Bu köşenin okurları az çok ekonomi yazılarını sevdiğimi bilir.
Her kesimden insanı ilgilendirdiği için de dikkati çektiğini sizlerden gelen geri dönüşlerden anlıyorum.
Bu köşenin okurları az çok ekonomi yazılarını sevdiğimi bilir.
Her kesimden insanı ilgilendirdiği için de dikkati çektiğini sizlerden gelen geri dönüşlerden anlıyorum.
Durum böyle olunca ekonomi üzerine yazmak konusundaki iştahım kabarmıyor değil.
Malumunuz üzerine sokaklar hareketli…
Sivil toplum örgütleri, başta akaryakıt ve temel gıda ürünlerine olmak üzere art arda gelen zamlara adeta isyan eden üyelerinin, halkın sesi olmaya gayret ediyor.
Haksız değiller tabii ki.
Hamamyolu’nda önceki gün kitlesel basın açıklaması yaparak zamlara tepki gösteren yüzlerce kişinin haklı talepleri duymazdan gelinecek gibi değil.
Burada asgari ücretin, artırıldığı tarihten sonra ne kadar değersiz hale geldiğini, dolar, avro ve altının ne kadar yükseldiğini, Türk Lirasının kaybettiği değeri, enflasyonun TÜİK’in baskılanmış rakamlarıyla bile ne kadar yüksek olduğunu sıralamak isterim…
Ancak işi temcit pilavına döndürmek istemiyorum.
Herkes ekonominin ne kadar kötü olduğunu, her geçen gün nasıl yoksullaştığını, sofrasından eksildiğini çok iyi biliyor.
Sorun şurada…
“Bile bile lades” diyen insanlarda.
Toplum öyle kutuplaşmış ve politize olmuş ki, “ekonomiden dert yanmak”, “geçinemiyorum” demek, AK Parti’li biri için neredeyse vatana ihanetle eş değer.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın müsaade ettiği kadar müdahalelerle ülkenin düzlüğe çıkması pek mümkün görünmüyor.
Olan ve olacakları sıralarsam, daha iyi anlaşılacak sanırım.
Ekonomi ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve ABD’den çağırıp Merkez Bankasının başına oturttuğu Gaye Erkan, enlasyonu dizginlemek ve piyasaları soğutmak için faizi enflasyon kadar yani yüzde 35-40 bandına yükseltip, dövize olan talebi azaltmak istiyor.
Ama Erdoğan izin vermiyor.
Kulislerde Erdoğan’ın yüzde 22’ye kadar faiz artışına müsaade ettiği konuşuluyor.
Bakan Şimşek küresel piyasalara olumlu bir Türkiye profili sunmak için, ekonomide yapısal reformları hayata geçirmek, şeffaf bir ekonomi ortaya koymak, ülkenin risk primini azaltıp, düşük faizle borçlanmak istiyor ama ne mümkün…
Buna da izin çıkmıyor.
Şeffaf bir biçimde Hazine ve Maliye rakamlarının bilinmesi istenmiyor.
Neden?
Çünkü 7-8 ay sonra yerel seçimler var. Millet yüksek faiz, yüksek enflasyon çıkmazında inim inim inlerken, seçimleri AK Parti’nin kazanma şansı olur mu?
Bunun cevabını siz söyleyeyim.
Olacakları yazayım, siz ona göre tedbirinizi alın.
Tabii ki bir yatırım tavsiyesi değil söyleyeceklerim…
Şu anda kabaca dolar 27, avro 30 lira. Kasım-aralığa kadar doların 29-30, avronun 34-35 liraya kadar yükselmesine müsaade edip, müdahalelerle bu seviyede dövizi sabitleyececekler.
Bildiğiniz üzere halen hükümetin talimatıyla bankalar kredi vermiyor.
Tüketici kredisinde 70 bin lira, araçta 200 bin lira, konutta ise 300 bin lira üst sınır.
Bu paralara da bir şey alınmıyor zaten. En ucuz sıfır otomobil (bulabilirseniz) 700 bin lira.
Eskişehir için en ucuz iki göz odalı ev 1 milyon liradan başlıyor.
Yani krediyle ev ve araba almak hayal oldu.
Böylece piyasada talep yavaş yavaş duruyor. Yani ekonomi soğumaya başladı.
Aynı durum iş dünyası ve sanayici için de geçerli. Seçici davranıp kredi musluklarını kapattılar.
Zaten ihracatçının kazandığı dövizin yüzde 40’ına daha bankaya yatar yatmaz Merkez Bankası el koyup TL’ye çeviriyor.
Size gözlem yapmanız için bir öneride bulunayım, büyük alışveriş marketlerine bir gidin de durumu görün. Her mal ve ürünün fiyatı yüksek enflasyon nedeniyle gün be gün arttığı için bazı raflar boşaltılmış durumda.
Ne yapsın vatandaş?
Her şeye zam üstüne zam gelince elindeki parayı, ihtiyacı olan temel ürünleri önceden alarak kendince önlem alıyor.
Buraya kadar olanları hepimiz az çok yaşıyoruz, biliyoruz diyelim.
Olacaklara gelince…
Ne diyor Cumhurbaşkanı Erdoğan?
“Bütçeyle ilgili çalışmaların semeresini gördükçe, kendini mağdur hisseden tüm kesimlerin gönlünü alacağız, bunu yılbaşı civarı neticelendirmeyi planlıyoruz.”
Ocak ayına kadar turizmden, swap gibi takas paralardan, darphanede basılan TL’ler ile piyasadan toplanan dövizlerle yurt içindeki yabancı paraya olan talebi baskılayıp yukarıda da söylediğim gibi doları 29-30, avroyu 34-35 liraya sabitleyecekler.
Yerel seçimlere kadar yani 3-4 ay artmayan döviz kuruyla gidilecek.
Başka?
Piyasayı TL’ye boğacaklar, yani kredi musluklarını açacaklar.
Taşıt, konut, tüketici, ticari…
Kamu bankaları aracılığıyla piyasaya ucuz kredilerle para verecekler.
5-6 ay daralmış, neredeyse nefes alamayacak şekilde sıkışmış vatandaş, düşük faizli para bolluğuyla yine “Ülkemizin ekonomisi güllük gülistanlık” deyip, yerel seçimlerde AK Parti’ye yönelecek…
Yönelir mi yönelmez mi, oy verir mi vermez mi?
Bekleyip göreceğiz.
Anlayacağınız, ucuz kredi için kışı bekleyin derim, eğer dayanabilirseniz.
Yerel seçimlerden sonra ekonomide olacakları yazmak isterdim ama onun için cesaretimi henüz toplayamadım.
Şu kadarını söyleyeyim…
Bugüne kadarki zamlar ve yaşanan daralma, yerel seçimlerden sonra olacakların ancak fragmanı olur.
Tabi şunu da not düşmek lazım.
Bakan Mehmet Şimşek ile Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan ikilisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın müdahalelerine daha ne kadar katlanır?
Birlikte göreceğiz.
Bu arada, kendi iç meseleleriyle meşgul CHP ile seçim yenilgisinin ardından belini doğrultmaya çalışan İYİ Parti’de elle tutulur bir gelişme gören varsa beri gelsin.
Hasılı…
Ne bu partilerle muhalefet yapılır ne de bu iktidar anlayışıyla ekonomi düzlüğe çıkar.
Kalın sağlıcakla.