Şinasi Kula yazdı
Yazılı-görsel medya ile ilişkilerini bir biçimde iyi tutan kişi ve kurumlar vardır. Bir biçimde yıllarca gündemde kalmayı başarır bu Allah vergisi yeteneklerimiz! Temcit pilavını anımsatan tekrarlardan ne kendi usanır, ne onu gündemde tutanlar, ne de her gün takip etmeyi kader sayanlar…
Toplumun umurunda olmasa da, gün gelir umurundadır artık ziyadesi ile. Çünkü unutturulmayan her konu ya da her kişi zamanla toplumun önemsedikleri arasında yerini alır dayatmayla da olsa!
Topluma ne verdiğinin, değerlerimize ne kattığının önemi yoktur bu danışıklı dövüşte. Alan ve verenin ziyadesi ile memnun olduğu senaryoda zaten hedef kitle de gün gelir hipnoz vaziyetlerde istenilen kıvama getirilmiş biçimdedir…
Ama bir de nefis kısmı ile bireysel beklentilerle, ikbal ile zerre kadar ilgisi olmayıp; salt inanç paydasında, ideal paydasında üretenler vardır. Toplumun yararına ne varsa elinden geleni ardına koymayan lakin kendisini pazarlamayı aklının ucundan geçirmeyenler vardır. Dünyada da böyledir, ülkemizde de, Eskişehir’imizde de durum aynıdır aslında. Çünkü insan dediğimiz malzeme yeryüzünde hep aynıdır aslında…
Eskişehir lobisi olmayan bir kent!
Futbol takımının başarıları ile övünüp, başarısızlıkları ile üzülmekten gayrı (bunda bile ne derece başarılı siz söyleyin) ekip çalışmasını bilmeyenlerin kenti. Birliktelik ruhunun, ekol’ün yaratılamadığı bir kent! Söylemde herkesin bir numara (number one) olduğu, eylemde ara ki bulasın paranoyasının yaşandığı nice kentler gibi yani…
Hani her gün televizyon programımdan “Anadolu’nun incisi” diye söze başlasam da, işte bu inci konumuna gelmesinde kolektiflikten söz etmek olası değil. Kimin ne kadar gıcık kapması, kızması da var olan gerçeği değiştirmez üstelik. Kısacası bu kentte yaşanan güzellikler, olumlu imaj; önder konumundaki bazı isimler sayesinde bu özelliğe erişebilmiştir. Ben şimdi o önderlerden en popüler olanın adını yazdığımda, kırmızıya alerji duyan tosuncuklar misali bana da tepki duyacakları adım gibi bilmekteyim (ne de korkarım ya onlardan). Durun acele etmeyin hemen şunu da ekleyeyim. İşte bu söz konusu önderler de maalesef usta çırak ilişkisinde olduğu gibi el vermeyi bilmemişler. Önderlikleri süresince genç insanlara el vererek günü geldiğinde onlara güvenmeyi bilmemişler. Biraz kıskanç, biraz da dominant davranmışlar kanımca. Özlem duyduğumuz bu tarz, geleneksel biçimde bu topraklarda yeşerebilseydi ne olurdu peki? Bu kentin ekolü de oluşurdu, lobisi de, birlikte iş yapma geleneği de…
Diyeceksiniz ki Eskişehir’in gururu onlar dediklerin kim be adam!
Örnek onlarca aslında ama şu an birkaç isim vererek ve Eskişehirli olarak onlara şükran duygularımı sunmak isterim…
Ender Konca dediğimde hangi biriniz ‘hayır’ diyebilir?
Bu özel insan için, hani adam gibi adam tanımlamasının öylesine denk düştüğü bu değerimiz için hangi yüz asılır adı anıldığında? Beyefendi kişiliği, toplumsal duyarlılığı, ülkesi adına kaygı taşıyan yüreği ve şanlı mazisi ile hangi birimizin saygı duymayacağı isim o?
