Bundan birkaç yıl önce bir Kalite Zirvesi’nde davetli konuşmacı olarak katılan dünya çapındaki bir kargo şirketinin CEO’sunun konuşması oldukça önemli mesajlar içeriyordu. Bu haftaki yazımda beni de çok etkileyen bu yazının ana hatlarını siz okurlarımla paylaşmak istedim.
Bu kargo ya da doğru tabiriyle lojistik şirketin CEO’su, göreve ilk başladığında şirketin tanıtım bütçesiyle ilgili bir tasarrufta bulunması gerektiğini, birçoklarının kendisine Formula Yarışmaları’na sponsor olma konusunda yönlendirici olduğunu, ancak bu fikri benimsemediğinden daha “YARARLI” bir konuda bu tanıtım bütçesini kullanmak istediğini vurguladı… Bu kapsamda, şirketin bu tanıtım bütçesiyle en iyi yaptıkları işi “YARARLI” bir amaç doğrultusunda yapmaya devam etmeye karar verdiğini ifade etti. Şirket bu tanıtım bütçesiyle Birleşmiş Milletler’in gıda programının Afrika’ya yaptığı yardımların taşımacılığı konusunda danışmanlık yapacak ve Birleşmiş Milletler’e gıda yardımlarının ulaştırılmasında destek olacaktı. Oldu da… Afrika’nın açlıkla mücadelesinde bir efsane oldu… Afrika kıtasının birçok köşesinde tanınır oldu, birçoklarına örnek oldu, birçokları için yaşam kaynağı oldu… Formula yarışları bu şirketin sponsorluğunu alamadığı için iptal olmadı, sorun yaşamadı, ancak bu para dünyada belki de binlerce kişiyi yaşama bağladı. Sadece bununla da kalmadı… Gönüllü olarak Afrika’daki insani yardım faaliyetlerine katılmak isteyen personelini şirket, ücretli olarak görevlendirdi, onların insani yardım faaliyetlerine katılmasına sponsorluk etti.
Ey yüce Tanrım… Ne demeli buna… 21.yüzyılın kaos ortamında, insanoğlunun bitip tükenmez hırsının sınırlarında dolaştığı bir tüketim anlayışının gölgesinde, böylesine naïf bir yaklaşım… Hala içimdeki umudun sıcak kalmasına neden oluyor. Benim gibi belki de aynı umudu içinde barındıran binlere, onbinlere bir heyecan oluyor. Tıpkı kendi yönettiği şirketin elemanlarının bu insani yardım faaliyetinin bir parçası olmaları nedeniyle yaşadıkları motivasyon artışı gibi… Tüketimin, hırsın, daha fazlasına sahip olmanın değil, insan olmanın izinde yazılmış ve yaşanmış bir efsane gibi.…
Salondan bir soru geldi… Şirketini böyle bir yöne sevkederken, peki ya sen ne yapıyorsun? Yaşamını nasıl değiştiriyorsun? Dur dedi anlatayım… Bundan birkaç yıl öncesine kadar bir Porsche araca biniyordum… Çevre açısından çok kötü, ancak çok “cool”, hatta bence en “cool” otomobillerden biri, Porsche… Sattım… Kendime çirkin hibrit bir araç aldım… Küçük oğlum da, başta tıpkı benim gibi, bu alışverişten çok memnun olmadı, aslına bakarsanız... Ama artık o da anladı. Artık bir davete gittiğimizde, gelenlere otomobillerinin markasını soruyor. Bir spor araç ya da bir jeep ile gelmiş olanlara, bu aracı kullanmalarının çevre için ne kadar kötü olduğunu anlatıyor. Oturduğum ev, ekolojik bir konut. Çevre duyarlı bir yaşam alanım var. Şirketin merkezini ekolojik bir yapıya taşımak için inşaata başladık. Ayrıca artık enerji taarrufu sağlamak, hem ulaşımda harcanan zamanı, hem de çalışanların işe gelip gitmesinde gerekli yakıt kullanımını azaltmak için çalışanlarımızın evden mesailerini yürütmelerini sağlamak yönünde girişimlerde bulunduk….
Bazen sadece bir bakış açısı binlerin, onbinlerin yaşamını kurtarabiliyor. Sadece bir bakış açısı… Çok mu zor? Hiç değil…
…..derseniz “peki ya sen ne yaptın?”
Yılların birikimiyle almış olduğum, sekiz yıldır oturduğum 350 metrekarelik müstakil evimi satışa çıkardım… Bu yazı büyük ölçüde, ailemle 70-80 metrekarelik bir evde geçirdim… Ne çok esiri olmuşum kullanamadığım metrekarelerin, eşyaların… Ne çok artırmışım karbon ayakizimi bu kullanamadığım metrekarelerle… Ne çok uzaklaşmışım, kendi tabiatımdan, insanlığımdan, ailemden, dostlarımdan… Herkese iyi haftalar…
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...