Ne olduysa 28 Mayıs'ta ikinci tur Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra oldu.
Aslında beklenen oldu.
Seçim öncesi kimin kazanacağına dönük beklentiler piyasada kendini göstermeye başlamıştı. “Ortalığın adeta yangın yerine döneceği az çok kestiriliyordu” dersek yanlış olmaz.
Seçim sonuçları açıklandıktan sonra “Faiz neden enflasyon sonuç” teorisini uygulamakla mahir Cumhurbaşkanı Erdoğan, düşük faiz tezini yine dillendirince rasyonel ekonomi politikalarına dönülmeyeceği kuşkusunu artırdı.
Baskılanan döviz kurları, yabancı para cinsinden kaynağı tükenen Merkez Bankası’nın hamleleri bir yere kadar işi çözdü.
Öyle ki…
Uluslararası finans çevresince bilinen, güven duyulan eski Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in üç görüşmenin sonunda ikna edilerek 5 yıl sonra yeniden aynı göreve getireleceği bilgisi dahi kar etmedi.
Dolar 24, avro 25, sterlin 29 lirayı aştı.
Döviz kurlarındaki artış daha doğrusu TL’deki değer kaybı bilinçli bir tercih bile olsa ki öyle…
Bunun vatandaştaki karşılığı “iğneden ipliği zam” oldu.
Zam furyası başladı.
Sadece çaya yüzde 43 zam geldi. Bırakın benzini, mazotu…
Eskişehir’de ekmek fiyatının 8 lira olacağı konuşulmaya başlandı. He keza simit de öyle.
Şöyle düşünün…
Pandemiden sonra tedarik zinciri bozulunca sıfır otomobil bulmak neredeyse hayal oldu.
Sıfır otomobil yok. Olmayınca ikinci el otomobil fiyatları zirve yaptı, yanına yaklaşılamaz oldu. Otomobile sahip olabilmek neredeyse hayal oldu.
Ev almak isteseniz, bankalar şu piyasa koşullarında kredi vermiyor.
Döviz alayım deseniz kısıtlı ölçülerde temin edebiliyorsunuz, zaten tavan yaptı.
“Altın”ın yanına yaklaşılamıyor.
Anlayacağınız piyasanın çivisi çıktı.
Kimse ne yapacağını, piyasanın nereye kadar bu şekilde ilerleyeceğini kestiremiyor.
Merkez Bankası Başkanlığına getirilen Hafize Gaye Erkan, eğitimi ve çalıştığı kuruluşlardaki görevine bakılırsa küresel finans piyasasını iyi bilen önemli bir ekonomist.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in açıklamaları ve Merkez Bankası’nın başına Gayi Erkan’ı getirmesi, Türkiye’nin gerçekçi ekonomi politikalarına döneceğinin işareti olarak algılandı.
Buna ragmen döviz kurlarındaki kontrollü tırmanış, faizlerdeki artış sürüyor.
Peki ne olacak?
Gayet basit, faizler artırılacak.
Türkiye’nin, büyüme modeli, eski Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez’in de belirttiği gibi tüketimi teşvik etmek ve bu yolla talep yaratarak üretimi artırmak yaklaşımı üzerine kurulu.
Sözü burada ekonomist Eğilmez’e bırakalım:
“Bu yaklaşım enflasyonu düşürmeyi değil tam tersine artırmayı teşvik eder. Çünkü enflasyon arttıkça insanların paradan kaçışı hızlanır, tüketim harcamaları artar, bu da üretim artışı yaratarak büyümenin yüksek olmasını sağlar. Büyüme yüksek olunca firmalar iyi para kazanır ve işsizlik artmaz, hatta azalır. Bu modeli yaşatmanın yolu faizi enflasyonun altında belirlemek ve/veya ücretleri sürekli artırarak harcama gücünü canlı tutmaktan geçer. O nedenle Merkez Bankası faizi enflasyonun altında belirler ve piyasa faizlerinin de reel olarak (enflasyondan arındırılmış olarak) negatif olmasını sağlar, hükümet de enflasyonla mücadele yerine ücret zammı yapmaya yönelir.
…Faizin enflasyonun altında oluşması demek tasarruf yapanları değil borçlanarak harcama yapanları kollamak demektir. Çünkü enflasyon yüksek, faiz düşük kaldıkça insanlar ellerinde para tutmanın, tasarruf yapmanın anlamsız olduğunu, kendilerine kaybettirdiğini görür ve tüketimlerini artırırlar. Artan tüketim, bir yandan enflasyonu yükseltirken bir yandan da üretimi artırır ve ekonomi büyür. Büyüyen ekonomide işsizlik artmaz, sorunlar halının altına süpürülür.
Hep söyledik: Bir kez rasyonel yaklaşımları terk edip irrasyonellik alanına girdiniz mi geriye, yeniden rasyonellik alana dönmeniz o kadar kolay değildir.
Enflasyonu düşürmek için faizi yükselterek tüketimi kısıtlayıp büyümenin düşmesine ve işsizliğin artmasına katlanmak gerekir. Ne var ki bu yaklaşım oy kaybına yol açar. O nedenle yüksek enflasyonlu büyüme yaklaşımı, öteden beri bizim siyasetçilerin bilinçli ya da bilinçsiz tercihi haline gelmiştir. Türkiye’nin enflasyon sorununu kalıcı olarak çözememesinin nedeni oy maksimizasyonuyla ülke çıkarı maksimizasyonu arasındaki ödünleşmeyi ikinci lehine çözememekten kaynaklanır. Ertelenmiş enflasyon günün birinde ertelenemez hale gelince çarşı karışır.”
Sanırım en basit haliyle geldiğimiz noktayı anladık.
Ne güzel söylemiş atalarımız.
Zamanında yediğin hurmalar gün gelir seni tırmalar.
Kalın sağlıcakla.
Celladına aşık olmuşsa bir millet,ister ezan,ister çan dinlet.
Madem seçimi kimin kazanacağı belliymiş niye bir kez dahi gerçeği yazmadiniz.... Çok biliyorsanız sizi ekonominin başına getirsinler, başka bir seçimi kazanacak desteklediklerini
Simit artik pekmez yerine sekerli sudan yapiliyor Cok yasa zeki turk milleti