Eskişehirspor sezonun ilk deplasman mücadelesi için İstanbul’a giderken, benim içinde Deplasman Öyküleri programına başlama zamanıydı. Geçen sene Ordu ile İstanbul deplasmanında başlayan ve sizlerin çok sevdiği programımız ne tesadüf yine İstanbul deplasmanı ile başladı. Bu kez rakip daha önce futbolumuzla ezmeyi başardığımız ama sonuca gidemediğimiz Fenerbahçe idi. Bu kez hem futbol hem sonuçla hakkını vereceğimiz bir mücadele için ve sizlere keyifli bir program izletmek için erkenden düştük yollara.
İstanbul’da Eskişehirspor’umuzun kamp yaptığı otele uğrayıp maç öncesi havayı soluduk. Futbolcular, teknik ekip, idareciler hepsi yaşanan değişimden olumlu etkinlenmiş ve rakibin kim olduğuna bakmadan sahaya çıkıp, formanın hakkını vermek istiyor. Yabancılar, yerli oyuncular, kulüp personeli lafın gelişi değil, gerçekten özgüven sahibi ve inançlıydı.
Kulüp Menajeri Özgür Tulun, Doktor Mehmet Ali Armağan, Kaptan Sezgin Coşkun ve Veysel Sarı ile hem bugüne hem de Eskişehirspor taraftarına ve geçmişe dair çok güzel söyleşiler yaptık. Bunların hepsini Çarşamba akşamı Ana Haber’den sonra Deplasman Öyküleri’nin bu sezon ki ilk programında izleyeceksiniz. Hepsindeki ortak hava ve ortak vurgu Eskişehirspor’u farklı kılan özelliğin taraftar olduğuydu.
Sadece onlar değil, İstanbul’da kime mikrofon tuttuysak, kimle konuştuysak Eskişehirspor’dan ziyade taraftarını tanıyor, onlara övgüler diziyordu. Üstelik Ersun Yanal’la Fenerbahçe’nin kan uyumu gerçekleşmemiş olacak ki, Fenerbahçeliler bugün Eskişehir yensin Ersun gitsin cümlesini sık sık kullandılar.
Velhasıl tüm yorgunluklarımızı alacak karşılaşma için stadyumda yerimizi aldık. Maçın başlamasıyla birlikte herkes 3 puan bizim olacak, ortaya konan futbol bunu gösteriyor dedik. İlk yarı bittiğinde herkesin düşündüğü şey Kırmızı Şimşeklerin mutlak 3 puan alacağıydı. Ancak yarım pozisyonla Fenerbahçe’nin attığı gol. Üstüne üstlük her topun başına geçtiğinde bu penaltıyı kaçıracak diye hissettiren Necati’nin maalesef bizi haklı çıkaran vuruşu. Hemen akabinde aynı Necati’nin bulduğu net pozisyonu değerlendiremeyişi bizleri biraz kahretti.
Öte yandan Erkan Zengin’i izlemenin giderek daha da büyülü bir hale geldiğini. Topu ayağına aldığında herkesin daha çok heyecanlandığını ve bu futbolu ile Eskişehir’e çok şey katacağını bir kez daha anlamış olduk.
Ertuğrul Sağlam’ın Tarık Çamdal, Özgür Çek, Aytaç Kara, Abdülaziz Erkut gibi genç isimleri yüreklendiren hamlesiyle gurur duyduk. Gençlerin hocalarının yüzünü kara çıkartmayan futboluyla umutlandık ve “galiptir bu yolda mağlup olan” diyebildik hepimiz.
Bütçe sıkıntısı, kadro darlığı ve değişimlere rağmen mücadele arzusunu koruyan, Ertuğrul hocanın oyunu okuyabilen ve müdahale konusunda erken davranan anlayışı ve her zaman yanında olan taraftarıyla Eskişehirspor gelecek için umutlandırdı bizleri. Kaybederken kazandık.
Şimdi önümüzde yeni bir sayfa var. Galatasaray evimize gelecek ve biz Eskişehirspor farkıyla yine 3 puan için mücadele eden bir takım izleyeceğiz. Hatta bu kez şansızlık yaşamayıp 3 puanın sahibi olan tarafta biz olacağız. Ha olamadık diyelim ne kaybedeceğiz? Sadece bir maç. Oda önemli değil Biz her maçı kazanabileceğimize inanarak başladıktan sonra zaten 3 puan’dan fazlasını kazanmışız demektir. Bu da bu sene olmasa da gelecekte bizi istediğimiz hedefe yürütecektir. Yeter ki birlik ve kenetlenmeye devam edelim. Yeter ki kucaklaşmanın bu şehre sadece kazandırdığını unutmayalım.