Adamın biri, ilk defa gittiği küçük bir kasabada şaşkın şaşkın gezindikten sonra yol kenarında duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa:
– “Buraların yabancısıyım, demiş. Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler”. Çocuk, arabanın penceresini iyice açtıktan sonra:
– “Ben de buraya ilk defa geliyorum” demiş. “Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde”. Adam, çocuğun da yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez.
Çocuk:
– “Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz?” diye gülümsemiş. “Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten.”
–“ İyi ama” demiş adam. “Bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm?”.
– “Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez” diye atılmış çocuk. “Üstelik manolyalar da katılıyor onlara. Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu duyacaksınız”.
Adam, gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra, cebinden bir kâğıt para çıkartıp teşekkür ederken fark etmiş onun kör olduğunu. Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış, adamın kendisini fark ettiğini. Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken:
– “Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim” demiş, “Görmeyi o kadar çok özledim ki. Sizinkiler sağlam öyle değil mi?”.
Adam, çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına yönelirken:
“Artık emin değilim” demiş. Emin olduğum tek şey, benden iyi gördüğündür…
*-*-*-*
Kör çocuk bile olamamışlar
Yukarıdaki hikâyeyi okuyunca “Barış Çağrısı” yapan akademisyenler çağrışım yaptı. Yaptıkları açıklamada görme engelli çocuk kadar olamadıklarını anladım.
Sanki devlet Kürt vatandaşlara karşı savaş açmış. Durup dururken Kürt vatandaşları katlediyor.
Bir kere ben devlete silah çekenlerin Kürt vatandaşı olduklarına inanmıyorum.
Hiçbir Kürt vatandaşı eline silahı alıp Türkiye Cumhuriyeti’nin askerine, polisine kurşun sıkmaz. Çünkü onlarda bu vatan topraklarında Kürt ve Türklerin barışık olarak yaşamalarını arzu ettiklerini biliyorum.
Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenlik güçleri hiçbir vatandaşını açlığa ve susuzluğa mahkûm etmez.
Durup dururken kendi vatandaşının ancak bir savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırmaz.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti durup dururken hiçbir vatandaşının yaşam hakkını, özgürlüğünü elinden almaz.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti hiçbir vatandaşına işkence ve kötü muamele yapmaz.
Haa diyeceksiniz ki, “zaman zaman basın yayın kuruluşlarında işkence ve kötü muamele haberleri yer alıyor. Bunlar asılsız mı?”.
*-*-*-*
Evet, bazen kendini bilmez, üzerine giydiği üniformanın ağırlığını taşıyamayan, sadist duygularla hareket eden, devletin kendisine vermiş olduğu yetkiyi kötüye kullananlar çıkıyor.
Ama bunların sayısı on binde bir.
Zaten devlette vatandaşına işkence, kötü muamele yapan sadist duygularla hareket eden her kim ise onu bulup gereken cezayı da veriyor.
Eyyy üniversite öğretim üyeleri.
Sizler üniversitelerde ders verdiğiniz öğrencilerinize de mi bu aslı astarı olmayan haberleri anlatarak onların beyinlerini mi sulandırıyorsunuz?
Eyyy üniversite öğretim üyeleri. Sur’da, Silvan’da, Nusaybin’de, Cizre’de, Silopi’de güvenlik güçlerinin Kürt vatandaşlarının yaşam hakkını ellerinden alındığını iddia ederken, Diyarbakır Çınar’da İlçe Emniyet Amirliği hizmet binası ve Emniyet lojmanlarının bulunduğu binaya yönelik 300 kilo ağırlığında bombalı araç ile yapılan saldırıyı neden kınamıyorsunuz?
*-*-*-*
Saldırıda polis memuru Mehmet Şenol Çiftçi şehit oldu, aralarında polis eşi ve 3 bebeğin bulunduğu 5 kişi öldü, 43 kişi yaralandı. Daha bebekken yaşam hakkı PKK’lı eylemcilerce ellerinden alınan bu çocuklar, polis memuru, eşi Türk vatandaşı olduğu için mi öldürülmelerini kınayamadınız?
Türkiye Cumhuriyeti devletini bir savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırdığı diye suçlayan eyyy öğretim üyeleri, Çınar’da polis merkezi ve lojmanlarına 300 kilo ağırlığında bombalı araç ile yapılan saldırıyı neden görmezden geliyorsunuz?
Yaptığınız açıklama da devletin temeline dinamit koyanları görmezden geliyor, Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığını korumak için aç, susuz, gecesini gündüze katarak günlerce uyumadan sivil vatandaşlara zarar gelmemesi için hayatı pahasına korumaya çalışan güvenlik güçlerini Kürt halkını katletmekle suçluyorsunuz.
Uyanın artık, gözlerinizi açın ve hepimizin aynı gemide yaşadığımızı görün artık. Bu gemi batarsa hepimiz batarız.
Türkiye Baralor Birliği Başkanı Sayın Feyzioğlu’nun yapmış olduğu ve açıklamaya imza atan akademisyenlere önemli mesaj veren açıklaması ile yazımı tamamlamak istiyorum.
*-*-*-*
“İşgal Döneminin Sözde Aydınlarının Kalıntıları”
"DEVLET YIKILIRSA HERKES ALTINDA KALIR"
Ülke olarak zor bir dönemden geçtiğimizi ve devleti yıkmak isteyen her güce karşı tek vücut olmak gerekiyor. Devletin yıkılması durumunda herkes altında kalır. Devletin yıkılması durumunda adaletten, aydınlık gelecekten, refahtan ve insan haklarından söz etmenin mümkün olmaz. "MÜTAREKE DÖNEMİNİN SÖZDE AYDIN KALINTILARI"
Bu noktada kanlı terör örgütü PKK'ya bir cümlecik dahi aleyhte konuşmadan sürekli Türkiye
Cumhuriyetine söz söyleyenleri, mütareke döneminin işgal altındaki İstanbul'unun sözde aydınlarının kalıntıları olarak nitelendiriyorum. Herkesten önce her şeyden önce bizlerin birbirini anlaması ve ülkemizin birliği ve beraberliğimizin dört tarafımız ateş çemberiyken o ateşlerin ülkemizi yakmasını önlemek için çalışmamız zorunludur."
*-*******
Es-Es kupası ve fular’ı hediye ettim
Geçtiğimiz hafta içerisinde Antalya Belek’te Gloria Golf Resort’te sporun kalbinin attığı ‘Toros Zirvesi” seminerine Eskişehir TSYD Temsilcisi olarak katılmıştım.
Üç gün süren ancak iki günü dolu dolu geçen seminer sonunda Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin Genel Başkanı Oğuz Tongsir’e yanımda götürmüş olduğum Eskişehirspor’un 50’nci yıl logolu kupa bardağı ile fularını hediye ettim.
TSYD Genel Başkanı Oğuz Tongsir’de, Eskişehirspor logolu kupa fuları aldıktan sonra teşekkür etti ve bu hediyeleri TSYD Genel Merkezine koyacağını söyledi.
Tongsir ayrıca, sezonun ilk yarısında zor günler geçiren Eskişehirspor’a da ligin ikinci yarısında oynayacağı maçlarda başarılar diledi.