere ben de karşı çıkarım. Ancak 3 – 4 gün geçtikten sonra eleştirilerimizi sıralamalıyız ki, yapılan hatalar tekrarlanmasın.
Sorulacak çok soru var…
Neden 20 senedir yapılan binalar denetlenmemiş? Hem hükûmet, CHP’li, AK Partili ve HDP’li yerel yönetimler her fırsatta, “Merak etmeyin binalarımız güvenli” demiyor muydu? Aynı sokakta yapılan bir bira yıkılmış, yanındaki binanın camları bile kırılmamış. Üstelik yıkılan binaların yarısı son 20 senede yapılmış.
Devlete kuzu kuzu ödediğimiz deprem vergileri nerede? Uzmanlar 35 milyar dolarlık bir zarardan bahsediyor. Bu zararı Tayyip Erdoğan Hükûmeti ödemeyecek. Biz vatandaşlar ödeyeceğiz. Şimdi o 35 milyarın çeyreğini binaları kuvvetlendirmek için harcasaydık, şimdi 35 milyar dolarlık faturayla karşılaşmazdık. O kadar insanımızı da kaybetmezdik.
Neden devletin yaptığı binalar çöküyor. Hükûmetin övüne övüne bitiremediği yollar ortadan ikiye ayrılıyor. Viyadükler çöküyor. Köprüler yıkılıyor. Hastaneler tahrip oluyor ve havaalanları kullanılmaz hâle geliyor. Bu da mı montaj? Bununda mı sorumlusu 1943 İsmet İnönü Hükûmeti?
Pek çok bölgede yemek hizmeti bile verilmedi. Son olarak Tunceli Belediye Reisi Fatih Maçoğlu’nu gördük. Adam bir kazanın başına geçmiş, gelenlere geçenlere sıcak çorba dağıtıyor? Koskoca hükûmet bir tas çorba dağıtmayı beceremiyorsa, “Bu iş siyaset üstüdür” diye ağlamaz, siyasi sorumluluklarını üstlerine alıp, yüce Türk Milleti’nden özür dilerler.
Bir taraftan “Bu iş siyaset üstüdür” diyen AK Partililerin sözcüsü Ömer Çelik, “Cumhur İttifakı olarak sahadayız” diyebiliyor. Böyle bir lafı etmenin ne yeri ne de zamanı. Eski bir AK Parti milletvekili, kadınlığının dokunulmazlığının da ardına sığınarak, felaket bölgesine gelen İstanbul Belediye Başkanı’na ağza alınmayacak hakaretler savuruyor. Hani siyaset yapılacak yer ve zamanda değildik?