Çar “Nikola”, geniş, sessiz ve görkemli bir odada “Puşkin”i huzuruna kabul eder…
Çar hazretleri şairi süzüyor:
“Günaydın Puşkin, sürgünden dönüşüne sevindim. Kardeşim seni sürmüştü. Bense bağışlamak istiyorum ama, hükümete karşı bir şey yazmayacaksın...”
Böyle başlayan konuşmanın sonlarına doğru Çar Nikola Puşkin’in açık sözlülüğünden hoşlanır: “Fikirlerini değiştirmeye karar verdin mi? Sana özgürlüğünü bağışlarsam, tutumunu değiştireceğine şerefin üzerine söz veriyor musun?”
Sonra el sıkışırlar, Çar devam eder:
“Sen epey budalalık ettin... Umarım bundan sonra daha akıllı uslu olursun. Bir daha kavga etmeyiz artık. Ne yazarsan bana göstereceksin. Bundan sonra senin sansürcün benim!”
Ve Puşkin’i başka bir odaya götürür, oradakilere seslenir:
“Baylar, işte yeni Puşkin, eskisini unutun artık”
Çar konuşmuş, Puşkin susmuş ama, bu suskunluk bir yerde de “evet” anlamına gelmiş...
“Yani, Puşkin değişmiş...”
***
“Görüşler” sütunumuzda, gazeteciliğin gittikçe zorlaştığını dile getirmiştik...
“Puşkin tam 200 yıl önce değişmiş...”
Ama yıllar yılları kovaladıkça dünyada neler neler değişmiş!
Çar'lıktan sonra gelen “komünizm”in “Savyetler Birliği” gibi bir ülkede yıkılacağını düşünür müydünüz?
Yıllar öncesinin devrimcileri, en üst köşelerde kapitalist oldular... Hep birlikte yazdılar, çizdiler, bağırdılar:
“Yetmez ama evet...”
Değişecek, daha çok değişecek insanlar...
“Nice Puşkin’ler, pişkin olacak!”
Cumartesi öyküsü
Hicap değil, bir korku eseri!
“Kamil Paşa”, vali olarak bulunduğu İzmir'e trenle giderken, Kırkağaç kaymakamı olan “Şair Eşref” hemen istasyona koşup bağırmış:
“İzmirliler sizi yeterince tanıdılar Paşam, biraz da bizim semtimize misafir olsanız...”
Kalabalık önünde söylenen bu sözden Kamil Paşa çok etkilenmiş ve günü gelince de gitmiş...
Davullar, zurnalarla Kırkağaç’a gelmiş...
Kaymakamlık binasında bir süre dinlendikten sonra Eşrefin evine konuk olmuş...
Yemek, içmek, saz-söz her şeyi olan eğlenceli bir gece...
Kamil Paşa, bir ara ayakyoluna gitmiş...
Ne görsün?
“Kapının iç tarafında kendi fotoğrafı asılı...”
Hiçbir anlam verememiş!
Ama öyle öfkelenmiş ki, hemen dışarı fırlamış, doğru Eşrefe yönelmiş:
“Benim fotoğrafımı hiç utanmadan nasıl memişhaneye asarsın?”
Şair, hemen ellerini bağlamış:
“Bu bir hicap değil, müthiş bir korku eseridir efendim!”
Paşa anlayamamış :
“Ne demek istiyorsun?”
“Arzedeyim Paşam” demiş Eşref:
“Malumunuzdur, ben sizi hem çok sever, hem de sizden çok korkarım. Son zamanlarda da biraz rahatsızlandım...”
Paşa, daha da meraklanmış, Eşref devam etmiş:
“Kabızım Paşam, ayakyolunda sizin fotoğrafınızı görünce, bir anda!..”
Kolsuz Yaşar'dan
Hazır olun millet, nasılsa seçimle birlikte odun-kömür geliyor...
“'N'olacak yani, al biraz da sen sömür...”
Göbeğini kaşıyan adam..
“Çek sifonu, sona ersin şu ömür!”
Gerilim
Cumhurbaşkanı “Erdoğan” ne söylerse doğru çıkar, çıkmayan da zorla çıkartılır!
Yalancının mumu yatsıya kadar yanarsa, Ak Saray'ın ışıkları sabaha kadar yanar...
Mine G. Kırıkkanat
Günün Balı
Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti. Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti...
