Şinasi Kula yazdı
Birbirine benzer ölçüde etkinliklerden bazen yoruluyor insan. Hani kimseleri gücendirmeden nasıl desem, heyecan duymuyor etkinlik öncesi ve sonrasında. Rutine bağlanmış bir duygu ile sanatı soluklanamıyor insan, Türkçesi sanırım bu anlatmak istediğimin…
Eskişehir Ticaret Odası’ndan Halkla İlişkiler Uzmanı İsmail İlkselvi kardeşim özen göstermeyip bizi davet etmeseydi, unutulmaz bir etkinlikten mahrum kalacakmışım belli ki. Öncelikle kendisine ve bu etkinliğe emek veren ETO ve Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkürlerimi sunmak isterim…
Öncelikle 11 kadın, 12 erkek toplam 23 korist ve 12 de saz sanatçısı sahnede yerini alırken alkışlar yükseldi. O ana dek heyecan hissetmedim yüreğimde, kıpırtı da yoktu. Maestro çıkıp seyirciye selamını verdikten sonra direkt konuşarak iletişimi seçti. Kendinden emin ve rahat konuşma tarzı ile “bu bildiğiniz konserlerden değil” sözlerine inanılmaz alerji duydum. Şu kadar sürecek, sizler şunları hissedeceksiniz türünden sözlerle seyirciye yükleme yapınca, bu konser bitmez dedim içimden. İlkokul öğrencilerini müzik dersinde yöneten ve yönlendiren öğretmen edasını iyi bilirim, ben de öğretmenim zira…
AB Marşı ile de başlamaları ABD-AB antipatimi iyiden kabartınca eyvahlar olsun dedim bir kez daha. Ama o da ne! Sen misin böyle ön yargı ile konsere giden tuzluk gibi oturan? İkinci eserle birlikte Mustafa Kemal vurgusu, Cumhuriyetin faziletleri ve bağımsız bir ülkede yaşama söylemleri ve art arda gelen inanılmaz güzel eserle tokat üstüne tokat yedim. Bir daha ön yargı gibi acımasız duyguyla konsere gitmemem için, maestro beni dövmeye karar vermişti belli…
Ülkesinde ve yurt dışında toplam 400 konser vermiş bir topluluk için donanımlı bir kılavuz olan bu insan son noktaları koyandı aslında. Hani futbolda kolektif bir çalışmayı gol ile süsleyen forvet adamıydı tabiri caiz ise. Hangi eser sonrasında neler konuşulacağını, seyirci kitlesini nasıl yönlendireceğini verilmesi gereken sosyal mesajların yöntemini çok iyi kavramıştı. Konsept “hoşgörü” olunca repertuar, sahne görselliği kendiliğinden zenginleşiveriyor. Antakya gibi medeniyetlerin harman olduğu bir coğrafyada bundan daha akıllıca bir proje ne olabilirdi ki? “Medeniyetler Korosu” adı altında hoşgörü paydalı bir oluşumla dünyaya sesinizi duyurmaktan güzel ne olabilirdi ki? Bu projeyi üreten-yaratan insanı alnından öpmek gerekir öncelikle. Daha sonra da bu projeye sahip çıkıp elli altmış kişilik devasa topluluğa sahip çıkan, onlara güvenen, onların yüreklerini sıvazlayanlara helal olsun demek gerekir…
Dünyadaki ilk Hıristiyan Kilisesi Antakya’da imiş
İlk Camiye bir gayrimüslimin adı verilmiş
Alt kimlikten, değişik mezheplerden insanlar yüzyıllardır birlikte yaşama erdemine erişmişler bu topraklarda. Dolayısı ile diller, dinler harman olmuş hoşgörüye dönüşmüş kendiliğinden…
Değişik dillerden örneklemeler yapıldı konserde. Yunus Emre’den örneklemeler, deyişlerden, semahlardan, İzmir Marşından…
İnsanları Anadolu’da birleştirdi bu güzel topluluk, hoşgörüde birleştirdi gerçekten de. Maestro boşuna uyarmamış demek ki açılış konuşmasında; bu konserden çıkarken Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmaktan, böyle bir ülkede yaşamaktan gurur duyarak çıkacaksınız diyerek. Gerçekten de öyle oldu. Türküler, şarkılar marşlar ve araya serpiştirilmiş spontane konuşmalar. Lafı gediğine koyan içten fıkralar, seyirci ile evindeymişçesine karşılıklı konuşmalar…
“Bülbül Kasidesi” dışında tüm eserler, seçiminden icrasında kadar harikaydı. Değişik mesleklerden seçilmiş koristler (doktor, imam, rahip, haham, hemşire, ev hanımı, öğretmen) profesyonelim diyen nicesine taş çıkartacak kadar iyilerdi. Hele ki mesleği hemşirelik olan kardeşimiz değişik dillerde mükemmel gösterinin yıldızlarından idi. Ama az önce vurguladım ya, keşke bülbül kasidesini okumasa sadece. Çünkü bunu Mine Koşan’dan yüzlerce kez dinlemiş biri olarak ve bu kasideyi naçizane güzel yorumlayan biri olarak söylüyorum, yani boş konuşmuyorum…
Şimdi gelelim bizim Eskişehir’imizi yöneten ve sanata duyarlı olduğuna inandığım yöneticilerimize sesleniş bölümüne!
