Şinasi Kula yazdı
Cumhuriyetle hesaplaşan güruh, Cumhuriyet Tarihi boyunca yeşil bir yılan gibi daima fırsat kollayarak geldi bu günlere. Ve palazlandıkları an itibarı ile hiç çekinmeden manifestosunu yayınladı; demokrasi bizi gideceğimiz durağa kadar götüren bir araçtır sadece…
Demokrasi havarileri ise büyük bir bilgelik içerisinde, anlayış içerisinde, entelektüel ayaklarla Cumhuriyetin altına dinamit yerleştiren sinsi yılanlardan yana oldular daima. Gerek 2. Cumhuriyet söylemleri ile gerek “yetmez ama evet” lakırdıları ile destek dahi çıktılar yıkıcılara. Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyetinin hantallaştığını, haklar konusunda yetersizliğini, yanlışlarla dolu olduğunu utanmadan, gerçeklere dayandırmadan höykürdüler. Kuşumun aydınları diyorum ben bu güruha da hep! Bunlara bir de çakma sosyalistleri, ABD’nin kucağına oturarak “halkların kendi kaderini tayin haklarını” savunduğunu sanan ensest ilişki kurbanlarını katarsak epeyce bir yekûn görebiliriz. Tabii ki salon Atatürkçülerini, aslan sosyal demokratları, “milliyetçilik” ayakları ile stepnelikten öte hiç ama hiçbir varlığı olamayanları da asla unutmamak gerek Cumhuriyetin talanında…
İnanılmaz yalan dolanlarla, karalama kampanyaları ile başarılı oldular aslında. Mesela aklımıza gelenlerden bazılarını paylaşacak olursak “ezan yasaklandı” yalanı ile başlayabiliriz. Anadolu topraklarında ezan asla yasaklanmadı saygın okurlar. Bunun tam tersini savunup kanıtlayacak tek bir Allah kulu çıkamaz! Bunu kanıt göstermeden savunan ve toplumu kandıran kişiler de sadece şeref yoksunu biçarelerdir. Ellerinde hiçbir dayanak olmaksızın Atatürk’ün 1932 de ezanı yasakladığı yalanını hayâsızca yayanların tek kuyruk sancısı ezanın Türkçe okutulmasıdır. Sadece ve sadece budur kin ve nefretleri. Tarihçi Sinan Meydan ne diyor bakın: Ezanlar gürül gürül üstelik halkın anlayabileceği dille Türkçe okutuldu. Böylece dilimiz Türkçe en yükseğe, minarelere çıkarıldı. Ezanı yasaklayacak olan işgalci yunanlılar idi. Onları ve Yunanlılarla işbirliği yapan yerli güruhu(ki sofu görünümlüydü bunlar) Atatürk ve silah arkadaşları önüne katarak kovaladı yurdumuzdan. Ezanların susmasını engelledi bu büyük önder…
Atatürk’ün Kuran harflerini yasakladığı saçmalığı da bir başka sığındıkları yalanlarıdır. Kuran Araplara indirildiği için ve anlaşılsın diye Arapçadır. Allah katında hiçbir harf sistemi kutsal değildir. Bunun aksini belgeleyebilecek biri çıksın bakalım! Harf devriminin yapıldığında Türkiye’de Arap harfleri ile okuma yazma bilenler; erkekler %7, kadınlar ise %4 idi. 1928 yılında harf devrimi oldu, 1935 yılında okuma yazma bilenlerin sayısı %23 e çıktı…
Yani Türk insanın kutsal kitabımız olan Kuranı Kerimi Türkçe anlamasını istemeyen gerici güruh bu işten asla ve asla memnun olmadı. Çünkü bu kutsal kitabı okuyarak anlayan aydınlık beyinli Müslümanlar, bu işten rant sağlayan kesimin işini sekteye uğratacaktı işin doğrusu!
Padişah Vahdettin kurtuluş savaşımızı başlattı(Mustafa Kemal’i o görevlendirdi) külliyen yalanı da bunlardan biri. Ne yazım ki okumaktan aciz, kulaktan dolma sohbetlerle bilgilendiğini sanan yurdum insanının kandırıldığı konulardan biri de budur. Vahdettin, yurdunu terk edip kaçan(hem de işbirliği yaptığı emperyalist güçlerle) bir işbirlikçiden başka hiçbir şey değildir…
Bir başka konu da Mustafa Kemal gerçeğinin Çanakkale Destanından unutturulmaya çalışmasıdır. Yatırlarla satırlarla süslenerek masalsı anlatımlarla gizlenen tarihin aslını gizleyerek zavallılıklarını tescil etmektedir aynı güruh!
En hüzünlü konu şudur değerli okurlar!
Atatürk’ün partisiyiz diye oy isteyenler, tarihi gerçekleri kendi halkına anlatmaktan çok acizdirler hala hazırda…
SİZİN SESİNİZ
Eskişehir’in güzel insanları…
Kötüler ömrümüzden, hayatımızdan çalmaya devam ededursun; bu ülkede güzel insanlar da var elbet. Ülkemizde olduğu kadar bu güzel kentimizde de var. Dün köşe yazımda da konuya değindiğim gibi o kötülerden biri bir sokak köpeğine çarpıp kaçmıştı. Buna kaçmak da denmez daha kötüsünü yapmıştı. Köpeğe çarptıktan sonra aracından inip arabamda hasar var mı edası ile vuruk yere baktıktan sonra, o can çekişen hayvanı bırakıp çekip gitmişti olay yerinden. Bunu sadece ben kınamadım, bu kentin duyarlı binlerce güzel yürekli insanı kınadı sosyal paylaşım hesaplarından. Adalet önünde hesap vermesi adına gerekeni yaptılar benim gibi…
Ama Süleyman Şenel adlı vatandaşımızdan bahsetmeden geçmem söz konusu değildir yazımda. Bu hemşehrimiz de o malum patiyi olay yerinden alıp veterinere yetiştiren ve onu yeniden hayata bağlayan kardeşimizdir. Böylesi güzel örneklerin Eskişehir’e çok yakıştığını bir kez daha vurgulayarak; sırça köşklerinden ahkâm kesen, fotoğraf karelerinin ve de konseylerin değişmez çakma hayvan koruyucularına da ayna tutmak istedim bir kez daha…
OZANCA
Anne yine yalnızım korkuyorum hayattan
N'olur bir daha öğret kim iyiydi kim fettan
Tut elimi düşlerimden korkuyla kalkmayayım
Ellerin zorla beni yatırdığı yataktan
Anne yine sensizim kaderim mi benim bu
Herkes duymuş sanki benim sensiz hiç olduğumu
Bakışlar bir acayip davranışlar değişik
Gel anne gel gör beni çözelim bu düğümü
Anne yine ben yokum sen yoksan biz de yokuz
Duvarlar üzerime yıkılır gece gündüz
Bir tebessüm et anne bir selam gönder bana
Sen yorulma yaşlısın gelirsem görüşürüz… Adem YALÇINKAYA