Eskişehirspor’daki durum, Afyon maçı öncesi nasıldı? Kulüp yöneticileri, tribün liderleri ve politikacılar, birlik içerisindeydi ya da ‘birlik içerisinde görünümü’ veriyordu. Ancak Afyon maçıyla beraber takımın kümede kalması garantilenince, ortalık toz duman oldu. Başkan Kaan Ay’ın bırakması gerektiğini savunanlar, Osman Taş’ı önerenler, kulüp yine Halil Ünal’a kalır diyenler, vesaire… Bu noktada benim düşüncem şu. Kaan Ay, bir an önce kapsamlı bir basın toplantısı yaparak tartışmayı sonlandırmalı. Devam etmek istiyorsa dahi, kongre kararı almalı ve bazı yöneticileri değiştirmeli. Daha güçlü, yıpranmamış, sözü geçen yöneticilerle aday olmalı. Ki, bu çok daha sağlıklı olur. Ha, aday olmak istemiyorsa, yine kapsamlı açıklamasını yapmalı, kongre kararı almalı ve aday ya da adaylara başarılar dileyerek işleri kolaylaştırmalı.
Tepebaşı'ndaki çirkin binalar
Kentimizin yeni AVM’lerinden olan Cassaba Modern’in heykellerinin açılış töreni gerçekleştirildi. Açılış törenine katılan isimlerden bir tanesi de, Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’di. Büyükerşen, birçok konuya ilişkin açıklamada bulundu, ancak özellikle bir tanesi oldukça dikkatimi çekti. Neydi o? Büyükerşen, Tepebaşı’ndaki çok katlı binaları beğenmediğini, binaların kent estetiğini bozduğunu ifade etti! Şunları söyledi Büyükerşen: “İnşaat sektörü Tepebaşı’na kaydı. Ben bu binaları eleştiriyorum, siluet yok. Kimi 10 kat, kimi 8 kat. Allah’tan çağdaş inşaat malzemelerinin kullanıldığı döneme rastladık. O yüzden cepheler bir başka oldu. Estetik kurulu kurduk belediyede, cephelere karışıyoruz. Hilton Oteli’nin sahibi, otelin dışını kapkara kapladı. Onun için 18 bin lira ceza ödedi belediyeye.” Büyükerşen doğru söylüyor. Kentlerin dokusu olmalı. Tepebaşı’nda her şey, ‘saldım çayıra’ şeklinde yapılıyor. Bu doğru değil. O nedenle, hiç olmazsa, bundan sonra daha dikkatli ve samimi iş yapılmalı.
Hedefinde AK Parti vardı!
Eskişehir’de kurulmak istenen kömürlü termik santral meselesi, seçimlerin hemen ardından başlayan ‘sondaj’ çalışmalarıyla bir kez daha gündeme geldi. Bazı çevreler ‘petrol arıyoruz’ şeklinde saçma sapan bir algı oluşturmaya gayret gösterse de, söz konusu sondajın, santral ile ilgili olduğu çok açık. Konuya ilişkin bir tepki de Demokrat Parti İl Başkanı Hüseyin Özcan’dan geldi. Özcan, AK Parti hükümetini hedef gösterdiği açıklamasında, şunları söyledi: “AKP’li arkadaşlarımız buraya termik santral yapılmayacak müjdesi verip toplumda farklı bir algı yaratmaya çalışmışlardı. Ancak bugünlerde Alpu Ovası’nda kömürlü termik santralle ilgili sondaj çalışmalarının yapıldığını maalesef ki üzüntüyle öğrendik. Daha önce de söylediğimiz gibi Demokrat Parti olarak kömürlü termik santrale sonuna kadar karşı çıkmaya devam edeceğiz. Bereketli toprakların ve çocuklarımızın geleceği için onaylamadık, bundan sonra da onaylamayacağız.” Özcan, açıklamasının sonunda, şu önemli soruyu da soruyor: “Mihallıççık’taki Adularya, atıl bir şekilde durmaktadır. Termik santrale ihtiyaç varsa neden burası atıl bir şekilde durmaktadır?” Sizce de Özcan, bu ifadelerinde haksız mı?
