Son yapılan bir araştırmaya göre, yargıya olan güven her geçen gün düşüyor...
Keşke önlenebilse!
Ama nasıl düşmesin ki?
Beşiktaş’ın “Çarşı Grubu” devleti yıkmakla suçlandı...
Onlarca yıl hapis istemiyle dava açıldı...
Yine Gezi direnişi sırasında ekmek almaya giderken biber gazı kapsülüyle başından vurulan “Berkin Elvan” için aynı gün düzenlenen anma yürüyüşüne ve kokart takma eylemine katılan öğretmenler hakkında soruşturma açıldı.
Bir gazetenin bu soruşturma için attığı başlık ilginçti:
“Adından bile korktular...”
Yunus Emre Devlet Hastanesi yönetimi Elvan’a anma yürüyüşüne katılan Eskişehir Tabip Odası ve SES yöneticisi Dr. “Muharrem Şenel” hakkında da soruşturma başlattı...
Soruşturmanın Eskişehir Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği’nin talimatıyla açıldığı bildirildi...
Hani, “Korku İmparatorluğu” falan diyorduk ya, “Gezi” sözcüğü de ayrı bir korku oldu...
“Adını anana...”
Yakaya kokart takana...
“Anında soruşturma...”
Bugünkü, “Görüşler” sütunumuzda “yargıya güveni” bekleyen tehlikeyi bunun için anlatmaya çalıştık...
Yargı ve
taşradaki mertlik
HSYK seçimleri gündemde...
Sürpriz ittifaklar da yapılıyor...
İktidar sözcüsü ne diyor?
“İstediğimiz olmazsa, halka gideriz!” Yani...
“Yargı bizim elimizde olacak...”
.....
Eskişehir’de yıllarca Cumhuriyet Başsavcısı olarak görev yapan “Uğur İbrahimhakkıoğlu” son kitabında vurgulamıştı:
“Yargı, vicdanları tatmin etmezse onu nasıl benimseyebilir, nasıl saygı duyarız?”
“Montesquien”, 1748’de yayımlanan “Kanunların Ruhu” adlı yapıtıyla siyaset biliminin ve çağdaş anayasa hukukunun özünü ortaya koymuştu:
“İktidarı elinde bulunduranlar, bir süre sonra bu iktidarı kötüye kullanmaya eğilim gösterirler. Onun için üç büyük güç, Yasama-Yürütme ve Yargı birbirinden ayrı olmalıdır...”
Son günlerde öyle olaylar yaşıyoruz ki, sanki bu üç kuvvet aynı anadan doğmuş...
“Yapışık üçüzler gibiler!..”
.....
Mersin’deki görevinden sonra Yargıtay Genel Sekreteri olarak sürdürmüştü yaşamını Uğur bey...
Ama nasıl?
-Ankara’da karşılaştığım akıl almaz “Bizans Oyunları”, bütün etik kavramların ve dostluk duygularının tozdumam olduğu “kaypak ortamları” ve kişisel çıkarların ön plâna alındığı “tercihler sistemi”, karşıma sıradağlar gibi dizildi!..
“Bizim gibi saf Anadolu çocuğu için bizans oyunlarını görüp yaşamak, öyle güç ki...”
.....
Bu sözler yargının en üst düzeyinde çalışmş bir insana ait... Ama umutsuz değil, “Yine de tek güç dördüncü kuvvet basındır” diyor..
Ve de son cümlesi:
“Taşradaki mertlik gerçekten çok başka...”
Kadınlar ve elma
Kadınlar, ağaçtaki elma gibidir. En iyileri en üst dallarda bulunur.
Erkeklerin çoğu düşüp incinmekten korktukları için üst dallara uzanmak istemezler. Onun yerine yere düşmüş çürükleri toplarlar. Çünkü elde etmek daha kolaydır.
Yukarıdaki elmalar ise kendilerinde ararlar suçu ve sorarlar, “Nerede hata yapıyorum?” diye...
Aslında, gerçekten hatasız ve muhteşemdirler.
Bütün olay, erkeğin cesaretini ve yüreğini
toparlayıp o üst dallara ulaşmasıdır...
4+4+4 sistemi üzerine...
Bir gazete çocukları da, velileri de isyan ettiren “4+4+4” sistemiyle ilgili akıllara takılan soruların yanıtlarını verecekmiş...
