Şayet Cumhurbaşkanımız veya Başbakanımız ya da herhangi bir İktidar sözcüsü bir açıklama yapsa ve dese ki; “Milletimizin birliği ve beraberliği için, Kürt halkının terör yüzünden fiziki, insani ve maddi kayıplar yaşamaması için bazı çalışmalar yapıyoruz. Terör yüzünden verdiğimiz kayıplara nihayet vermek adına HDP aracılığı ile Kandil ve İmralı ile görüşecek ve çözüm süreci başlatacağız. Bölgede bulunan masum vatandaşlar da, görev yapan emniyet güçlerimiz de daha rahat olacak. Bu işi siyaset çözecek, silahlar susacak ve bölgeye yapılan yatırımlarla bu işin üstesinden geleceğiz…”
Eminim bu sözleri ayakta alkışlayacak, methiyeler dizecek, övgüler yağdıracak ve ikna olmayanları ikna etmek için var gücüyle çalışacak çok insan olacaktır.
Hatta buna benzer fikirleri şehir şehir dolaşarak herkese anlatan bir heyet kurulup adına “akil adamlar” deyip tecrübe ettiğimiz günleri de hatırlayınca kafam çok karışıyor.
Şu bir gerçek ki “Ne söylendiğine değil, kimin söylediğine bakıyoruz” ve tepkilerimizi, övgülerimizi doğrularımızı, yanlışlarımızı belirleyen şeyin ölçüsü bu oluyor. Cesaret ve korkaklığı bile adam akıllı yaşayamıyoruz.
Bu konuda en masum olanlar bürokratlar, onlara inanın tek lafım yok. Zira Devlet politikasına kişisel yorum katamazlar ve bunu beklemek de pek adil olmaz. Ama ‘diğer’ diye tanımladığım geniş bir kesimi masum bulmuyorum.
Son günlerde Barış bildirgesine imza atan akademisyenlere karşı ortaya koyulan tavra bakınca ve yukarıda ‘mesela’ dediğimiz ama dün yaşadığımız çözüm süreci ile süreçte yapılan eylemlere, söylemlere bakınca, birilerine bir şey anlatmanın zorluğu giderek artıyor. İçinden çıkamıyorum.
“Sürece hep karşı çıktım”
Her seferinde rahat rahat yazıyorum çünkü sürece açık ve net karşı çıktığımı defalarca yazdım söyledim ve ‘akil adamlar’ denen heyete de direkt belirtme şansım oldu. Zira PKK’nın Kürt halkının temsilcisi olmadığını ve silahtan vazgeçmeyeceğini öngöremeyecek kadar pembe bir ülkede yaşamadım. Ama ben ‘karşıyım’ dedikçe bırakın destek bulmayı beni yargılayan, o gün teröristlere PKK demeye dili varmayanlar ve hatta gerilla, direniş mücadelecisi gibi isimler kullanan, T.C. demekten sakınanlar, şehrin göbeğinde apo posteriyle gövde gösterisi yapanlara sessiz kalanlar ne olduysa artık anlamadım. Bu tür insanlar 1 senede benden Milliyetçi oldular, PKK’nın adının geçtiği her şeye savaş açıyor, 1 sene önce kendi söylediklerinden daha masumunu söyleyen akademisyenleri linç ediyor.
Öte yandan “Kanlarını içeceğiz” diyen, “o kanlarla duş alacağız” diyenler geçen sene neredeydi? Hatta neden bu eylemi akademisyenler yerine teröristlere karşı gerçekleştirmiyor? Bu yönde bir söylemine rastlamıyoruz? Bunu da anlamıyorum.
Kusura bakmayın ama sizin eleştiri hakkınız yok. Ben o süreçte de aynı tavrı gösteren birisi olarak tepki gösteririm ama sizin buna hakkınız yok.
Bu yüzden ben akademisyenleri eleştiriyorum. Çocuklar, masumlar, terörle alakası olmayan ve mağdur olanlar elbette düşünülmeli, elbette bu kısmına itirazım yok. Ancak teröristlerle onların talepleri için müzakere yapılamaz, teklif dahi edilemez. Bildiriyi gözden geçirin yeniden düzenleyin ve teröre, PKK’ya karşı tavrınızı da lütfen gösterin. Yoksa bildirinin masum yanı da samimiyet sorgusuna maruz kalmakta. Yani mevzu karışık ama çözülemeyecek kadar uzak değil. Hele ki süreçlerin tarihi bu kadar yakın ve hafızalar tazeyken…