Köy Enstitüleri’ni halka anlatabilmek!

Şinasi Kula yazdı

19 Nisan 2016 09:00
A
a
Sütiş Eskişehir
Köy Enstitüleri, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en aydınlanmacı projelerinin başında gelendir. Mustafa Kemal’in kısacık ömründe hayata geçiremediği, lakin her ortamda düşleyip dillendirdiği ve zamanının yetmediği önemli arzusudur. Bir zamanların kombinaları (devlet üretme çiftlikleri de) hayata geçirmeye çabaladıkları arasındaydı. Modern köyler (Cumhuriyet Köyleri) dâhil ülkeyi tasarımlamak üzere hayata geçirmek istedikleri gerçeklerdir…
Mustafa Kemal Atatürk’ün sonsuzluğa vedası ile başlayan süreç, devrimlerinin irtifasının miladıdır. Gericiliğe verilen ödünler, korkak stratejiler sonucu aydınlanma ışıkları birer birer söndürüldü maalesef. İsmet İnönü ile başlar tavizlerin miladı saygın okurlar. Tarihi okumaktan aciz olmayan herkes bu okuma sonucunda hala kör değilse gerçeği görür zaten! “Manda ve himaye kabul edilemez” diyen bir Atatürk ilkesinin, aydınlanma sürecinin nasıl harcandığını anlar…
İnanın o irtifa sonucunda bu karanlık günlere gelindi, inanın. Köy Enstitüleri başta olmak üzere aydınlanmacı nice projeler, gerici güruha verilen ödünler sonunda bir bir ortadan kaldırıldı. Halk dalkavukluğu, popüler siyaset, statükocu zihniyetten giderek soğuma sonunda da, Cumhuriyet çınarının ilk partisi bir daha asla tek başına iktidar olamadı zaten. İşte hesap ortada…
Köy Enstitüleri’ni Nisan’ın ikinci haftası itibarı ile sözüm ona yurt genelinde anmaktayız. Gençlerin zerre kadar ilgi duymadığı, etkinliklere katılmadığı biçimi ile birbirimizi ağırlamaya devam ediyoruz. Köy Enstitüleri’nin kuruluş yıldönümü uğruna akşam yemeklerinde buluşarak (maalesef hep aynı zatı muhteremler) önemli etkinlikler dizisine imza atmaya devam ediyoruz!
Bu yazımda hiç değilse bazı alıntılarla Köy Enstitüleri’nin ne olmadığını anlatmayı amaç ediniyorum izninizle…
                                               ***
-Köy Enstitüleri milli oyunlara ve halk müziğine çok değer verirdi. Zeybek, halay, bar öğreten kişiler köylerden çağırılırdı. Âşık Veysel, Ali İzzet Özkan, Ruhi Su gibi ozanlar Enstitülerde aylarca kalır ‘saz’ dersleri verirlerdi. 
- Ankara Konservatuarı’nın saygın ustaları, klasik müzik öğretiyordu. 1945 senesinde... Enstrüman demirbaşı şöyleydi: 259 mandolin, 55 keman, 37 bağlama, 8 akordeon, 3 piyano, 3 davul, 1 metronom, 1 pikap. Harika çocuklar Suna Kan ve İdil Biret, misafir getiriliyor, köy çocuklarını teşvik için yaşıtlarından keman ve piyano dinletiliyordu. Âşık Veysel ile Ruhi Su, saz çalmasını öğretiyordu. Resim yapıyorlardı.
Voleybol oynuyorlardı.
Tenis kortu vardı.
Futbol sahası vardı.
Sinema salonu vardı.
Tiyatro salonu vardı; amfi…
Köy Enstitüleri sahipsiz Anadolu bozkırlarına bilinçli sahipler yetiştirmek, tükettiğini üreten çağdaş nesil yaratarak geri kalmışlığa son vermek, başı dik Türkiye yaratmak için kurulmuşlardı. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin öğrenim ve eğitim alanında dünyaya örnek bu uygulamasının sağladığı olağanüstü başarılar ilmi hür, irfanı hür, vicdanı hür insan yetiştirmekte alınan yol, çok geçmeden bu ilim ve fen yuvalarını, emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin boy hedefi haline getirdi. Savaşta yenemedikleri Türk milletini ekonomik olarak muhtaç hale getirip kuşatmak isteyen emperyalistler ve yerli işbirlikçileri, milletin üretim için bilimsel bilgilere susamışlığının giderilmesi ile nasıl mucizeler yaratacağını anladılar ve bu kurumların ortadan kaldırılması için harekete geçtiler. Bu yolda yaptıkları amansız saldırılar sonucu 1953 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin yüz akı bu muhteşem kurumlar uyduruk ve sudan sebeplerle kapatıldı…
                                                ***

Köylerimiz bugün halen yoksulluğun ve geriliğin pençesinde kıvranıyorsa, potansiyel oy depoları olarak görülüyorsa kimlerin işine geliyordur sizce?  Köy Enstitüleri’ni kapatan zihniyet başarılı olurken, onlara ödün verenlerin Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet’e ihanet edenlerden farkı nedir?
Cumhuriyetin ilk yıllarında tüm olanaksızlıkları aşarak üretime yönelik hamlelerle bağımsızlık şiarını haykırırken kimler rahatsızdı? Tabii ki başta Abd olmak üzere, İngiltere, Fransa, Almanya gibi dünyanın paylaşımını görev edinmiş sarı benizliler rahatsızdı. Gerici işbirlikçiler, piyonlar, taşeronlar sayesinde bu aydınlanmanın ipini çektiler zaman içerisinde. Sabırla, şeytanlıkla ve her türlü ahlaksızlıkla! Aydınlanma yuvalarını da komünistlikle suçlayarak, şer yuvaları göstererek bu günlerin alt yapısını oluşturdular. Ben düşmanıma kızmam asla! Çakma Atatürkçüler, aslan demokratlar, tatlı su solcuları, salon demokratları varken hele hiç kızmam! Çünkü bilirim ki Cumhuriyet’in düşmanları benim baş düşmanlarımdır, bellidirler. Ama ya her devrin kolaycıları, yağdanlıkları?


OZANCA

GİDİYOR 


Her zaman böyledir dünyanın hali
İnsanlar misafir gelmiş gidiyor,
Hiç kimse bilmiyor, gittiği yolu
Hepsi bir bezirgân olmuş gidiyor.
                Bazısı boş yere, ömrünü çürüttü
                Bazısı çalıştı eser yarattı
                Demire kol, kanat, taktı yürüttü
                İşte eserleri kalmış gidiyor.
Kimi çoban olmuş, koyun yayardı
Kimi kasap olmuş cana kıyardı
Kimi yol keserdi, kervan soyardı
Hepsi üryan ceset olmuş gidiyor.
                Bazısı kel idi, bazısı ama
                Bazısı derebey yapardı yama
                Hiç kimse bilmiyor bu ne muamma
                Herkes bir dereye dalmış gidiyor…
                                                           Z. Mercan
Şahin Erden Kuyumculuk
1000
icon
Keriman Tevhit Ertuğrul 20 Nisan 2016 09:49

YAĞDANLIKLAR olmasaydı,bugün çokkk farklı yerlerde olurduk... !!!!

0 0 Cevap Yaz
Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi