"Evet.. Kendimi bir güvercin gibi ruh tedirginliği içinde görebilirim ama, biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz..."
Hırant Dink, öldürüldüğü gün çıkan son yazısında dile getiriyordu bu satırları...
8 yıl geçti...
Sanki o günleri bir kes daha yaşarlık...
Önümüzde iki kipi konuyordu :
"Amma abartıyorlar değil mi?"
-Evet yaa...
"Alt tarafı bir Ermeni!"
***
1993'ün Ocak başlarında telefonla aramıştık "Uğur Mumcu"yu...
Eskişehir'e davet ettik...
Aynı günlerde "Cumhuriyet”in temsilcilisini yaptığımız için yakından tanıyordu…
"Rabıta ile ilgili çok cildi bir çalışmam var” demişti:
"Ama bir dahaki çağrına uyacağım, söz..."
Olmadı...
"24 Ocak’ta katlettiler..."
Ailesini şöyle bir düşünün..."
"Güldal Hanım'ı... "
TBMM'de Meclis Başkanlığı yapıyor, saygın durusu onur veriyor…
Oğlu "Özgür Mumcu" Cumhuriyet’te babasının izinden gidiyor, güzel yazıyor...
"Uğur Mumcu yaşıyor..."
***
"Musa Kart"ın yandaki karikatürü 24 Ocak 2012'de çıkmıştı.
Bu iki insanın dostlukları da böyle sürüp gidiyor olmalı...
"Tıpkı bir güvercin gibiyim" diyordu Hırant Dink:
-Ve de biliyorum ki..
"Bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmazlar..
Unutmadık, asla unutmayacağız
"Bal gibi karayağız birer delikanlıydık."
Babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi...
Arabalar pırıl pırıl ışıklarıyla caddelerden geçerke, bizler de bir mumun ışınında bitirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşaman binlerce yoksulun yüreğini, yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya...
Ecelsiz öldürüldük, dövüldük, vurulduk, asıldık.
"Vurulduk ey halkım unutma bizi..."
***
Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık. Kaç kez isteseydik, diplomalarımızı mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık.
Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep.. .
"Öldürüldük ey halkım, unutma bizi..."
***
Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, sakırdayan bir lale gibi akardı gözbebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmibir yaşında işkencelerin acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçücük yüreğimizle, direndik Hamın genç kızlık gururumuzla.
Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi direndik... Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden. Hücrelere atıldık ey halkım unutma bizi.
Hep birlikteyiz ey halkım...
"Unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi..."
Günün Sorusu
"Uğur Mumcu, Musa Anter, Necip Hablemitoğlu" cinayetlerinin üzerlerine gitmeyenler hesaplaşmayı askerin belini kırarak bitirdiler...
“Halkımız farkın da mı acaba?"
Kıssa-dan
İngiliz "The Bconomist" dergisi yine "Türkiye'de medya üzerinde baskılar artıyor" diye yazmış.
Bunu yazan "acemi" bir gazeteci olmalı...
Kolsuz Yaşar’dan
"Mars'ta hayat var ama, üreme yok" diyorlar abi.
Ne işimiz var?
"Şeyimin şeyi olmadığı yerde!"
Günün Balı
Dünyada gerçek kadar güçlü ve gerçek kadar garip hiçbir şey yoktur...
Daniel Webster
Günün İncisi
Vermesini bilen insanın yüzümde, her zaman bir "Tanrı" gülümseyişi vardır...
Hanri Benazus
Özdeyiş
Sevgisiz ve adaletsiz ticaret, kimini ihtirasa, kimini yoksulluğa sürükler...
Cuk
Yoksulun da, zenginin de tek midesi vardır…
İki Karadenizli maçta
Temel ve Haso askerden geldikten sonra bir güzel eğlenmişler. Daha sonra da haftanın derby maçına gitmişler. Tam girerken kalabalıkta birbirlerini kaybetmişler. Olacak ya, Temel kapalı, Haso da açık tribüne girmiş. İkisi de birbirlerini aramaya başlamışlar.
Temel bağırıyormuş: "Hassoooo, Hasssoooo..."
Yanındaki adamın kulakları patlamış artık ve elindeki dürbünü verip, "Al bununla ara" demiş...
Temel, dürbünü karşı tribüne çevirip sezdirirken bir bakmış Haso tam önünde...
Hemen toparlanıp fısıldamış : "Ula Hasso, ula Hasso" demiş:
"İki saattir bağreyrum, neden duymeysun?"
Ne var bunda?
Maçın en heyecanlı yerinde Temel bağırmış "Eyvahlar olsun, gördün mü tersliği "Dursun? Ofisten çıkarken kasayı kilitlemeyi unutmuşum."
Dursun, "Ne var bunda?" demiş:
"İkimiz de burada değil miyiz?"
Meclis Taksi
TRT'de yayınlanmakta olan bir programın adı bu... Bir milletvekili, taksi yumara ya da minibüs şoförlüğü yapıyor, yolcularla sohbet ediyor. Aracın içindeki kameraya hem ses hem görüntü kaydı yapılıyor.
Kasım ayında MHP milletvekili "Lütfü Türkan"a gelmiş sıra ama, bir türlü yayınlanmıyor.
Türkan, "Ne oldu?" diye sorunca bir memur "Görüntüler kazara yandı" diye veriyor.
Gerçek yanıtı MHP milletvekili Lütfü Bey kendisi açıklıyor:
"Taksiye binen tüm müşteriler iktidardan şikâyetçiydi. Kimi hükümeti eleştirdi, kimi Cumhurbaşkanı'nı. Programın yayınlanmama sebebi bu..."
Günün Şiiri
Yaşamaya dair
Bu dünya soğuyacak
Yıldızların arısında bir yıldız
Hem de en ufacıklarından
Mavi kadifede bir yaldız yani
Yani, bu koskocaman dünyamız
Bu dünya soğuyacak günün birinde
Hatta bir buz yığını
Yahut ölü bir bulut gibi de değil
Boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
Zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız
Şimdiden çekilecek acısı bunun
Duyulacak mahzunluğu şimdiden
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için...
Nazım Hikmet (Şubat-1948)
Günün Olayı
İzmir'de belediye Yavuz Bingöl Sokağı'nı adını "Berkin Elvan" olarak değiştirmezken, Ankara'da belediye "Zübeyde Hanım Sokağı "nın adını "Cumhurbaşkanlığı Caddesi" diye değiştirdi!
Günün Biberi
"Türkiye Başkanlık sistemine geçmeli mi?"
Hararetle bu konu tartışılıyor. Ama hiç gereci yok. Başkanlık sisteminde anayasal kurallar ve hukuk geçerlidir. İktidar gücünün sınırları vardır.