Günlerdir Büyükşehir Belediyesi'nin Eskişehir'de hayata geçireceği Hayvanat Bahçesi ile ilgili açılsın, açılmasın minvalinde bir tartışma gündemi var.
Bir kere baştan söylemeliyim ben de Hayvanat Bahçelerine karşıyım ama...
Bu karşı olma durumunun yanına bir şerh koyarak sesli düşüncelerimin bir kısmını da samimice paylaşmak istiyorum.
Şöyle hayvanseverim, böyle hayvanseverim falan demek istemiyorum, ancak beni yargılarken 2 kedi 2 köpek toplam 4 can ile birlikte aynı evde yaşadığımı bilin isterim. Üstelik hiç biri cins, doğum günü armağanı, karne hediyesi falan değil. Barınak ya da sokakta can çekişirken sahiplendiğim ve evlat yerine koyduğum canlar.
Evet, Hayvanat Bahçelerine karşıyız. Hayvanlar doğal ortamlarında, özgürce ve asıl kimliklerini kaybetmeden yaşamalı. Bunu canı gönülden istiyoruz.
Gel gelelim bizler, yani kendine hayvansever diyen kitle kedileri, köpekleri, tavşanları ve kuşları evin içine hapsetmiyor muyuz?
Onlara doğal yaşamına uygun, özgürce havlayacakları, koşacakları, kazacakları, yerlerde yuvarlanacakları hayatları sunabiliyor muyuz?
Yaz geldiğinde ‘tüy dökmesin’ diye o canları traş ettiren ya da tişörtler giydirerek gezdiren bizler değil miyiz?
Tek tip kuru mama ile hiç bir lezzet çeşidine erişmelerine izin vermeden ‘senin için sağlıklı olan bu’ diye karar veren biz değil miyiz?
Kuşları kafese hapsederek bazen de ‘sussunlar’ diye kafesin üstünü örten yine bizler değil miyiz?
Ya da tatile giderken pansiyon adı verilen 2 m2 yerlere günlerce onları bırakan...
Sevgimizden, verdiğimiz değerden hiç kimse şüphe duymasın. Biliyorum ki, metrelerce uzaktan gelen bir miyav sesi bile bizlerin yüreğini dağlar, ‘acep yardıma mı ihtiyacı var’ diye uyku tutmaz gözlerimizi.
Ama gelin görün ki bunları yapma sebebimiz de ortada.
Bir kere ‘doğal yaşam’ diye bir şey yok, bir de hayvan sevgisi konusunda sınıfta kalan bir milletiz.
Öldürmeye, işkenceye, nefrete açık yürekler yüzünden sokakta kalan her kedi, köpek ve canlı ne yazık ki tehlike altında.
Keşke hepimizin arzu ettiği, canların kimseye muhtaç olmadığı bir dünyada, ülkede, en azından şehirde yaşasaydık ama mümkün olmuyor.
Hatta ‘birilerinin sorumsuzluğu yüzünden telef olan ceylanların cezasını bölgedeki sahipsiz köpeklere kesecekler, onların canın alacaklar’ diye endişe eder haldeyiz.
Evet yine altını çiziyorum, yine üstüne basıyorum ve diyorum ki Hayvanat Bahçelerine, sirklere ve süs tavuklarına kadar hayvanların pazarlanması, teşhir edilmesi gibi türlü türlü duruma karşıyım ama... Koca bir ‘ama’ koyarak biz insanların tüm canlara aslında dünyanın tamamını Hayvanat Bahçesinden daha kötü bir ortama çevirdiğini de belirtmem gerekir.
Yanlış, eksik, hatalı düşünüyor olabilirim ama düşünmeye başlamamız gereken yer Hayvanat Bahçelerinden önce çok daha büyük ve genel sorunlar olabilir mi?
Ya da bu ‘Hayvanat Bahçesi istemiyoruz’ diyen kitlenin bir kısmı aslında Hayvanat Bahçesi istemedikleri için değil, bunu Büyükşehir Belediyesi yaptığı için buna karşı olabilir mi?
Aslında samimiyetlerini ölçmek adına Bursa, Ankara ve Samsun'da bulunan Hayvanat Bahçelerinin de kapanmasını talep ederler mi?
Keşke... Keşke biraz samimi olabilseydik.