Soner Yüksel yazdı
Siyah Beyaz fotoğrafların Siyah Kırmızı sevinçlerine yetişemedik biz, doğmamıştık henüz. Çok dinledik çok izledik, çok da iç geçirdik keşke görseydik o günleri diye.
Orkestra şefi Orhan Erpek ile uyumlu binlerce insanı, şehrin yarısını basur yapan o beton tribünlerdeki çileyi ve Anadolu yıldızı olma yolunda verilen o şanlı mücadeleyi dinlemek bile harikuladeyken yaşamak ne denli eşsiz bir zenginlik olacaktı kimbilir..
Evet, bizim efsane yıllara yeten bir tevellütlümüz olmadı. Çocukluğumuz da top oynadığımız sokaklarda ismi geçen yıldızlar da Eskişehirsporlu değildi. Ancak çok da sürmedi siyah kırmızı bir sevdayı keşfetmek ve haritada yerini bulamayacağımız ilçeler, beldelerde yapılacak maçları ve o maçları şenliğe çeviren deplasmanları hissetmemiz.
Evet, öyle şaşalı, İspanyollara diz çöktüren, önüne geleni silen süpüren zaferlerimiz olmadı genellikle Ama çok renkli, çok fiyakalı ve yıllar sonra daha da anlam kazanacak kederlerin başköşesindeydik.
Kurtarılan bir penaltıyla ağladığımız günlerde tarihin bir parçasıydı artık. Kaçırılan bir penaltıyla darmadağın olduğumuz günlerde.
Biz en iyisi, en yıldızı, en konforlusunu istemedik ki vazgeçelim. Biz gücün değil güç diye önümüze sürülen, dayatılan, göklere çıkarılanların karşısında durmayı seçtik. Yenilmez kalelere karşı savaşmayı Hakları yenen, ezilen, yok sayılan Anadolu’nun ağabeyi olmayı, hakkını aramayı ve biz sadece saha da değil futbolun her detayında duruş sahibi olmayı seçtik.
Farklılıklar zenginliğimiz oldu bizim ve farklı olanı yapma konusunda onlarca ilkimiz. Hatıra biletleri ile umutları izlediğimiz de oldu, emekçi maaş alsın diye emeklediğimiz de. Kıskananlarımız da çoktu bizim hakkımızı teslim edip destek verenlerimiz de.
Göçebe de olduk, mültecide olduk bu sevda uğruna, Göç ettiğimiz diyarlara iz bırakmayı da bildik çok defa . Binlerin yüreğine işlenmiş bir armanın hep ayakta kalması için eğildiğimiz de oldu, büküldüğümüz de oldu bu defa ama kırılmadık asla.
Şimdi günlerdir sonu gelmeyen bir eziyetin son perdesi. Bitti, bitecek diyenlere, bu iş olmayacak diye bağıranlara, umut varken umutsuzluğa komşu olduğumuz sığ limanlara inat küçük bir tekneyle, bir şehri ikiye bölen bir derede, herkesi birleştiren bir yolculuğa çıkmalıyız.
Çocuklarımızın kıskanacağı bugünleri, torunlarımızın keşke diyeceği bugünleri zaferlerle yeniden inşaa etmek ve bize neden efsane dendiğini bir kez daha anlatmak zorundayız.
Kimse mutluluğu ayak ayaküstüne atarak, kadife kutularda kucaklamıyor. Kolay olsaydı zaten hangimiz olurduk, ezası olmayan hangi sevda tarihe geçmiş ki 3 bin yıldır yeryüzünde.
Reçete çok, yön veren, akıl veren, çok fazla, gereğinden fazla konuşan o kadar çok ki … Belki de Perşembeye kadar biraz susmalı ve biraz durmalıyız.
Endişe, acı, felaket senaryoları küçük bir şehrin koca bir takımına pek yakışmıyor. Kendi elimizle tabloyu daha zor, daha içinden çıkılmaz hale getirmeye devam etmeyelim.
Velisi’de, Delisi’de çok değerlidir bu şehrin kıymetini bilelim. Direndik, Dirildik ve Şimdi de İstiklal diyerek daha çetin bir egemenlik mücadelesine giriyoruz. O yüzden her zamankinden daha yüksek sesle ve tek yürek haykıralım… Eskişehir sen bizim her şeyimizsin ….