Size öylesine bir proje sunacağım ki neden aklımıza şimdiye dek gelmedi diyeceksiniz. Neden elimizde böylesine bir zenginlik var iken bunu değerlendirmek aklımızın ucuna gelmedi diyerek danışmanlarınızdan yanıt isteyeceksiniz…
Dünyaya mal olmuş Yunus Emre bu toprakların insanı değil midir? Eskişehirli Yunus Emre’yi sevgi ve hoşgörü paydasında artık dünya kanıksamış içselleştirmiş midir? Peki, Eskişehirliler olarak şimdiye dek Yunus Emre adına hangi etkinliğin geleneksel hale dönüştürülerek Eskişehir’e mal edildiğine tanıklık ettik? Laf ola beri gele birkaç göstermelik etkinliğin sabun köpüğü gibi yok olduğu gerçeğinden yola çıkarsak; böyle kalıcı bir eser ya da proje yoktur bayanlar baylar.
Alın o zaman size bir proje!
Yunus Emre Korosu…
Konsept hazır efendim; sevgi-barış-hoşgörü, yani Yunus Emre’nin ta kendi. Eskişehir’de Manavlar, Yörükler, Tatarlar, Muhacirler, Çerkezler yüz yılı aşkın süredir bu hoşgörünün ortamını hazırlamışlar mı kendiliğinden? Buyurun size repertuar hazır anında, türküler şarkılar hazır efendim. Eskişehir’imize renk katan öğrenci gençliğinin de halk danslarına dönüşmüş enerjilerini katın bu koroya! Oratoryo biçiminde şiiri ve Nasrettin Hocamızın mizahını de katın bu güzelliğe!
İster Belediyelerimiz
İster Valilik bünyesinde oluşum
İster ESO ya da benzeri oluşumlar
İster kentimizdeki büyük işletme sahipleri…
Hanginiz sahip çıkar, böyle bir projeye inanç ile başlarsanız bir yıl sonra değil Türkiye, dünyaya adımızı duyurmaz isek ben herkesten özür dilemeye hazırım yemin ederim ki!
Böylesi bir zenginliği şimdiye dek hayata geçiremedik diye kompleks yapmamıza da hiç gerek yok. Alın size bir uluslar arası bir proje…
Antik dünyanın ilk ve en büyük bilim adamıdır Arşimet. Hani şu buluşu sonrasında “evreka, evreka” çırılçıplak dışarı fırlayan bilge. “Bana bir dayanak noktası (kaldıraç) verin, Dünya'yı yerinden oynatayım” demiş…
Bu projeme inanıp bana bir olanak verin, dünyaya Yunus Emre Korosunu duyurayım. Buyurun…
Böylesi bir sahiplenme söz konusu olmasa da Yunus Emre Korosu Derneği’ni kurarak (Antakya Medeniyetler Korosu da dernektir) dünyaya bir zoru kanıtlamak olasıdır güzel Eskişehirliler…
OZANCA
Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil… Yunus EMRE