Şinasi Kula yazdı
Kanal B Televizyonu sıralamada ilk beş içerisine aldığım kanallardan bir tanesidir. Kaf Dağının Ardında adlı bir programa adeta çakıldım kaldım geçtiğimiz günlerde. Yapım ve Yönetmenliği Elifşah Yasun'a ait “Kaf Dağının Ardında” belgeseli bir göç hikâyesi…
Hikâyenin kahramanları biz, siz ve rengârenk kültürler. Hepsi vatan toprağına kavuşan evlatlar; Kırgızlar, Nogaylar, Tatarlar ve niceleri…
İşte benim çakılıp kaldığım programda Yörükleri konu almışlardı. Yörükler, göçebe yaşam tarzını seçmiş Türkmenlerdir. Anadolu halkının çok önemli nüfus çoğunluğunu oluştururlar. Osmanlı İmparatorluğu tüm Balkanlar'da elde ettiği topraklara sahip olunması için sadece Türkmen-Yörükleri göndermiş ve görevlendirmiştir. Yörükler Anadolu ve Rumeli’de göçebe olarak yaşayan, geçimlerini hayvancılıkla sağlayan ve mevsimlere göre ova veya yaylalarda kurdukları çadırlarda oturan Oğuz Türklerine verilen ad(yürük denir halk dilinde)…
Burdur’un Aziziye Köyündeki Yörükler halk oyunlarından, yaşam biçimlerine, yemeklerinden dünya görüşlerine dek ince ince anlatılmış belgeselde. Bir medya mensubu olarak gerçekten de imrendim. Böyle bir belgesel için öncelikle bu işte yetkin olmanız gerek ama daha da önemlisi maddi manevi bir destek gerek(hani medya dünyasında (sponsor diye tanımlanan türden). Şimdi gitseniz birilerine (kişi ya da kurum) böyle bir belgesel çekeceğinizi söyleseniz Eskişehir gibi sanatın başkenti sayılan bir coğrafyada herkes sponsor olmak için sıraya girer(!) biliyorum. Hele ki sanayici iş adamlarımız ben olacağım sen olacaksın diye birbirlerine girer neme lazım. Huzurlu bir kentte insanları birbirlerine düşürmenin ne anlamı var!
Ben en iyisi yine “Kaf Dağının Ardında” belgeselini anlatmaya devam edeyim. Aziziye Köylüleri bu kadar mı candan olur?
Kadınlı erkekli bir dünyada birlikte ve eşit yaşamın örneklemesi bu kadar mı güzel gösterilir? Yörük çadırı içinde çekimlerde Yörük kadını konuşuyor. Erkeği de elinde örekesi-yün örgüsü(çorap) örerek saygı içinde karısının açıklamalarını dinliyor. Yörük kadını tam bir Cumhuriyet aşığı, Mustafa Kemal neferi; ağzından bal damlıyor ülkesinin güzelliklerini ve değerini anlatırken. Sonra omuz omuza kadınlı erkekli geleneksel halk oyunlarını oynuyorlar haz içerisinde. Değişik değişik oyunlar, değişik yemekler tatlar…
O ara Eskişehir’imle izlediklerimi mukayesede bulundum. Kanıksanmış ve kökleşmiş bir kültürü vardı Yörüklerin. Birlik beraberlik ve eşitlik esaslı mükemmel bir örnek…
Güzel kentimde her kesimden insan var hani mozaik (kozmopolit) dedikleri türden! Bu zamanla yaşadığımız coğrafyada hoşgörü kaynağını besliyor bence ama ekol oluşması adına, köklü kültür (zengin kültür) adına pek de olumlu değil. Eskişehir ya da Eskişehirli ekolü deyince tanımlamayı nasıl yapar, ilk neleri sıralarsınız mesela? Yemek zenginliklerinden bahsedecek olursanız kime ne yutturabilirsiniz mesela? Halk oyunları dediğinizde kaç tane sayabilirsiniz? Birlik ve beraberlik içerisinde oynanan kaç değişik oyunumuz var mesela tüm Eskişehirlilerin coşku ile yansıtacağı? Çiftetelli demeyin bana! Her oynayanın kafasına göre uyduruk figürlerle tatmin olduğu eğlence türü o sadece…
İyi ki Tatarlarımız var da Çibörek, mercimekli, kopete gibi yemekleri sayesinde Eskişehir’e bir katkı sağlanmış. Valla birileri bana kızıp yüz tane yemek adı sallayabilir ama benim umurumda değil. Mardin mutfağı ile karşılaştırırım hemen ben de ilk aklıma gelen. Antep mutfağını eklerim peşine. Yörüklerin yemeklerini sıralarım izlediğim kadarı ile. Nerede Çerkez gelenekleri, nasıl yok oldu?
