Şinasi Kula yazdı
Horozla tilkinin fıkrasını bilmeyeniniz yoktur kanımca.
Yeni yetme horoz, gençliğinin verdiği özgüven ve sevecenlikle (demokrasi kültürünü de sindirmiş entelektüel biri de olabilir tabii) karşılaştığı ilk tilkiye şöyle der; tilki kardeş, seninle arkadaş olalım mı ister misin? Şaşkınlıktan birkaç saniye dili tutulan tilki şoku atlatır atlatmaz yerlerde sürünürcesine kahkahalar atmaya başlar. Zar zor konuşacak duruma geldiğinde ise şunları söyler;
-valla ben gülmekten söyleyemiyorum horoz arkadaş sen bilirsin…
Bildim bileli şu gerçek yaşandı benim güzel ülkemde.
Mağduru oynayanlar her daim kazançlı çıktı bu bir.
İkinci gerçek ise şu; mağduru oynayanlar eninde sonunda erk olup, kendilerinden yana tavır koyan laf ebelerini mağdur etti hep. Bu tür “oyuncu mağdurların” yanında ise ilk demokrasi edebiyatı yapanlar oldu nedense! Kim bunlar diye sıralamamı isterseniz severek yerine getiririm isteğinizi.
-ABD’nin kucağına oturarak kendilerini sosyalist sanan Soros’çular.
- Her devrin rüzgârgülleri olan liboşlar.
-Salon devrimcileri, salon Atatürkçüleri(çakma Atatürkçüler)
-Tatlı su solcuları ve aslan sosyal demokratlar…
Yazımın başındaki fıkrada olduğu gibi, arkadaşlık teklif ettikleri mahlûk, doğası gereği kendilerini yemek için programlanmış bir tilkiden öte bir şey değildi oysaki!
İsmet İnönü, Mustafa Kemal Atatürk’ün en yakındaki silah arkadaşlarından birisidir. Milli mücadele yıllarımızın kahramanlarından birisidir bu çok net. Ama devlet adamlığı konusunda aynı güzelliklerle anılan bir yönetici, lider kesinlikle ve kesinlik değildir. Cumhuriyet tarihini okumuş, sindirmiş gönül gözü kör olmayan her Cumhuriyet yurttaşı benimle aynı görüştedir bilirim. Lakin yarı cahil(en tehlikeli) konumundaki at gözlüklü statükocular cahilliklerinin verdiği cesaretle ciyaklarlar bu gerçeği dile getirmemizden ötürü. Kendilerine yakışır papağanlıkla “e o olmasaydı 2. Dünya savaşında harbe girer perişan olurduk, hiç değilse babasız bırakmadı milleti” teranesi ile başlayan savunmalarla koruma güdüsüne girerler. Şu kesindir kardeşim! Cumhuriyet devrimlerinin rotasından çıkması adına verilen tavizlerin ilki onun yani İsmet İnönü’nün milli şeflik ilanı ile başlar. Yobazlara, padişah özlemcilerine, köy enstitülerinin sonunu hazırlayan tüm tavizlerde, manda ve himaye kabul edilemez anlayışının anlamsızlaşmasında onun izlerini görmekteyiz…
Yani, ilk tavizlerle birlikte mağduru oynayan karanlık cenaha taviz üstüne taviz verilerek bu günlere gelindi. On dört yılda olmadı tüm bunlar. Böyle görenlere, böyle tespit yapanlara sadece acırım! Menderes, Demirel, Ecevit, Erbakan, Evren, Özal, Çiller, Yılmaz…
Şu on dört yıllık iktidara gelene kadar akılınıza gelen tüm liderlerin bu karanlık tabloda günahları diz boyudur hem de. Sanmayın ki Türkeş’i, Bahçeli’yi, MC hükümetinin Bozbeyli’si, 33 can yakılırken, Uğur Mumcu katledilirken başbakan yardımcısı olan Erdal İnönü’yü unuttum! Dedim ya aklınıza gelen gelmeyen tümünün sorumluluğu söz konusudur bu günlere gelmemizde…
Bir de günümüzün günahkârlarına değinelim ister misiniz?
