Yazıma Amerikalı bir yazar ve filozof olan Robert M. Pirsig’in çok sevdiğim bir sözüyle başlamak istiyorum. “Dünyayı geliştirmenin (iyileştirmenin) ilk olarak başladığı yer, birinin kendi kalbi, kafası ve elleridir ve oradan dışarı çıkar”… İşte peyzaj mimarları, dünyayı iyileştiren, doğaya nazikçe dokunan ellerdir…
……………………
Niye mi böyle bir giriş yaptım? Geçen hafta Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası’nın Coğrafi Bilgi Sistemleri Kongresi’ne katıldım, hemen sonrasında geçen haftanın ortasından itibaren Peyzaj Mimarları Odası’nın Peyzaj Mimarlığı Kongresi’ndeydim. Her iki kongredeki konuşmam, özellikle Filipinler’de yaşanan büyük afetin yanlış yaklaşımlarımıza ve bakış açımıza dayalı sebepleri ve gezegenimizi iyileştirmek üzerineydi… Bugünkü yazımdaki vurgum, Peyzaj Mimarlığı Kongresi üzerine olacak.
……………………
Öncelikle şuradan başlamalı: Peyzaj mimarları için “bahçe yapar” tanımlaması, “mimarlar için kulübe tasarlar, inşaat mühendisleri kulübe yapar” demek kadar sığ bir yaklaşımdır. Doğru, bazı peyzaj mimarları bahçe de tasarlar, ancak bu tanımlama mimarların sadece kulübe de tasarlayabileceği düşüncesiyle aynı yanlış eksende olacaktır. Peyzaj mimarlığı, doğal ve kültürel kaynakları ve fiziksel çevreyi insan yararı, mutluluğu, güvenliği, sağlığı ve konforu için estetik ve bilimsel ilkeler çerçevesinde ele alan, mekan ve yaşam ortamı oluşturan, biyoçeşitliliği destekleyen arazi planlaması, tasarımı, yönetimi, korunması, onarılması ve denetlenmesi konularını kapsayan eğitim, araştırmalar yapan ve ülkesel, bölgesel, kentsel ve kırsal ölçekte fiziksel planlar içerisinde yer alarak kültürel ve doğal değerlerin korunması ve sürdürülebilirlik adına ekolojik öncelikli projeler üretilmesini sağlayan bir tasarım ve planlama dalıdır. İklim değişikliklerinin baskısı altında giderek artan iklim olaylarına bağlı doğal afetlere, yine giderek artan çevre sorunlarına karşı fiziksel planlamanın ve tasarımın vizyonu haline gelmesi gereken “çevreyi tehdit etmeyen, çevre-afetler- tarafından tehdit edilmeyen insan yerleşimlerinin” ortaya çıkmasını, mesleğin özünde ortaya ilk çıktığı endüstri devriminin hemen ardından itibaren misyon edinmiş bir meslek disiplinidir. Peyzaj mimarlığı dünyamızın özelliklerini anlayarak, şehirde, kasabamızda ya da gezegenin herhangi bir yerinde nasıl daha sağlıklı bir çevrede yaşayabileceğimize yardımcı olur. Peyzaj mimarlığı medeniyetler inşa ederken, doğal yaşam alanlarımızı korumayı, kirlenmeyi azaltırken, geleceğimiz için tek yaşam alanımızı korumayı amaçlayan ve onu iyileştirmekte rol oynayan bir meslektir. İnsanlar dünyamız üzerinde yaptıkları her türden eylemleriyle planlı ya da plansızca kalıcı tahribata yol açmaktadır. Peyzaj mimarları bu dokunuşların tahribata yol açmaması konusunda önemli rol üstlenmektedirler. Peyzaj mimarlığı, 21. Yüzyıl dünyasında ortaya çıkan küresel çevre sorunlarına, çarpık kentleşmeye, sağlıksız yerleşim yerlerine, giderek azalan ormanlara, meralara, verimsizleşen topraklara, küresel iklim değişikliklerine karşı çok şeyi değiştirebilir…
….kullanılırsa….
Peyzaj mimarlığı, çevreyi ve çevreyi oluşturan sistemleri anlamak adına yapılan kaynak envanterleri, peyzaj karakter analizleriyle dünyada olup biten her şeyi daha iyi anaiiz etmemizi sağlayarak, bize geçmişi gösterebilir ve geçmişten ders almamızı sağlayabilir. Günümüzü anlamımıza ve gezegenin geleceğine ışık tutmamıza olanak sağlar. Peyzaj mimarlığıyla dünyamızı daha iyi anlayabilir ve yeni çözümler bulabiliriz…
Geçen haftalardaki yazılarımla vurgu yaptığım, peyzaj mimarı ve coğrafi bilgi sistemlerinin ve çevresel etki değerlendirmesinin babalarından sayılan Ian Mc Harg’ın 1960’lı yıllarda yaptığı Staten Island planlama çalışmasında yerleşime uygun bulmadığı yerlerin, 2012 yılında Sandy Kasırgasında yerle bir olması bir tesadüf ya da Mc Harg’ın kehaneti değildir. Sadece yer ve yeri oluşturan sistemleri iyi analiz eden bir peyzaj plancısının elde ettiği bulgulara dayalı bir öngörüsüdür… İşte peyzaj mimarlığı böylesi fark yaratacak bir vizyona sahiptir. Keşke Filipinler’de de, planlama sürecinde on binlerin ölümüne, milyonlarca kişinin yaşam alanlarını terk etmesine yol açan tayfunu öngörerek yerleşim yeri seçen peyzaj mimarları olsaydı…
Bu yazımın sonunda bir kehanette bulunmadan edemeyeceğim… Kalkınma, fiziksel planlama ve tasarım anlamında doğa ekseninin dışında yaklaşımlarımız bu haliyle devam ederse, dünyanın her neresinde olursa olsun, yakın bir gelecekte, her hangi bir milletten, her hangi bir kişinin açlık, susuzluk, iklim değişikliklerine bağlı afetlerle karşılaşma potansiyeli oldukça yüksektir… Zaten şu anda günümüzde her beş saniyede bir çocuk açlık yüzünden, her gün binlerce kişi temiz su kaynakları olmadığı için hayatını kaybetmektedir... Bunun yanı sıra her yıl küresel iklim değişiklikleriyle giderek artan iklim olaylarına bağlı doğal afetler, her yıl yüzlerce milyar maddi hasara yol açmakta, on binlerin ölmesine neden olmakta, yüzbinlerin yerleşim yerlerini değiştirmesine yol açmaktadır...
Bu bakımdan Adana’da yapılan Kongre’de doğaya nazikçe dokunmayı hedef edinen peyzaj mimarlarının özellikle geçen yıl çıkan kanuna bağlı başlatılan afet riski altındaki alanlarının dönüştürülmesi kapsamında fiziksel planlama ve tasarım sürecinde daha fazla dinlenmesinde yarar olduğunu düşünüyorum. Bu olursa Türkiye’nin kentleri, artık ne çevreye tehdit olur, ne de afetler tarafından tehdit edilir….
Herkese iyi haftalar…