Bir tarafta, Birleşmiş Milletler’in iklim değişiklikleri portali... Portal, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon’un, iklim değişikliklerini zamanımızda gündemi belirleyen konu olduğunu belirten tespitiyle başlıyor. Ban Ki-moon iklim değişikliklerini zamanımızın belirleyici konusu olduğunu belirterek, iklim değişikliklerinin önemine dikkat çekiyor. Biz insanoğlunun tüm yaşadığımız sorunlara rağmen hala farkına varamadığımız iklim değişikliklerine... İklim değişiklikleri ile ilgili pek çok önemli konu, eylem, öneri bu portalde yer alıyor. Diğer tarafta, ABD Ulusal İstihbarat Konseyi tarafından hazırlanan 'Küresel Eğilimler 2030' raporu.. Raporda 2030 yılına kadarki dünyayı şekillendirecek eğilimler olarak, 'bireysel güçlenme', 'güçlerin yayılması', 'demografik düzen' ve 'artan yiyecek, su gereksinimleri ve enerji ilişkileri' gösteriliyor. Raporda, 2030'a kadar uzanan dönemde dünyanın nasıl değişeceğini önemli ölçüde etkileyecek oyun değiştirici öğeler olarak 'krize meyilli bir küresel ekonomi, yönetim boşluğu, artan çatışma ihtimali, bölgesel istikrarsızlığın kapsamının genişlemesi, yeni teknolojilerin etkileri, aktör olarak ABD' gösteriliyor. Bu raporda Türkiye de pek çok başlık altında, çokça yer alıyor. Bu başlıkların büyük bir kısmı, bugünlerde gündemde olan konularla ilgili gelecekte ortaya çıkabilecek sınır değişikliklerini de kapsayan demografik, ekonomik, siyasi değişiklikleri içeriyor. Siyaset bilimcilere, siyasetçilere bu raporu mutlaka okumalarını tavsiye ediyorum. Ben siyaset bilimci değilim, bu bakımdan ben konunun iklim değişiklikleri ile ilgili hususlarını vurgulamak istiyorum. Bu raporda artan yiyecek, su gereksinimi ve enerji ilişkileri başlığında dünyada 2030'a kadar yiyecek, su ve enerji ihtiyacın %35- %50 civarında artacağı, bunun da özellikle genç nüfusu fazla yerlerde su ve yiyecek için çatışmalara neden olabileceği vurgulanıyor. Raporda, iklim değişikliğinin de bu durumu daha da kötüleştirileceği ifade ediliyor. Eh işte... her şeyin bir bedeli var.... Nüfusun artışı, genç nüfusun yaşlı nüfusa göre oranının artması, ekonomide büyümeye işaret ederken, diğer yandan da iklim değişikliklerinin de etkisiyle açlık ve susuzluk tehdidinin artmasına işaret ediyor. Önemli olan ekonomik büyüme mi, gerçek anlamda kalkınma mı?
.....................
İnsanoğlunun kalkınma ve çevre arasında bir ilişki olduğunu ne zaman anladığına ve sürdürülebilir kalkınma kavramına şöyle bir bakalım... Bugün günümüzde artık meşrulaştırılmak istenilen her şeyin ön eki haline gelmiş olan sürdürülebilirlik ve sürdürülebilir kalkınma kavramının ortaya atıldığı 1987 tarihli “Ortak Geleceğimiz” Raporuna bakılırsa, insanoğlu ilk kez çevre ile kalkınma arasında bir ilişki olduğunu 1960’lı yıllarda uzaydan gelen dünya görüntüleri ile anlamış. Raporda, uzaydan gelen bu görüntülerin, büyük sandığımız Dünya’nın ne kadar kırılgan olduğunun, insanoğlu tarafından anlaşılmasını sağladığı ifade ediliyor. Gerçekten uzaydan baktığımızda sınırlar ortadan kalkıyor, geriye sadece o mavi küre, tek yaşam alanımız kalıyor. Kalkınma sandığımız ekonomik büyüme, sürdürülebilir kalkınma paradigmasıyla meşrulaştırılmaya çalışılsa da, aslında anlaşılması gereken gerçek şu: Ekonomik büyüme, yeterli beslenme, barınma, sağlık, eğitim, daha yaşanabilir çevre olanaklarının, insan hakları, eşitlik ve adalet ilkesiyle dünya halklarına tıpkı uzaydan bakıldığında görülmeyen sınırlar gibi sınır tanımaksızın yaygınlaştırılması ile sürdürülebilir olabilir. Bu, uzaydan görülen o mavi kürenin aslında hırslarımızdan arındığımızda hepimize yetebilecek evrendeki güvenli, yaşanabilir tek sığınak ve yaşam alanımızı korumanın öncelikli gündem olduğunu anlamamızla mümkün... Bu, ekonomi ve ekolojiyi bir arada ele almak ve kalkınmanın ekonomik hedefleri kadar, ekolojik hedeflerini de eşit önemde dikkate almakla mümkün. Emin olun hiç zor değil, Ortak Geleceğimiz Raporunda sürdürülebilir kalkınma olarak anlam bulan “gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılayabilme olanağından ödün vermeksizin bugünün ihtiyaçlarını karşılayabilecek kalkınma” hedefine ulaşmak... Zaten diğer taraftan hedef olarak bunu belirlememiş bir kalkınma, insanlığı tehdit eden bir meydan okuyuştan başka bir şey değil ve bu meydan okuyuş, tüm insanlık için büyük bir mağlubiyet ve hüsranla sonlanacağı kesin olan bir meydan okuyuş...