ESOGÜ çıtayı yükseltiyor
ODTÜ URAP (University Ranking by Academic Performance) tarafından yayımlanan “Dünya Bilim Alanı Sıralamalarında Türk Üniversitelerinin Durumu” adlı rapora göre, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ), dünya alan sıralamalarında ilk 100’e girdi. Türkiye’den 8 üniversitenin ilk 100’e girebildiği listede, ESOGÜ’nün yanı sıra Karadeniz Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi yer aldı. URAP, bu raporu, 8 kurumun 2018 yılındaki dünya alan sıralamalarını inceleyerek hazırladı. Peki, ESOGÜ, bu başarıyı nasıl kaydetti? Rapora göre, ESOGÜ, Academic Ranking of World Universities (ARWU) tarafından yapılan sıralamada, Mineral ve Maden Mühendisliği alanında 76-100 bandında yer aldı. ESOGÜ’yü tebrik ediyor, sıralamaya giremeyen Türk üniversitelerimize de nasip olmasını diliyorum
İşitme engellilere çalışma fırsatı
Anadolu Üniversitesi, Arçelik ve İŞKUR iş birliğiyle, Türkiye’de engelli bireylerin eğitim ve istihdamına katkı sağlayacak bir model proje başlatıldı. Projenin ismi ise, “İşitme Engelli Tasarımcı Yetiştirme Programı” olarak belirlendi. Bu amaçla, AÜ Engelliler Entegre Yüksekokulundan mezun 5 kursiyere tasarım süreçleri, teknik resim, plastik ve metal parça tasarımı gibi 18 farklı alanda, haftada 2 gün, toplam 140 saat ders verildi. Devam eden programda kursiyerler 100 parça tasarladı, 16 montaj yaptı, 120 yeni teknik kelime öğrendi, problem çözümüne yönelik 4 proje ve 40 parça için audit raporu hazırladı. Üniversitedeki 4 aylık eğitimi Mayıs ayında tamamlayacak olan öğrenciler, Arçelik’in AR-GE departmanında istihdam edilecek ve çeşitli projelerde yer alma fırsatı yakalayacak. Söz konusu proje ile ülke genelinde engelli bireylerin eğitim ve istihdamına katkı sağlayacak bir modelin oluşturulması hedefleniyor. Ne diyelim? Hükümetimizin, diğer büyük markalarımızın ve üniversitelerimizin de, bu ve bunun gibi projelere imza atmasını dileyelim…
Ağaçları koruyan etobur!
Mihalıççık/Çatacık ormanlarında bulunan Kırmızı Orman Karıncalarının yaşam alanlarının genişletilmesi için çalışma başlatıldı. Yüksek rakımlarda yaşayan 40 koloni bölünerek, milyonlarca karınca, karınca bulunmayan bölgelere nakledildi. Nakledilen karıncaların, yeni evlerini benimsemeleri için bir süre toz şeker serpilecek. Eskişehir Orman Müdürlüğünün bu çalışmasıyla üç önemli unsur dikkat çekiyor. İlki, Eskişehir’de zengin ormanların olduğu… İkincisi, ormanlarımızda yaşayan canlıların bir bölümünün, ihtiyaç halinde diğer bölgelerdeki ormanlara taşınıp doğal döngüyü sürdürmeye yardımcı olduğu… Üçüncüsü ise, taşınan bu karıncalar yırtıcı ve etobur olduğu için, ağaçlara zarar veren her türlü böceği yiyor ve ağaçları koruyor. Harika, öyle değil mi? O nedenle ormanlarımızı koruyalım, kendi evimize nasıl özenle bakıyorsak, ormanlarımıza da aynı özeni ve duyarlılığı gösterelim…
Bale...
