Bu ülkede yakın geçmişte ‘sağcı, solcu’ diye başlayan toplumsal kutuplaşma ve tırmanan gerilim ile birlikte kardeşi kardeşe düşüren klişe söylemin bilançosu ortada net bir şekilde duruyor. Rakamlar, acılar, gözyaşları o kadar çok ki, biz bu bilançoya ancak “pişmanlık” adını koyuyoruz.
Bunu da kendimiz değil o dönemi aktif şekilde yaşayan ve ağır hasarlar yaşamış, yaşatmış kişiler, ideoloji sahipleri dile getiriyor. Bu yüzden adını rahatça pişmanlık koyabiliyoruz.
Bugün bunu yazma sebebim de, ileride yaşanabilecek yeni pişmanlıklar için de ummanda damla kadar olsa bile ufak bir farkındalık yaratmak.
Zira bir dönem dünyasal, ülkesel, siyasal, ideolojik gerekçelerle yaşanan kutuplaşmanın bugün evrensel başlıklardan tutunda, ulusaldan, yerele kadar ilerleyen süreçte inanılmaz kıyımların arifesinde olduğumuzu görmemek mümkün değil.
Artık ayrı fikirlerin, düşüncelerin, duruşların ve hatta aynı zümrede olanların bile birbirine istediğini kabul ettirme biçimi önce normal biçimde ama işimize gelmiyor ise şiddet ve kışkırtma eğilimleri ile birilerinin canını yakmaya dönmüş ise, hepimiz için şu an itibariyle sorgu zamanıdır.
Artık aklıselim, olacakları sezebilen ve seyirci kalmayanların topluma, insana ve tüm bölüşenlere dokunarak bu pişmanlık bilançosunu ‘ibret’ diye anlatma, sahaya girme vaktidir.
Çünkü bazı aktörlerin suya sabuna dokunmadan sadece kitleleri ittirerek sonuçlarını düşünse bile, kendi zarara uğramadan insanların kıyımına yol açacağı örnekler ufak çaplı sınırını aştı da gidiyor endişeli zirvelere doğru.
Hele ki sosyal medyanın sahte profiller üzerinden, gerçekleri ters düz ederek, algı yaratarak, sadece birilerinin çıkarı için binlerce masumun günahına girebilecek operasyonları bu kadar rahat, serbestçe uygulayabilmesinin mümkün olduğu bir dönemde lütfen tedbirli, araştırmacı, sorgulayıcı olalım. Her söylenene inanmak, her yazılanın peşine gitmek, hakaret, küfür, nefret ve tabi ki şiddet terimlerini gelişi güzel söylebilme rahatlığı gerçek dünyada birilerinin ucuz kahramanlıkları ile hem kendi başını hem de masumların canını yakmasına neden oluyor.
Bu yüzden ne olur kendi duruşumuzu korumaya, medeni hak talepleri ile hakkımızdan vazgeçmemeye devam edelim. Sağduyu, tolerans, öfke kontrollü ve haklılığı haksızlığa çevirmeyecek birilerinin vebalini koca bir pişmanlık duygusuyla bu topluma yaşatabilecek işlerin uzağında duralım.
Ve lütfen sorgulayalım. Birileri paravan arkasından neden kendini gizleyerek konuşur? Korkuları nedeniyle kendini saklayan insanların gerçek insanlara bir yeri işaret etmesi nedendir? Neden bir savaş başlatanlar bu savaşın cephelerinde ortada yoktur? Bunları düşünmemiz gerekmez mi?
Çıkarlar üzerine inşa edilen bir dünyanın başköşelerini tutmuş insanlar yukarıdan seyrederken, lütfen alttakiler kendini yıpratmasın. Hiçbir can herhangi bir meseleden kıymetli değildir. Hele ki bu mesele bir davaya değil kişisel ihtiras ve tutkulara, bireysel ikballere dayanıyor ise lütfen alet olmayın.
Şu an yerelden, ulusala, siyasetten, spor ve iş dünyasına tek ihtiyacımız biraz sakinlik, biraz konuşabilmek, biraz anlaşabilmek ve hazmedebilme yeteneğini geliştirmek. Ne olur yeni pişmanlıklar yaşamayalım. Ne olur yeni ‘keşkeler’ asmayalım gökyüzüne.