Neyzen Tevfik
Günün incisi
Gerçek zaten vardır. Yalanı icat gerekir!
Georges Braque
Cuk
Sakın unutma:
“Tanrı çenene göre sakal verir...”
Yahudi Atasözü
Özdeyiş
“Adiliğin, fazilet ile olan mücadelesinden iki yüzlülük doğar...
Hanri Benazus
Bana sen mi vurdun
Temel pazarda dalgın yürüyormuş...
Çevresindeki esnafı seyrediyor, ona buna bakıp eğleniyormuş...
Tam bu anda, ensesine bir tokat gelmiş!
Tökezlenmiş, birkaç adım sendeleyip toparlandıktan sonra arkasına dönmüş...
Ne görsün?
Kendinin iki katı bir adam!
Biraz yutkunduktan sonra sormuş:
“Bana sen mi vurdun arkadaş?”
Adam şöyle bir gerinmiş ve “Evet… Ben vurdum lan, ne olacak?” demiş...
Temel, boynunu bükerek yine sormuş :
"Şeyyy! Şakadan mı vurdun, ciddi mi?”
Adam yine gerinmiş: “Ciddi vurdum lan!”
“Ohhh beee!. Şimdi rahatladım” demiş Temel:
“Şakadan hiç hoşlanmam da!”
Aslanın eşi
Aslanla boğa hoş sohbet ederken, boğa birden eve gitmek isteyen aslanın damarına basmış:
“Amma da kılıbıksın yahu!”
Aslan içini çekerek, “Doğru söylüyorsun ama” demiş
“Beni evde dişi bir aslan bekliyor, inek değil”
Gavura gavur demek yasak!
Son günlerde espriyle de olsa takılıyoruz:
“Türk'e Türk demek yasak mı?”
Olabilir mi dersiniz?
Neden olmasın ki.,
“Türk kahvesi” bile dokunmaya başladı bazı çevrelere!..
Güneydoğu'da PKK bayrakları asılıyor...
“Türk Bayrağı açıp da, gözaltına mı alınsalardı!..”
Bir zamanlar ünlü sözdü:
“Alavere-dalavere Kürt Memed nöbete’”
O Memed, şimdi Türk oldu!
“Irkçı Kürt fobisi”nin yerini de, “Irkçı Türk fobisi” mi alıyor?
Tanzimat döneminde, padişahın bütün tebaasının dil, din, ırk ayrımı olmadan eşit kabul edildiğini ilan etmesinden sonra bir şikayet gelmiş:
“Bu adam bana gavur dedi...”
Zaptiye, “Bre adam” diye bağırmış:
“Gavura gavur demenin yasaklandığını bilmiyor musun lan!..”
Bir savaş sohbeti!
İki arkadaşın sohbetiydi...
Biri atıldı:
“Nikotinin öldürücü olduğunu okudum, sigarayı bıraktım...”
Sonra?
“Alkolün öldürücü olduğunu okudum, içkiyi bıraktım...”
Ya sonra?
“Dün de seksin öldürücü olduğunu okudum.”
Arkadaşı “vah vah” deyince devam etmiş:
“Yok yok tahmin ettiğin gibi değil, okumayı bıraktım!..”
Günün Olayı
İzmit'te bir koca aynı evde yaşadığı iki karısını birden ördürdü.
Aman dikkati Kadın cinayetleri, yerini “harem cinayetleri”ne bırakıyor...
Günün Biberi
Bülent Arınç”ın deyişiyle “dağ-taş zeytinlik”, ama yeni yazlık kooperatif inşaatları yüzünden bu zeytin denizi her geçen yıl biraz daha koruyor, çölleşiyor...
Günün Sözü
Dalkavuk ve yalaka liderlerin gizli düşmanıdır!
Rahmi Turan
Günün Şiiri
Gece sonrası
Sevişen ellerimiz hiç olmadı
Beklediğimiz yerlerde hepinizin
Gözlerimiz bir tedirgin bir uzak
Gelinlik kız türküleriydi
Sokaklar sarhoşlarla yorgundu
Ağlamasını iyi bilen sevgide
Yeminli bir başlangıç belki
Şarap atundıran bir kırmızı
Ellerimizde yüzlerimizde kaldı...
Nevzat Uçkan (Varlık-1959)