Seçimden önce meczubun biri çıktı, küçük çocukların bale yapmasına itiraz etti; çocukları, “açık-saçık” şeklinde nitelendirdi. Çocukların, bale eğitimi almasını sağlayan Odunpazarı Belediyesini ve ailelerini ise kınadı! Bu hastalıklı, küçücük çocukları cinsel obje olarak gören meczuba, en iyi cevap, halktan geldi: Hadi oradan! Odunpazarı Belediyesi, baleye devam ediyor… Hasan Polatkan Kültür Merkezi’nde gerçekleşen 3’üncü Bale Rüzgarı etkinliğinde konuşan Belediye Başkanı Kazım Kurt, bakın nasıl bir mesaj verdi: “Bu çocukların her gün biraz daha geliştiğini görüyoruz. 4-5 ay önce Emek Mahallesi’nde bir kadın, ‘başkanım siz kaybederseniz baleyi kapatacaklarmış’ dedi. Ben de ‘o zaman kaybettirmeyin’ dedim ve kaybettirmediniz, teşekkür ederim. Baleyi, bu küçücük çocukları bile farklı değerlendiren zihniyeti Eskişehir’e sokmadık. Umarım Türkiye’den de göndereceğiz. Biz, insanlar için güzel, estetik olan her şeyi destekliyoruz. Burada hem sporu, hem sanatı, hem estetiği, hem de inceliği gördük. Ben öğretmenlerimize, çocuklarımıza teşekkür ediyorum. En çok da velilerimize teşekkür ediyorum, hem çocuklarınızı, hem de bizi desteklediniz.” Başka söze gerek var mı? Kurt’un değerlendirmesi, her şeyi açıklıyor…
Son kuruşumuza göz dikiyorlar!
1 Mayıs’ın üzerinden bir hafta geçti, ancak 1 Mayıs’ta işçiler tarafından gündeme getirilen talepler hala konuşuluyor. Özellikle bir talep var ki, hükümet geri adım atana kadar gündemden düşürülmemesi gerektiğini düşünüyorum. Nedir o? Kıdem tazminatının fona aktarılması ve zorunlu bireysel emeklilik sigortası (BES). Şimdi, hükümet, kötüye giden ekonomiyi iyileştirmek için ekonomi paketi hazırladı. O paketin içerisinde, işçilerin kıdem tazminatının emekli olunca verileceği ifade ediliyor. BES de, zorunlu hale getirilecek. Şimdi soruyorum: Hani kemeri, vatandaş değil de, devlet sıkacaktı? Bu hamleyle görülüyor ki, kemeri yine vatandaş sıkacak. İşçinin, elinden toplu iş sözleşmesinin alınmasıyla birlikte, tek bir kalesi kaldı. O da kıdem tazminatı! Hükümet, ona da göz dikti. Yapmayın, etmeyin; insanların cebindeki son kuruşa da göz dikmeyin!
FOTOĞRAFIN DİLİ OLSA
Bir Tweet
Bir ülkede erk sahibi olan kişiler, formasyonu ve yetisi her ne olursa olsun, eşini kardeşini kızını oğlunu damadını o erkin idaresinde bir göreve getirirse, her türlü sonuca (%99,9 b...tan) katlanmayı kör göze almışlardır. Olan yine millete oluyordur...
Oğuzhan Özen
AFİŞ
Cinnet
1980 yapımı bir korku filmidir. Film, Yazar Jack Torrance’ın, kış mevsiminde kapalı olan Overlook Oteli’nin bakımını üstlenerek, ailesiyle birlikte otele taşınması sonrasında gelişen metafiziksel olayları konu alıyor. Jack’in doğaüstü sezgilere sahip olan küçük oğlu, zamanla otelin içerisinde yalnız olmadıklarını, geçmiş ve gelecekten gelen hayaletlerle birlikte yaşadıklarını görür ve ailesini buna inandırmaya çalışır. Aile, bir kar fırtınası sebebiyle dağda konuşlanan bu otelde mahsur kaldığındaysa, Jack, doğaüstü varlıklar tarafından ele geçirilir ve yavaş yavaş aklını kaybetmeye başlar…