Geçen hafta biraz bilimden ve bilimin toplum/kamu yararı sağlama hedefinden bahsettik… Bu arada geçen hafta sormadığım bir soruyu sormak istedim… Biz bilim adamlarının bile bilimin ne demek olduğu konusunda çok fazla düşündüğü ve ne amaca hizmet ettiğini her zaman tam olarak anımsadığı söylenebilir mi? Mesela bilim taraf tutar mı, bilimsel gerçeklikliğe aykırı olarak bir çıkara ya da çıkar grubuna hizmet eder mi? Nedir bilim? Bilim evreni ve evreni oluşturan bir bölümü kendine konu olarak seçer ve kendine konu olarak seçtiği bu bölüm hakkında sınanabilir açıklamalar ve tahminler şeklinde bilgiyi organize eder ve oluşturur. Sistematik bir girişimdir, yaratıcılık ve merak ile beslenir ve insanların yaşam koşullarını iyileştirmek için yapılan çalışmaların bütünüdür… Peki yaşamımızı geçirdiğimiz alanları şekillendiren fiziksel planlama eylemi nedir? Ülkemizde planlama süreci yeterince doğru işleyebilmekte midir? Planlama da, bilim gibi, tarafsız mı olmalıdır, kamu yararı öncelikli midir? Evet… Bilimsel gerçeklikliğe aykırı olarak bir çıkara ya da çıkar grubuna hizmet eder mi ya da bir topluluğu diğerinden üstün tutma amacıyla yapılan çalışmalar gerçekten sağlıklı kentlere ulaşmamızı sağlar mı? Hayır… Fiziksel planlamanın temel amacı ne olmalıdır? Aynen bilim gibi, insanların yaşam koşullarını iyileştirmek… Bu satırlarda planlamanın bir başka yönünden bahsetmeye çalışacağım... Planlama çevreye duyarlıysa, çevrenin özelliklerini tam anlamıyla hesaba kattıysa, afetlerden de az etkilenir. Bu süreçte doğal, kültürel, fiziksel çevre özellikleri yeterince dikkati şekilde değerlendirildiyse ve plan kararları bu şekilde oluşturulduysa, afetler o yerleşimleri tehdit etmez, o yerleşimler de çevreyi tehdit etmez. Örneğin biz genellikle tarımsal niteliği yüksek alanlarda yerleşim alanlarımızı planlamışız. 1950’li yıllardan itibaren kırsal dokudan-tarım kültüründen hızla kentsel dokuya geçiş sürecinde, bu alanlar kentsel donatı, altyapı, tasarım ve mühendislik açısından yetersiz şekilde gelişmişler. Bu yaklaşım, diğer taraftan bu beraberinde tarım arazilerinin tahrip olmasına, su havzalarının zarar görmesine, çevreye zarar verilmesine neden olmuş. Bu alanlar zemin özellikleri nedeniyle depremden çok etkilenmiş, sel-taşkın riski artmış. Zemin açısından bu nitelikte olan yerler yapısal alanlara dönüştürülebilir mi? Tabii ki evet... Ancak maliyeti artıran mühendislik tedbirlerle… Siz maliyet artmasın diye hem bu tedbirleri ve yapısal çözümleri uygulamayacaksınız, hem de bu zeminlerde yapılar, kentler inşaa edeceksiniz. İşte bu sonun başlangıcı demek…
………….
Geçen hafta bu satırlarda sizlerle Üniversitemizin Yer ve Uzay Bilimleri Enstitüsü’nce Prof.Dr.Yücel Güney’in koordinasyonunda yürütülmüş, Eskişehir’in deprem risklerini belirlemeye yönelik çalışmadan kısaca bahsetmiştim. Bu araştırma, Üniversitemizin topluma fayda sağlama vizyonunuyla yürütülmüş, farklı yayın organlarında yüzlerce kez haber yapılmış, bilimsel onlarca yayın çıkarılmış, farklı platformlarda Eskişehir’in yöneticileriyle, siyasetçileriyle, ulusal anlamda kamu bürokratlarıyla ve Eskişehirlilerle paylaşılmış, geçen yılın sonunda tamamlanmıştır. Bu çalışmadaki bulgular, hem Eskişehir’in zemin özellikleri açısından taşıdığı riski net olarak ortaya koyuyor, hem de Eskişehir kent merkezinde yer alan önemli miktardaki yapının farklı şiddetlerde depremlerde yaşayabileceği sorunları ortaya koyuyor. Dolayısıyla hem kentsel dönüşüm çalışmaları, hem planlama çalışmaları, hem de afet yönetimi çalışmaları için kullanılabilecek önemli bir bilimsel çalışma… Ülkemiz de bugüne kadar hep sorunun birçok büyük kentimizde parçacıl olarak ortaya konmuş olmasına karşın, bilimsel düşüncenin gerektirdiği disiplinlerarası çalışma vizyonuyla, pekçok farklı meslek disiplininden çok sayıda araştırıcının, bilim insanın yer aldığı bu çalışma, umarım ülkemizin diğer kentlerine de örnek olur ve yeni Eskişehir’in şekillenmesinde önemli bir dayanak teşkil eder… Unutmamak lazım ki, bu tür bilimsel çalışmalara dayandırılarak, afet risklerinin azaltılması amacıyla yeniden şekillenecek kentler, çevre duyarlı da olacaklar… Yine de 6306 sayılı yasa ile başlatılan bu kentsel dönüşüm sürecine, enerji verimliliği, çevre duyarlılığı gibi hususları da yasal yönetsel çerçevede eklemekte yarar olacaktır. Haaa… bir de unutmadan, artık ülkemizde planları gerçekten plancılar yapsa… Yerel ve merkezi yönetim, belediye meclisleri, rant kaygıları vb. bu süreçte daha az etkili olsa… Yoksa neler olur? Onu daha sonra aktaracağım.
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...