Eskişehir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü web sitesini yıllardır eleştirdim. Giden müdür arkadaşımız en az üç dört yazım karşısında sessizliğini inatla sürdürmüştür! Lakin yöresel yemeklerimiz nedir bir bakayım niyeti ile girdiğimde de değişen bir şeyin olmadığını gördüm sitelerinde. Boş sayfa bana ben boş sayfaya bakakaldık! Eskişehir’in ünlüleri kısmında da hep ölenlerin adları var! Yaşayan değerlerimiz değerden sayılmamış yani…
Bir kez daha diyorum gel de sevme şu Yörükleri…
ESKİŞEHİR İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ
SİZİN SESİNİZ
Şöhret hayranı bir toplumuz…
Sözcü Gazetesi bile magazinsel haberlerden medet umuyor kimi zaman. Hani popüler kültür tanımlaması var ya? Hani kültür diye tanımlanan ve toplumsal değerlerimizin içini adeta boşaltan dünya düzeni işte! Maalesef bu bağlamda kişileri ulaşılmaz gösteren, o ulaşılmazlara sadece dokunabilmek uğruna çığlıklar atılan ülkemizde bu haberler on binlerce kez okunup paylaşılıyor…
Gazetede Sezen Aksu’nun Göksu’daki villasını satışa çıkardığını, beş milyon lira eden bu villaya alıcı çıkmadığını yazıyor. Ben de sosyal paylaşım sitemde aldım bunu fotoğrafı ile paylaştım. Lakin benim amacım popüler kültürle gırgırımı geçmek tahmin edersiniz. Bu doğrultuda şunları yazdım yorumumda: Yazık günahtır kadına arkadaşlar! Şu mübarek günde bi el atalım da, sorununu çözelim haydin... İnsanlık ölmedi ya! Bunun üzerine durur mu benim duyarlı arkadaşlarım, saygın okurlarımız durur mu?
İbrahim Haholu bakın ne demiş: Halkın önünde şirin perde arkasında irin olan nice böyle insanlar gördüm Şinasi Hocam villasına bizler destek olduk evet satmasına köstek olmamalıyız! Hayranları 50 lira toplasa villasını satın alıp geri hediye ederler. İşte böyle şöhret hayranı bir toplumun bireyiyiz…
Nebil Köken: Geçen Yaz, Bodruma ilk kez gittiğimde, Bodrum Antik tiyatrosunu gezerken dikkatimi çekmişti. Sezen aksu konseri bilet fiyatları:
4. Kategori - 220,00 TL Protokol
1. Kategori - 155,00 TL
2. Kategori - 133,00 TL
3. Kategori - 100,00 TL
Üstelik daha sonra bu konserde(güya terörü protesto ederken bile) verdiği açık ve net PKK desteği(kıyafeti vs) daha sonra gündeme gelmişti! Terör örgütünün renklerinden oluşan bir kıyafetle terörü bile kınar bağyan ve biz onu alkışlarız bile! Biz böyle yaparız, bu paraları verir ona villalar yalılar aldırırız sonra da. Neyse, bu hanım yine böyle yapar birkaç konser verir, yalısını kurtarır…
OZANCA
Soldu Soluyor
Umudum kalmadı gelecek güne
Hasretlik ömrümü yoldu yoluyor
Akıyor şu zaman son denen yöne
Her nefes bu ömrüm soldu soluyor
Zehir gelir bana gurbetin aşı
Bağrıma bastığım hasretin taşı
Kalmadı gözümün bir damla yaşı
Sahipsiz bu ömrüm doldu doluyor
Allah’ım her zaman doğruyu versin
Sevda olsun bundan böyle her dersin
Karanlığı ay ışığı arala
Geçilecek yollar şafağa ersin
Tüketti Çoruh’u haftalar aylar
Kırıldı bağrında binlerce faylar
Söküldü geçmeye köprüler raylar
Ömründe depremler oldu oluyor…
İbrahim Haholu