Hani sizi her halükarda eleştirmekten gayrı bir nane yemeyen laf ebeleri var ya, onlardan söz edelim…
Cumhuriyet değerlerinin talan edilmesi karşısında gücünüz oranında karşı koyar, adam gibi Cumhuriyetten yana haykırışlarınızı yaparsınız. Fakat o da ne? Siz ne yaparsanız yapın; bu kibir yumağı dümbüklerin eleştirilerinden kurtulmanız olası değildir. Yazılarınızla taraf olduğunuzu ve dik durmak gerektiğini söylersiniz nafile!
Sosyal paylaşımlarınızla cesurca kamuoyu oluşturursunuz nafile!
Medyadaki konumunuzla en namuslu biçimde gereğini yaparsınız nafile!
“Laiklik anayasadan kaldırılmalı” diyen zatı muhtereme anında telefon ederek kendinizi tanıtırsınız. Bir Cumhuriyet yurttaşı olduğunuzu ve “kim olursanız olun buna gücünüz yetmeyecek. Sizi bu söyleminizden ötürü kınıyorum” dersiniz. Bu insani protesto biçiminize de dudak büker o gulyabani, o da biçiminiz de nafiledir yani.
E, ne yapmamızı önerirsin Allah’ın laf ebesi, sen söyle de o biçimde vatandaşlık görevimizi yapalım dediğimizde yanıt vermesini beklersiniz ama o da nafile…
Kısacası laf ebeleri sadece ve sadece umut kırıcılardır saygın okurlar. Hizmet ettikleri erke böyle dolaylı hizmet ederler işte!
SİZİN SESİNİZ
Kapatılan Özel Hastaneler!
Ne yalan söyleyeyim ben de daha düne kadar böyle biliyordum işin iç yüzünü. FETÖ’cü diye tanımlanan ve bu yüzden kapandı diye bildiğimiz hastanelerle ilgili gerçekte bir ayrıntı varmış meğer! Eskişehir’de ismini vermek istemediğim bir özel hastane söz konusuydu ya! Hani şu 25-30 yoğun bakım ünitesi, 50 kadar diyaliz hastasına hizmet veren donanımın olduğu bilinen özel hastane. İşte Op. Dr. Muharrem Şenel’in ağzından duyduklarım ile kamuoyuna yansıma biçimi arasında çok fark olduğunu öğrendim. Hastanenin kapatılması söz konusu değil. Sadece SSK ile olan bağlantısı, yani doktor beyin açıklaması ile aort damarının kesilmesi söz konusu. Ve altı ay gibi bir süre hesaplarının gözetim altında gerekçesi ile dondurulması söz konusu. Tabii bu süreç içerisinde de o hastaneyi devir alan yeni sahiplerin zorda bırakılması söz konusu. Söz konusu o hastanenin 450’ye yakın personelinin(doktorlar dâhil)bu belirsiz bekleyişten ötürü psikolojik olarak yıpranmaları söz konusu. Yüzde seksen kapasite ile çalışan o hastanenin şimdilerde yüzde beş kapasiteye düşerek can çekişmesi söz konusu. 450 personelin aileleri ile binlerce kişi oluşturduğunu düşünürsek; bu binlerce kişinin sorununun bir an önce çözülmesi adına, altı Eskişehir milletvekilinden birinin dahi umurunda olmaması söz konusu!
Korku ne?
FETÖ şaibesi altında ezilmeyelim!
Yahu canı cehenneme FETÖ’sünün de onlarla iş birliği yapıp da inkâr edenlerin de! Burada binlerce insanın istediği tek konu; bir an önce neticelensin sonuç hepsi bu. Hastanenin eski sahipleri zaten satmışlar hastanelerini, evlerini barklarını ve paralarını ceplerine indirmişler ki ortada yerlerinde yeller esiyor. Bu insanlara sahip çıkmak için sadece vicdan sahibi olmak yeter de artar bile kardeşim!