Ey halkım! Oylarımız eşit biliyorum…

Şinasi Kula yazdı

20 Nisan 2016 09:00
A
a
Sütiş Eskişehir
Altmış yıldır senin bir parçanım. Ne zaman ki sınıf bilincim oluşmaya başladı, işte o zamandan bu yana yüzüm ve yüreğim daima senden yana dönük oldu. Seni baş tacı etmeyi, senin sesin olmayı ve seni ezmek isteyen, sömürmek isteyen güçlerle savaşmayı şiar edindim kendime…
Oysa sen beni her daim şaşırttın ey halkım! Senin gecekondunun yapımında sana yarım eden, inşaatında günlerce gönüllü hamallık yapan kardeşimi anımsıyor musun? Hani Keçiören-İncirli arasındaki gecekonduna yerleştikten aylar sonra “komünist” yaftasını yapıştırıp, ihbar ettiğin on sekiz yaşındaki kardeşimden söz ediyorum. Hani 12 Eylül darbecilerine yaranmak adına ilk gammazladığın yeni yetmeden bahsediyorum. Gecekondunu yaparken şirin görünerek emeğini kullandığın o genç; Mamak tezgâhlarından geçtikten sonra uzunca bir süre Atalay Yörükoğlu tarafından tedavi gören o genç rüyalarına girdi mi hiç halkım? 12 Eylül darbeci faşistlerinin yaptığı anayasaya on kişiden dokuzunuz “evet” diyerek meydanlarda şakşakçılığını ve yağdanlığını yaptın. Bunu da anımsadın mı ey halkım? Ve aynı on kişiden dokuzu şimdilerde anti darbeci olarak, “istikrar” tercihinle beni hala şaşırtmaya devam etmektesin. Her kınalı kuzunun Türk Bayrağı’na sarılı tabutu baba evine gönderildiğinde “şehitler ölmez, vatan bölünmez” naraları ile geniş kitleler oluşturarak sloganlar attın, bağırdın rahatladın. O şehidini yerin dibine gömüp daha evine giderken, gerçek acıyı şehidin ana babasına bırakıp yaşamına hiçbir şey olmamışçasına devam ettin. On binlerce kınalı kuzunun bayrağa sarılı tabutlarda baba evine gönderilmesine neden olan, o tetiği çeken ellerin günahtan arınması adına “akillik” etmene ne demeli? Dün kameralar önünde söylediğini, bugün gözümüzün içine bakarak inkâr edenlere “ bir kredi daha vererek” aklınca şans tanıdığın günlere ne demeli! Kültürel değerlerinin, kimliğinden tek tek kazınmasını mülayim bakışlarla izlemeye devam ediyorsun. Aş evleri, Ramazan çadırları, erzak dağıtan kamyonlar tek ilgi alanın olmuş gayrı. Gözün, şahsına verilecek anlık nimetlerin dışında hiçbir şeyi göremiyor artık ne yazık ki! “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, her koyun kendi bacağından asılır” atasözlerinin ardına sığınarak yaşamayı kendine biçim olarak saymışsın...
Dört beş yılda bir kullandığımız oylarımız eşit biliyorum ey halkım. Lakin eşit olmayan bir şeyler var ortada. Benim kardeşim hala senin gecekondun için harç ve su taşımaya devam ediyor…
 
