-Bizim "pancar motoru" yani efendim 1946’dan bu yana her sabah tıkırdamaya başlayan daktilo makinesinin sonuncusu ki, 50'sini aşınca topallamaya başladı.
Pancar motorlarının tıkırtısı sayesinde duyulmuş olduğu da unutulmamalı Nagazaki ile Hiroşima'da patlamış olan atom bombası seslerinin...
50 kuruş büyüklüğündeki lastikle çerçevelenmiş 4 ufak görünmeyen ayak üstünde çalışan bir yazı makinesi...
Ayaklardan biri, çürümüş lastiğiyle makinenin altından ayrılıverdi. Topallayan bir makinede yazmak.. "Çok mu önemli yani?"
………
"Çetin Altan", daktilosunu bir yazısında böyle anlatmıştı...
"Pancar motoru" üstadın daktilosu...
Bizim de böyle kaç "motor" gelip geçti elimizden... Kalanlar da hep topal!..
Geçenlerde gazeteye çağırdılar...
Yazarken görüntülemek için...
Gazetede "daktilo" ne gezer?
Aldık ve gittik...
Ne zaman yayına girecek bilmiyoruz ama, "pancar motoru" ile görüntülenen sadece bizdik tabii...
Bütün yazarlar bilgisayarda...
Olur da görürseniz, "Kim bu çağ dışı keriz!" demeden dile getirmek istedik...
"Gönül Öktem"le kaderimiz bu bizim...
Sadece ikimiz kaldık Eskişehir'de...
Olsun, "tıkır-mıkır işliyor ya pancar motorlarımız! "
Gönül iyi bilir,
"Daktilonun tuşları bir başkadır..."
Günün Şiiri
Anlarsın
Söğütten düdük yontmuş ağabeyi
Öttürük-öttürür yürür
Sarkmış cebinden meşin kapanı
Ağaçtaki kuş üzgün durur
Çizmiş duvarlara içindeki dünyayı
çöpten adamları
Mutlu duman tüter evlerinin bacaları
Kanatlanmış bir tahta at göklere doğru
Konmuş bulutların üstüne sanki
Uçurt uzun kuyruklu şeytan uçurtmasını
Yaşa çocukluğunu yaşayabildiğince
Bir gün rüzgar diner bakarsın
Bir gün sen de büyürsün anlarsın...
Oya Uysal (Varlık-1977)
Sokrates ve eşi
Sokrates’in eşi kavgacı bir kadın olduğu için bir türlü anlatamazlarmış.
Bir gün öğrencileriyle sokakta ders yaparak yürüyormuş. Tam evlerinin önünden geçerken eşi, Sokrates ve dolayısıyla öğrencilerinin başına bulaşık suyunu boşaltmış.
Sokrat, hiç istifini bozmamış ve öğrencilere dönerek "Evlenin, evlilik çok kutsal bir müessesedir" demiş:
"Karınız iyi çıkarsa mutlu, kötü çıkarsa filozof olursunuz..."
Temsil edilmek haklarıdır!
Aceleci bir partinin genel merkezinde genel başkan "Unutmayın beyler" demiş:
"Aday listelerine Zülfikar Bey'le, Hayrullah Bey'i de koyacağız... Not alın, zamanı gelince bana hatırlatın. Adil davranmamız lazım..."
Parti kurmaylarından biri itiraz etmiş:
"Ama efendim, onlar aptalın tekidirler..."
Genel Başkan bilinç bir tavırla, "Biliyorum" demiş: "Ama ben demokrasiye inanırım. Ülkemizde o kadar çok aptal var ki, onların da Meclis'te temsil edilmek haklarıdır!.."
Adem ile Havva
Bir Fransız, bir Alman ve bir Türk müzede "Adem ve Havva Cennet Bahçesinde" tablosuna bakıyorlarmış. Alman ve Fransız, ikisinin de kendilerinden olduğunu iddia ederken, Türk "hayır" demiş:
"Bunlar kesin Türk'tür. “Üstte yok, başta yok ama hâlâ kendilerini cennette sanıyorlar..."
Günün Balı
Dostluk, yaraya merhem, hüzne mutluluk, gözyaşına tebessüm, kötümserliğe umut, hüsrana
pespembe ufuklar sunmaktır...
Özdeyiş
Her şeyi yaparım iddiasından vazgeçin, hele "bir şeyi tam yapmayı öğrenin...
Hanri Benazus
Cuk
Herkes hakkını arayabiliyorsa, özgürlük de, adalet de var demektir...
Franklin
Günün Sözü
Asla aptal insanlarla tartışmayın. Sizi kendi seviyelerine indirip, tecrübeleriyle yenerler...
Mark Twain
Gerilim
Kötü senaryo, kötü yapım, kötü oyuncular. Yaşadıklarımız film olsa seyredilmez...
Dilek Önder
Kısaa-dan
Belli bir kesimin hizmetinde olanlar yurttaş değil, partizandır ve bunların adaletine adalet demek boşunadır.
Platon
Günün Olayı
"77 milyonun Cumhurbaşkanı olabilir mi gerçekten?
Bence olabilir..
"Ama bunun için Türkiye’nin nüfusunun 154 milyon olması gerekiyor...
Ahmet Hakan
Günün Biberi
Cumhurbaşkanlığı seçimi, demokrasi ve özgürlük için bireysel tavrımızı ortaya koymanın bir fırsatıdır..
Bu fırsatı kaçırmayalım...
Emre Kongar
Kolsuz Yaşar’dan
Artık hiç bir şeye şaşırmıyorum abi...
"Çünkü, felek bize şaşırmış!"
Günün İncisi
Tecrübeli olmak için, biraz da cesur olmak gerekir...
Hanri Benazus
Televizyonlardaki soytarılık bitmiyor!
Tam dört yıl önce Ankara'daki araştırmacı yazar "Mustafa Yıldırım"ın tanımıydı bu başlık...
Açılımını yapmış:
"Soytarı", işin püf noktasını çabuk anlıyor, üç-beş ahbabıyla bir merkez kuruyor.
Soytarı ve dostları, merkezin önüne "stratejik ve araştırma" sözcüklerini de ekliyor. Oluyor sana bilimsel bir kurum!
Amerikan makalelerinin paragrafları Türkiye'ye uygulanıp yeniden yazılıyor.
Genç "master" öğrencilerini oturtuyor
bilgisayarın başına, süslüyor dosyayı, oluyor
♦
sana yepyeni proje!
Ezberlenmiş cümle kalıplarını birbiri ardına sıralamaktan başka hünerleri olmayan "televizyon soytarısı", iktidarı küstürmeyecek, patronu köpürtmeyecek, geveze konuk sıkıntısı çekiyor.
Soytarı, projesini gönderiyor ve ekranlar ışıldıyor. Artık ekranların değişmez konuğu oluyor.
Gün ortasında siyasal gelişme mi var, hemen "uzman" olarak telefonun ucunda!
Yanıtları, "Hap gibi, ilaç gibi" geliyor kimilerine...
Yakından izleniyorlar. Gün oluyor yabancı elçiliklerde kokteylerde yüz yüze görüşüyorlar. Şöhret arttıkça...
"The General ona danışıyor, The hoca fetva veriyor..."
"Deniz-Feneri" örneğinde yaşadığımız gibi, "17 Aralık operasyonu" da gelip geçer bu uzmanlar sayesinde...
"Soytarının işi bu!.."