Malum, Dünya enerjisini büyük ölçüde fosil yakıtlardan karşılıyor; fosil yakıtlar da iklim değişikliklerinin birinci derece sorumlusu. İklim değişiklikleri nedeniyle her geçen gün biraz daha fazla doğal afetle karşılaşıyoruz. Diğer yandan kuraklık, açlığı ve yoksulluğu bulaşıcı bir hastalık gibi Dünyanın her yerine taşıyor…
Ne mi yapmalı.? Kalkınmamız ve yaşamımızı sürdürmek için enerjiye ihtiyacımız var. Desem ki, Dünya çok hasta, çok yakında hepimiz için yaşanmaz hale gelecek, her şeyden vazgeçelim, sanayileşmemizden, kalkınmamızdan, ışıklı şehirlerimizden, uygarlığımızdan; gerekirse dağlara, ovalara gidelim, çadırlarda yaşayalım... Enerji tüketimimizi azaltalım... Kim kabul eder? Tabi ki kimse... Zaten mevzuu sanayileşmemizden, kalkınmamızdan, ışıklı şehirlerimizden, uygarlığımızdan vazgeçmek değil... Kalkınırken çevreye verdiğimiz zararı en aza indirmek, azami ölçüde verdiğimiz zararı onarmakla ilgili... İşte bu anlamda bugün yaşadığımız sorunların birinci derece sorumlusu olan fosil yakıtlardan mümkün olduğunca daha az yararlanmanın yollarını bulmamız lazım... Çok da uğraşmaya gerek yok zaten... Bu yollar çoktan tanımlanmış durumda... Fosil yakıtlar yerine yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanmak... Neler var? Rüzgar var, su var, jeotermal var, güneş var, dalga var, var oğlu var...
Eğer Dünyanın bugün kullandığı enerjiyi su ile karşılamaya kalkarsak, o zaman karşılayabileceğimiz miktar bu gereksinimin yaklaşık üçte biri kadar olacaktır. Ancak bu durumda yeryüzündeki tüm akarsuların bir şekilde enerji üretiminde kullanılması gerekir ki, bunun ortaya çıkaracağı çok önemli sorunlar olacaktır. O yüzden hiçbir zaman hidroelektrik enerji tam anlamıyla çevre dostu değildir. Enerjinin elde ediliş şekline bağlı olarak suya ve su havzasına yapılan müdahale, karbon salınımlarını düşürürken, sular altında kalan bitkilerin çürümesi neticesinde bir başka sera gazı ortaya çıkar, metan... Ayrıca yüzey suları, yüzey sularına bağlı oluşmuş alt havzalardaki ekosistemler önemli tehditlerle karşı karşıya kalır... Diğer seçeneğimiz jeotermal enerji. Dünya bu konuda oldukça bonkör... Elimizdeki bu kaynakla Dünyanın ihtiyaç duyduğu enerjinin bir buçuk katını elde edebiliriz. Daha ne olsun diyenleri duyar gibiyim... Daha da iyisi var... Rüzgar... Yüzümüzü yalayıp giden rüzgarla, ihtiyaç duyduğumuz enerjinin tam üç katının elde edebiliriz... Tamam işte bu... Yok durun, tam olarak bu da değil... Bizi ısıtan, Dünyaya can veren güneş var ya güneş... İşte o güneş enerjisi eğer yararlanmayı bilirsek, ihtiyaç duyduğumuz enerjinin tam 4000 katını bize hiç karşılıksız olarak sunuyor... Fosil yakıtlar gibi bitme ihtimali de yok, öylesine yeryüzünün her yerine karşılık beklemeksizin ulaşıyor zaten...
Daha önceki yazılarımdan birinde bahsetmiştim. Tesadüfen karşılaştığım bir tez çalışması... Bu çalışmaya göre Sahra Çölünde 250 kilometre karelik bir alana fotovoltaik paneller yerleştirilmesi halinde Dünyanın tüm elektrik enerjisinin buradan karşılanabileceği bilgisi yer alıyor. Merak edenler için çalışma Braunschweig Teknik Üniversitesinde Fizik ve Jeolojik Bilimler Fakültesi’nde yapılmış. Çalışmanın adı ise “Eco-balance of a Solar Electricity Transmission from North Africa to Europe”.
Enerji elde etmek yerine nefesimiz kesen, yaşam alanlarımızı, yaşamımızı tehdit eden fosil yakıtlar yerine, bize yaşam veren güneş... Ya seyirci kalmayız, o bize yaşam veren güneş enerjisinden, rüzgardan, jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından birincil enerji kaynakları olarak yararlanırız, ya da yaşam alanlarımızı ve yaşamlarımızı, kısaca gezegenimizi, evrende bilenen yaşanabilir tek yuvamızı kalkınmak için feda ederiz....
Herkese iyi seyirler...
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...