İşin “iyi, güzel, ne mutlu” dedirten kısmından başlayalım. Yıllardır Konya ve Akşehir'in Nasrettin Hoca ile ilgili aidiyet duygusunu ve Nasrettin Hoca'nın marka değeri üzerinden kazandıklarını hepimiz görüyor, izliyoruz ve takdir ettiğimiz de oluyor.
Yine çoğumuz Sivrihisar'dan geçerken cılız bir sesle “Aslında Nasrettin Hoca Eskişehirli, Sivrihisar’da doğdu” diyor ama hiç bir şey yapılamayışını da görüyor, izliyorduk ve hatta tenkit ettiğimiz de oluyordu.
“Oluyordu” diyorum zira son bir kaç yıl bu akışı bozacak gelişmeler yaşandı Eskişehir'de. Sivrihisar Nasrettin Hoca ile ilgili literatürü bozacak ve tarihin seyrini değiştirecek işlere imza attı. Bilim adamları incelemelerde bulundu, kazılar yapıldı, antropolojik testler gerçekleşti ve Nasrettin Hoca'nın orijinal mezar taşı, sandukası da bulundu.
Bu öyle basit bir olay değil. Dedim ya tarihin akışı değişiyor ve Nasrettin Hoca'nın Sivrihisar Hortu'da doğduğu gibi yine ebediyete Sivrihisar'da intikal ettiği de tescilleniyordu.
İlk başta bunu tümüyle reddeden Konya ve Akşehir sonraları “Tamam orada doğdu ama burada öldü” derken, bu gelişmelerden sonra ne yapacağını ve ne diyeceğini merak ediyoruz.
Ancak geçtiğimiz gün adeta gövde gösterisi ile gerçekleşen Nasrettin Hoca'yı anma etkinlikleri ve Hoca'nın orijinal sandukası ile kızı Hatun annemizin kemiklerinin defnedildiği parkın açılışı da, bu ezberi bozacak nitelikte.
Bundan sonra bize düşen siyaset, bürokrasi, medya, iş dünyası ile topyekun Nasrettin Hoca'yı sahiplenmek ve buna karşı gelmek isteyenlere karşı ortak refleks göstermektir. Nasrettin Hoca Eskişehirlidir ve hak ettiği sahiplenmeyi görmelidir…
Fıkra gibi bir ‘kazan’ hikayesi
“İyi, güzel, başarılı” kısmını yazdık ama Eskişehir'de Nasrettin Hoca ile ilgili fıkra gibi bir hadise yaşandı ki, anlamakta biraz zorluk çektik.
TDKB sürecinde Eskişehir'in muhtelif yerlerine konulan Nasrettin Hoca heykelleri vardı. Önünde kazanı ve içinde yavru kazanıyla birlikte insanların ilgisini çeken, sık sık fotoğraf çektirdikleri ve her şeyden önce “Nasrettin Hoca Eskişehirlidir” gerçeğini bilmeyenlere anlatmak adına yerinde, doğru bir iş olduğunu sık sık belirttik.
Sonra bu kazanlar birer birer kaybolmaya, görünmemeye başladı. Kazan'ın öldüğüne inanacaktık ama “neden, niye, ne gerek vardı” diyecek birilerini bulamadık.
Geçtiğimiz günlerde ise bu heykellerin akıbetini öğrendik. Türk Dünyası Kültür Başkenti Vakfı bu heykelleri toplayıp Sivrihisar'a yollamış.
Elbette Sivrihisar'da böylesi heykeller olsun, hatta daha fazla yer alsın ama, koca şehirde bulunan Nasrettin Hoca heykelleri dursaydı da yenileri yapılsaydı daha iyi olmaz mıydı?
Amacımız daha çok insana Eskişehir'i ve Nasrettin Hoca'yı anlatmak değil mi?
TDKB sürecinden kalan izler dört bir yanda kendisini gösterse fena mı olurdu?
Kim yaptı, neden yaptı bilmiyoruz ama yapılan iş fıkralara benzemiş.
Üstelik kaldırılan heykellerin yerine ironik heykeller konmuş ki, bu heykellerde yaşananlara cevap niteliğinde Nasrettin Hoca zekasını aratmayacak türden.
Zira yıllardır duran Nasrettin Hoca heykelleri geri istenince altında kalan kötü manzarayı kapatmak için Belediye mi, işletme sahipleri mi bilmiyorum ama Penguen heykelleri konulmuş.
Bir dönem baskı, sansür ve tepkiye gönderinin saklı olduğu penguen heykellerini görünce gülmedim dersem yalan olur.
Ve tüm bu yaşananlara bakınca Hoca da, ahalisi de Eskişehirli değil demek büyük bir ayıp olur değil mi?