Çok güldük!
Akıla takılan açık değil mi?
“Elif-Be-Te-Se...”
Şoförlüğü de para etmezmiş!..
Tır şoförü orta yaşlı bir adam, kamyoncuların durup yemek yedikleri benzin istasyonunda kahvaltısını ederken içeriye, deri ceketli, dev gibi üç serseri girmiş.
Birincisi adamcağızın tabağındaki çorbada sigarasını söndürüp barın önündeki sandalyeye oturmuş.
İkincisi, adamın içtiği suyun içerisine tükürüp bardaki yerini almış.
Üçüncüsü de adamın tabağını ters çevirip arkadaşlarının yanına geçip oturmuş.
Adamcağız en ufak bir itirazda bulunmadan, barı sessizce terk etmiş.
Kısa bir süre sonra serserilerden biri garson kıza dönüp, “Ne biçim herif bu? Erkekliği beş para etmezmiş!” demiş... “Evet” demiş kız:
“Şoförlüğü de beş para etmezmiş... Benzinlikten çıkarken dev gibi tırı ile üç Harley Davidson’un üzerinden geçti!..”
Bir tepede
Mehmet seyrediyordu
tarihin dalgın bakışlarına denk
Denizin ağır ağır sallanışını
Toprağın sabahın elinden kımıldayışını
Seyrediyordu
Mehmet düşünüyordu
Baharın büyük şafaklarına karşı
Bizans’ın perişan bayraklarına karşı
Osmanoğullarının azametiyle yükselmiş
Beyaz küheylan üstünde
Al çizgilerle düşüyordu
Mehmet seviniyordu
Talihin kendisine bahşettiği cenge
Gökte bulut bulut, toprakta başak başak
Titreyen, gülen, mavileşen renge
Seviniyordu...
A.Hikmet Par (Varlık-1953)
Leonardo da Vinci’den
Birisine, “Yataktan kalk, artık güneş çoktan doğdu, sen hâlâ uyuyorsun” demişler.
Şöyle yanıt vermiş: “Güneş kadar yolum ve işim olsa ben de çoktan kalkardım..
Ama pek az yol gitmem gerektiği için kalkmaya niyetim yok...”
Gerilim
IŞİD’den kaçan Kürtler “Kürdistan” yerine Türkiye’ye sığınıyor!
Yıllardır yönelttikleri suçlamalara kendileri de inanmıyor demek!
Akif Kökçe
Bekaret kemeri
Temel yaşlı karısını Trabzon’a gezi için yollarken bekâret kemeri takmış... Bunu duyan Dursun çok kızmış
“Ulan 70 yaşındaki kadına bekaret kemeri takılır mı?” diye bağırmış.
“Fazla yayma” demiş Temel:
“Dönünce anahtarı kaybettim diyeceğim!”
Günün Olayı
Yabancı bir ajansın, IŞİD kriziyle ilgili yorumu:
“Türkiye gürlüyor ama yağmıyor!” Gürlemenin vatandaşa “Vay bee, helâl olsun” dedirtmek için yapıldığını nereden bilecekler...
Günün Biberi
Kemal Kılıçdaroğlu, “Fatih, İstanbul’un bugünkü halini görseydi ağlardı” demiş.
Olabilir, ama biz bunu yandaş medyada “Fatih’in sevinç gözyaşları” diye okurduk!
Günün Sözü
Dinlenmeden çalışmak insanı yorar, ama hiç çalışmadan dinlenmek insanı tembel yapar.
F. Ponsard
Kıssa-dan
Mahkeme önüne çıkarılmış haraminin en büyük hayali, kendi yargıcını kendisinin seçebilmesidir...
Cuk
“Rast gele” diye açıldım deniz..
Şansıma “Hüzzam” çıktı!..
Günün Sorusu
AİHM zorunlu din ve ahlak kültürü derslerin-den öğrencilerin muaf sayılmasını öngeren bir kararı yanlış bulmuş
“Hangisini?”
Özdeyiş
Siyasetçinin en büyük silahı, halkın hafızasının zayıflığıdır. ..
Günün İncisi
Tüm düşmanlar arasında en tehlikelisi dostunuz olanıdır.
Alphonse Karr
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...