Neredeyse 2 haftadır Eskişehir gündeminde CHP ile yatıp, CHP ile kalkıyoruz. Delege seçimlerinden, İlçe Kongrelerine, Danışma Meclisinden, aday olan isimlere kadar incik, cincik bir CHP süreci duruyor karşımızda. Bence gereğinden fazla anlam yüklenmiş, gereğinden fazla iğdiş edilmiş ve şahsen artık insanların sıkıldığını düşündüğüm bir gündeme dönüştü bu.
Elbette bunda aslan payını CHP’yi bu kadar tartışmaya açan icraatlar yapanlara teslim etmek lazım ama var olan durumu bu kadar da önemli bir eşiğe yükseltme kısmında bizlerin de payını unutmamak lazım.
Velhasıl herkesin bu kadar çok konuştuğu, tartıştığı, yorum yaptığı bugünlerde sürecin gidişatını beğeniyorlar ise sorun yok ama beğenmiyorlar ise tampon yapması gerekenlerin CHP Eskişehir Vekilleri olduğunu hatırlatmak isterim. Zira onların kongre sürecinde çok sessiz olması, onların parti içinde etkisiz eleman olduğu algısı da yaratıyor.
Demokrasi ararken bile markaya bakmak…
Ne demek istediğim, ne anlatmak istediğimi muhakkak anlamayacaklar, anlamak istemeyecekler olacağı için birkaç gündür bu yazacaklarımı erteledim ama yazmazsam içimin rahat etmeyeceğini de bildiğim için dayanamayacağım.
Can Dündar ve Erdem Gül’ü peşinen vatan haini ilan eden ve tutuklu yargılamalarına karar veren adalet sisteminin vicdani karşılığı kesinlikle yok. Bu tutum endişeyi, korkuyu, baskıyı zirveye çıkaran ve mesleğimizi bağımsız yapmayı çok güç koşullara iten bir algı yaratıyor.
Haliyle bizler de bu duruma sitem ediyor, tepki gösteriyor ve serzenişlerde bulunuyoruz. Meslek örgütleri, gazeteciler, STK’lar, Odalar yani toplumun bireysel ve tüzel kişiliklerinin pek çoğu isyanlarda.
Gel gelelim bizler demokrasiye, özgürlüğe, medya baskısına bile gösterdiğiniz tepkide tanınmış, ünlü marka olmuş isim arıyor gibiyiz. Yani Can Dündar tutuklanmayıp Erdem Gül tek başına olsaydı bu kadar yekvücut bir tepki göstermeyecekti sanki insanlar…
Ya da Eskişehir’de bir gazetecinin başına benzeri şeyler gelseydi belki hiç yürüyüş bile yapılmayacaktı. Meslektaşına tavır alan vekilin vekili olanlar, arkadaşını değil erk’i savunanları da gören gözler elbet rahatsız.
Mesela düşüncelerinden ötürü işinden atılan arkadaşına “oh, iyi olmuş” hissiyle yaklaşan birinin kendi dışındaki mesleki kaygıları ne kadar samimi olur?
Mesela hayatında belki hiçbir haberini ya da yazısını okumadığı bir insan haksızlığa uğradığı için sahaya çıkan bir arkadaşımızın, aynı şehirde çalıştığı arkadaşları bir siyasi tarafından baskıya uğradığında sessiz kalmasını nasıl yorumlamalıyım?
Can Dündar Türkiye’de tutuklu gazetecilerden ne ilk olanı ne sonuncusu olacak. Can Dündar ile birlikte vicdanen mağdur olduğunu düşündüğümüz pek çok medya mensubu halen tutuklu. Onca medya şirketi kayyum da, emekçileri mağdur diye sıralayıp gideceğimiz çok uzun bir liste var. Ve keşke sahaya çıkmak, tepki göstermek için marka, bizden ya da bizden değil ayrımı yapmasaydık. Evet, tepki gösterelim ama Allah aşkına ayırt etmeyelim. Çünkü mağdur olan isimler değil mesleğimiz ve her birimiz bu işin temsilciyiz.