Sadi Seda yazdı
Bir bilmecem var çocuklar haydi sor sor, çayla kahvaltıda yenir acaba nedir nedir? Bisküvi denince akla tamam şimdi buldum her an onun adi gelir Eti Eti Eti..
Genç yaşlı herkesin, hemen bildiği bilmece o! Balıkçıdan çiçekçiye, ev hanımından nalbura “Size dinleteceğimiz şarkının sonunu tamamlar mısınız?” diye sorulduğunda herkes mutlulukla cevaplar: Eti Eti Eti!
Gerçekten de bisküvi denince benim ilk aklıma gelen Eti.
Eti firmasına daha sempatik ve sevgiyle bakıyorum.
Bunun nedeni birincisi Eskişehir markası olması.
İkincisi ise rahmetlik babamın küçüklüğümüz de teneke kutular içerisinde satılan ETİ Bisküvileri ile bizi tanıştırması oldu.
Bir başka ile gittiğimde markete girip alış veriş yaparken ETİ firmasının ürünleri olup olmadığına bakıyorum.
Eğer yoksa market görevlilerine,”Neden ETİ’nin ürünlerini satmıyorsunuz?” diyerek adeta hesap soruyorum.
Eskişehir’deki bazı marketlerin Eskişehir markası ve fabrikası bu şehirde olan ETİ’nin ürünlerini satmamaları garibime gidiyor.
Hatta üzülüyorum.
Eskişehir milliyetçisi olmalıyız.
ETİ’nin bisküvi, çikolata, gofret, kek, kahvaltılıklar ve dondurulmuş ürünlerin üretimi yapan fabrikalar Eskişehir’de. Yanılmıyorsam bir tek ETİMEK kızarmış ekmek fabrikası Bozüyük’te.
ETİ Makine fabrikasında ise üretilen çeşitli ürünlerin makinelerinin yapımları gerçekleştiriyor.
Ürettiği ürünlerin makinelerini yurt dışından değil kendi üreterek yurt dışına döviz çıkmasını da önlüyor.
Eskişehir’deki fabrikalarda binlerce Eskişehirli çalışarak ekmek paralarını bu fabrikalardan kazanıyorlar.
ETİ’nin fabrikalarında toplam 7 fabrikasında 5 bine yakın kişi çalışıyor.
5 bin kişinin yarısının evli ve çoluk çocuk sahibi olduğunu var sayarsak ETİ’den ekmek yiyenlerin sayısı 10 binin üzerinde.
Bu ciddi bir rakam.
Durup dururken ETİ’nin reklamı olsun diye yazmıyorum.
Onun reklama ihtiyacı yok.
Her gün TV kanallarında çeşit çeşit reklamları dönüyor.
Peki, neden yazdın? Diye soracaksınız.
Önceki gün Eskişehir Vergi Dairesi 2015 yılı vergi rekortmenlerini açıkladı.
Listeye baktığımda gelir vergisinin ilk beş rekortmeni ETİ’den.
Sırasıyla Firuz Kanatlı, Gülay Kanatlı, Ahmet Firuzhan Kanatlı, Aydan Kanatlı, Gülden Kanatlı Derbil.
Kurumlar Vergisinde ise birinci sırada.
ETİ bugün, çalışanları, iş ortakları, yurt içi ve yurt dışı tüketicilerinden oluşan çok büyük, devasa bir aileye gurur ve mutluluk veren büyük bir marka, büyük Türk milletine mal olmuş sağlıklı, güvenilir büyük bir kuruluş oldu.
Kurumlar Vergisinde Sarar Şirketler Grubu da ikinci sırada.
ETİ, Sarar gibi iki büyük şirketi Eskişehir dışına taşıyın.
O zaman Gelir ve Kurumlar Vergisi’nde Eskişehir Türkiye’nin alt sıralarında yer alır. Gerek özel sektör gerekse hükümet tarafından yapılan yatırımlarda da geri kalırdı.
Allah ETİ’nin Kurucusu Firuz Kanatlı’ya ve Sarar Markasının yaratıcı ismi Cemalettin Sarar’a uzun ömürler versin.
Onların attığı sağlam temeller üzerinde büyüyüp gelişti ETİ ve Sarar Markaları.
Bugün Firuzhan Kanatlı’nın avuçları içerisindeki ETİ Fabrikalarında üretilen ETİ markalı ürünleri sadece Türkiye’de değil Avrupa, Asya ve Suudi Arabistan, İran, Irak, Suriye hatta Rusya gibi komşu ülkelerde bile bulmak mümkün.
Kısacası bisküvi denilince Türk insanın aklına ETİ Markası gelir.
Teşekkürler ETİ’nin kurucusu Firuz Kanatlı’ya ve onu bugünlere taşıyanlara.
*-*****
İyi ders ama kime ?
Genç adam, evinin alt katında marangozluk yapıyordu. Kapı ve pencere konusunda uzmandı. Fakat plâstik pencereler yaygınlaşınca, ahşap olanlara rağbet azaldı. Bu yüzden işler iyi gitmiyordu. Üstelik de çocukları büyümüş, biri hariç okula başlamıştı. Masrafları artınca, yanındaki kalfasına yol verdi. İşe biraz daha erken koyulur, yardımcıya ayırdığı parayı, çocukların harçlığına katardı.
Adam, bir gün çalışırken, elektrik kesildi. Ve uzun süre beklediği halde gelmedi. Aksi gibi, o akşamüzeri teslim etmesi gereken birkaç pencere vardı. Boş kalmayı sevmezdi. Planyayı yağladı, talaşları süpürdü. Biraz dinlenmek için eve çıkarken, sigortaya göz attı. Eğer yanılmıyorsa, bu iş normal değildi. Biri gelip sigortayı kapatmış olmalıydı.
Şalteri kaldırınca, atölye aydınlandı. Tahminleri doğru çıkmıştı ama bu işe bir anlam veremiyordu. Şaka dese, böyle bir şaka yapılmazdı. Kendisini kıskanacak bir düşmanı da yoktu.
İşe koyulduğunda, yine aynı şey oldu. Ama bu sefer suçluyu görmüştü. Oğlu, evden atölyeye bağlanan merdiveni sessizce inmiş ve sigortayı kapattığı sırada, babasını karşısında bulmuştu.
Adam, on yaşına gelmiş bir çocuğun böyle bir haylazlığını affedemezdi. Bütün günü, onun yüzünden mahvolmuştu. Bir kere yapmış olsa, ses çıkartmazdı. Ama tekrarlaması, hangi yönden bakılırsa bakılsın, büyük hataydı, iyi bir ders vermeliydi!. Saçlarından yakalayıp sıkı bir tokat attı. Her şey onun iyiliği içindi. Belki vurduğu tokat, serseri olmasını engellerdi.
Adam, oğlunun gözyaşlarını görmezden geldi ve eve çıktıktan sonra, eşine dert yanarak:
- Bu çocuğun, okulda kimlerle düşüp kalktığını bilmemiz lazım!.. dedi. Eğer serbest bırakırsak, başımıza büyük dertler açacak!..
Adam, bir süre düşündü. Sonunda da en kolay yolu buldu. Oğlunun hiç aksatmadan tuttuğu günlüğünde, arkadaşlarına ait ipucu olmalıydı. Eşi istemese de, ona kulak asmadı ve çocuğunun günlüğünü okumaya başladı.
Oğlu, en son sayfada:
"Bu gece kötü bir rüya gördüm!.." yazmıştı. "Atölyede çalışırken, babamı elektrik çarpıyordu. Allah’ım onu koru!.. Ben elimden geleni yapacağım!.."
(alıntı)