Topluma mal olmuş deyimi ne derece doğrudur siz karar verin. İşte toplumun yakından tanıdığı nice ünlü insanla tanışıklığım, merhabam ve arkadaşlıklarım oldu gani gani. Bunu taşıyamayan ve hep eğreti vaziyetlerde altında ezilen nice varoş tayfanın akıbetini gördüm.
Sayın Konca Eskişehirspor’un en görkemli dönemlerinin yıldızı idi. Fenerbahçe’ye gitti orada da samanyolu gibi parladı hep. Eintracht Frankfurt takımına giden (Anadolu’dan Almanya’ya transfer olan) ilk futbolcu o. İki kez Süper Lig, üç Ziraat Türkiye Kupası Şampiyonluğu ve bir kez de Cumhurbaşkanlığı Kupası almanın hazzını yaşadı. Tüm bu şana şöhrete rağmen o hala değerinden zerre kaybetmeyen bir yıldız bu kentte…
Gülsena Karakuyulu adını hiç duydunuz mu? Tekvando branşında Avrupa, Türkiye Şampiyonu olarak Eskişehir’imizin adını her müsabakada duyuran gencecik evladımız. Üstelik antrenörü kim? Annesi, çok önemsediği, kendisine rehber aldığı o azimli annesi. Bir öğretmen olan ve bu branşta dereceleri bulunan o anne ile başarıdan başarıya koşuyor Gülsena. Bakın demedi demeyin! Çok yakın bir zaman sonra Peru’da yapılacak Dünya Şampiyonası’nda da İstiklal Marşımız eşliğinde ay yıldızlı bayrağımızı göndere çektirecek Gülsena’mız. Ve bu genç Dünya Şampiyonumuz bir yıldız gibi ışımaya devam edecek Eskişehir’de. Gururumuz olmaya devam edecek…
Peki, Kazım Tokat isminin sizin dağarcıkta ya da yüreğinizde bir yeri var mı? Hani şu voleybol branşı deyince bu kentte akla gelen yegâne isim. Nice öğrencisini Milli Takım’a yollamanın hazzını yaşamış mütevazı adam, antrenör. Tanımıyorum diyeniniz varsa DSİ bahçesine gidip onun bir çayını için olur mu?
STK, yani sivil toplum kuruluşları deriz. Hani demokrasilerin olmazsa olmazlarıdır, harcıdır onlar. Binlercedir kentimizde! Büyük bölümünün sadece tabelalarda adı olduğu için bunlara tabela dernekleri ya da tabela partileri denir. Lakin yönetimi elinde tutan birkaç kişi “az olsun bizim olsun” şiarı içerisinde; senede iki kez de olsa yemek düzenlemek ve boncuk gibi dizilip medya karşısına çıkmak üzere, bayram çocukları gibi o günleri sabırsızlıkla bekleyerek derneklerini kapatmazlar! Hele ki bu ülkenin kurucusunun adını kullanarak (derneklerine vererek) azimle-özveri ile dernekçilik yapanlara diyecek tek bir kelamım yoktur!
Ama bunlardan bir tanesi var ki (HAYTAP Eskişehir İl Temsilciliği) ortada binası yok iken, derneğin yer yok iken boyundan büyük işlerde başarılara imza atar. Hem de eksik eteği ile! Ayten Tutkun adında bir hayvan korumacı (ya da doğasever) bu kent sınırları içerisinde ne kadar mağdur hayvan var ise adeta ilaç görevini üstlenmiş onlara. Öz kardeşim olsa bu kadar severim derler ya işte aynı bu kişiyi tarif etmekte. Laf salatası yaparak ömür çürütenlerden, tribünlere oynayanlardan, medya maymunlarından değil benim kardeşim. Yüreğini ortaya koymuş bir doğasever. İçi boşaltılmış STK güruhlarından çok uzak o…
Eskişehir medyasının büyük bölümünün farkında olmadığı onlarca yıldızımız bu kenti ışıtmaya devam ediyor çok şükür…
OZANCA
Şehri yar şehrisin sen Eskişehir
Tam orta yerinde edalı nehir
Yunusla büyüdü sevgimiz zahir
Erenler kapısı sır Eskişehir… Rabia Barış