Geçtiğimiz hafta yazımızda kırsalı kalkındırmanın, çevre sorunlarıyla, afetlerle mücadele ve gerçek anlamda kalkınma için ne kadar önemli olduğunu ifade etmeye çalışmış, Alpagut beldesinde uygulamaya koymaya çalıştığımız kırsal dokunun iyileştirilmesi projesi kapsamında gerçekleştirdiğimiz Yeri Anlamak: Kültürel Peyzaj Çalıştayı’ndan bahsetmiştim. Bu hafta, Anadolu Üniversitesi olarak, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile yaptığımız protokolün, ülkemiz için öneminden bahsedeceğimi söylemiştim, ama geçen hafta kırsalı kalkındırma bağlamında söyleyemediğim o kadar çok şey kaldı ki geriye, bu hafta da kırsalı kalkındırmaktan bahsetmeye devam edeyim dedim. Söylüyorum ya, biz üniversite hocaları genellikle böyleyiz, lafı bir türlü bağlayamıyoruz, çoğu kere. Aslında pek çok okurum, sık sık uyarıyor beni, “hocam, yazılar güzel de, biraz uzun olmuş” diye…Ama bir bilseniz, uzun denilen o yazıyı kısaltmak için ben ne çekiyorum, çoğu zaman yazının bana göre kalbini, ciğerini çıkarmak zorunda kalıyorum. İşte kırsalı düşünmek yazısı da geçen hafta böyle oldu, bu yüzden, bu hafta devam edelim dedim… Bu hafta, temel iki konu üzerinden kırsalı kalkındırma bağlamında bazı hususları sizinle paylaşacağım. Bunlardan birincisi, ekoköy modeli... Dünyada iki çok başarılı örneği var, ekoköylerin. Her ikisi de 1970’li yıllarda kurulmuş kominiteler. Bunlar Findhorn ve Damanhur. Enteresan bir yaklaşımları var. Genel yaklaşım, ekolojik bir yaşam biçimini, kendi içine kapalı, ancak küresel ekonomik sistemin aktörlerini red etmeksizin çalışan bir sistem dahilinde, birlikte üretip, birlikte doyma ve en önemlisi yaşamı paylaşma arzusuyla bir araya gelmiş bir topluluğun alternatif bir yaşam biçimi oluşturmaya çalışma kurgusuna dayalı... Bu konuya daha sonraki yazılarımda çok daha fazla gireceğim... Ama tam bu noktada ülkemizde geçtiğimiz dönemlerde ortaya atılan, hatta kısmen uygulanmaya da başlayan bir kırsal kalkınma konseptinden biraz bahsedeceğim. Bana göre Türkiye’nin kırsal kalkınmanın sağlanması adına ortaya attığı önemli projelerden biri bu... Kurgusundaki çok temel bir yanlış nedeniyle işlemedi ve ne yazık ki, bu yanlış fark edilemeden, yanlış, proje düzeltilip yeniden denenmeden rafa kalktı, bu proje. Köykent projesinden bahsediyorum... Findhorn ve Damanhur’da serbest piyasa koşulları dahilinde işleyen mekanizma, Köykent’in kamu finansmanına dayalı olan sisteminde işlemedi ve sistem çalışmadı. Keşke çalışsaydı, projenin yanlışları, eksikleri tespit edilip, sorunlar çözülseydi, proje tüm yurda yayılsaydı. O zaman emin olun, toplumsal barış büyük ölçüde sağlanabilirdi, terör bu kadar çok yürekte bu kadar derin izler bırakmazdı, kentlerimiz bu kadar büyümez, kentsel sorunlar azalırdı, afetler bu kadar çok can almazdı, su havzalarımız, tarımsal topraklarımız daha az zarar görür, ülkemizin karbon ayak izi çok daha az olurdu ve hatta Türkiye hala tarımsal üretim ve hayvancılık adına dünyada kendi kendine yetebilen sayılı ülkelerden biri olmaya devam ederdi....
...ve emin olun, bu proje, projeyi başarıyla yürüten beyinlere Nobel Barış Ödülü kazandırır, kırsal kalkınma adına dünyaya örnek olurdu... Ama olmadı... Olmadı demek, ileride bir gün olmayacak demek değil ya...
İkinci konu ise, yeşil turizm... Bilir misiniz nedir yeşil turizm ve Türkiye için neden çok önemli... Yeşil turizm, doğa turizmi, eko turizm, sürdürülebilir turizm, macera turizmi, kültür turizmi gibi alternatif bir turizm şekli. Bunlardan yeşil turizm, eko turizm, sürdürülebilir turizm gibi turizm modelleri, çevreyi koruyan ve yerel halkın refahını gözeten, doğal alanlara karşı duyarlı turizm şekilleri. Bunlar, ülkemizde yaygın olan kitle turizminin aksine, çevreye çok daha az zarar veren, yerel halkı ve kültürel paylaşımları çok daha fazla önemseyen turizm şekilleri. Bu alternatif turizm yaklaşımları, turizm pazarında, sürdürülebilir kalkınma aracı olarak görülmektedir ve özellikle yeşil turizmde, yine kitle turizminin aksine, genellikle turizm faaliyeti küçük gruplar halinde yapılır, konaklama ve yeme içme türü hizmetler yerelden sağlanır... Ama durun asıl bomba şimdi... Adının yeşil olması nedeniyle ekolojik kaygılarla ortaya çıktığı yanılgısına kapılmayın. Yeşil turizm, 1970’li yılların başında daha ekoloji, çevre ve kalkınma gibi konular arasındaki ilişkiler yeni yeni konuşulmaya başladığında, ekolojik kaygılarla değil, Fransa’nın kırsalında yaşayan yerel halkın, turizm sayesinde kalkınmasını sağlamak için ortaya atılmış bir turizm yaklaşımı....
Ah ah, daha yazacak çok şey var ama, baktım bana ayrılan köşenin sonu gelmiş. Oradan kestim, buradan kestim olmadı...Ne yapalım, bu konularda gelecek haftalarda detaya gireriz artık...Herkese iyi haftalar...