 
SİZİN SESİNİZ
 
Bir öğrenciden, öğretmenine mektup…
 
Hocam siz hatırlar mısınız bilmem ama beni voleybol takımına seçmiştiniz. Yedi çocuklu bir polisin kızı ne ayakkabısı var ne eşofmanı! Siz bana bir spor ayakkabı ile eşofman almıştınız. O yıllarda naylon ayakkabıyla hani şu renkli pazar malı ayakkabılarla okula gelen o Yasemin bunu hiç unutmadı. Maaşını öğrencilerine harcayan erdemli insan Atatürkçü Şinasi Hocam hala o günlerdeki gibi karşımda. Hala anı defterimde iki satır yazınız vardır. Sonrası yatılı okul kolej voleybol takımı, hatta DSİ’de voleybol ve hakemlik sertifikasına kadar ilerledim ben. Hep hemşire olacağım dedim oldum ama en yükseğini bitirerek. Ayakkabılarım şimdi rugan iskarpin, dolabımda bir sürü eşofman takımım var ama ben hala saklıyorum o pabuçları ve eşofmanı. Unutmam mümkün de değil sizi zaten, çocukluğumun en güzel tebessümlü can hocam benim. İyi ki sizin gibi öğretmenler var derim hep, bizi biz yapan ellerinizden öptüm hocam…
                                               ***
İşte bunun için dünyanın en özel mesleğidir öğretmenlik. İşte bunun için güzeldir. Bir akşamüzeri gönül yorgunluğunuzun demlendiği saatlerde bir mektup çıkagelir zaman tünelinden süzülerek. Yıllar öncesi öğrenciniz olan bir duyarlı yürek yolladığı mektupla bam telinize vurur da vurur. Gözpınarlarınıza hâkim olamazsınız sonra da! Nisan yağmuru gibi bardaktan boşalırcasına yağar ha yağar… Yasemin Turan Demir, Polatlı’da aşkla öğretmenlik yaptığım o yılların tanıklarından. Uzun yıllar sonra çıkageldi karşıma ilkbahar gibi. Dedim ya gönül yorgunluğumun tavan yaptığı bir dönemde “ellerinizden öperim” derken yorgun yüreğimi de öptüğünün farkında değildi. Dolabında hala sakladığı eşofman ve spor ayakkabıları bir öğretmene verdiği ödüldü aslında. Öğretmeninin ödülünü saklıyordu günü gelince öğretmenine teslim etmek üzere. Ve o gün gelmişti Yasemin için, ellerimden öperek ödülümü sakladığı dolabından tarafıma veriyordu işte…
Öğretmenlik ne güzel meslek, hani “bir daha dünyaya gelsem yine öğretmen olurdum” lafı ne kadar samimi gelir sizlere bilemem ama yeminle benim için geçerlidir. Öylesine çok okulda öğretmenlik nasip oldu ki bana. Yerine çakılıp kalan ve başladığı okuldan emekli olanlara hiç sıcak bakamadım nedense. Tanımak, mukayese etmek, yeni hazlar tatmak insan için geçerli olanı ise ben de bunu tercih ettim her daim. Ülkemin değişik coğrafyalarında, değişik kır çiçeklerinin kokusunu ciğerlerinize deli dolu çekmek ne güzeldir bilir misiniz? O kır çiçekleri işte gün gelir Yasemin olup, Çiğdem olup, Nergis olup karşınıza ummadığınız bir anda çıkagelirler. Onlar dünyanın en güzel çiçekleridir, size hayat veren, ömrünüze ömür katan. Onlar öğrencilerinizdir sizin…
 
 
OZANCA
 
Ben bir öğretmenim Anadolu’da
Mustafa Kemal’in yolunda
Çiçeklerim var binlerce renkte
Polatlı’da Muş’ta Bolu’da…
 
Ben bir öğretmenim mazlum yurdumda
Onlar da benim kır çiçeklerimdir
Onlar ki doğanın en güzel renkleridir
Kimileri neşemde, kimileri derdimde…
 
Ben bir öğretmenim Anadolu’da
Cumhuriyetin aydınlık yolunda
Çiçeklerim var sağımda solumda
Kır çiçeklerim, öğrencilerim… Şinasi KULA
Şahin Erden Kuyumculuk
1000
icon
Gazi Rafet 20 Nisan 2016 10:07

Hocam yaşlılıktan mı ağlar gözlerim, Yazını okuyunca yaşlılığa bir çizik attım Yürekten ağlarmış insan Okuduğu yazıdan geçmişe yol alınca... Sevgiyle kal...

0 4 Cevap Yaz
Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi