Ak Parti'nin Türkiye genelinde toplam üye sayısı 11 Milyon kişiden fazla ve son seçimde 22 Milyon seçmenden oy aldı. Üye sayısının 2 katı kadar oy aldı diyebiliriz buna. Başka bir açıdan bakacak olursak da aldığı oyun yüzde 50'si üyelerinden geldi...
CHP'nin Türkiye genelinde toplam üye sayısı ortalama 1 Milyon kişi ve son seçimde 11 Milyon seçmen oyunu CHP'ye verdi. Üye sayısının 11 katı kadar oy aldı diyebiliriz buna. Başka bir açıdan bakacak olursak da aldığı oyun sadece yüzde 10'u üyelerinden geldi.
Sonuç olarak üyesi çok olan Ak Parti'nin aldığı oy ile “tabanı önemsiyorum” diyen CHP'nin üye sayısı ve oy oranına baktığımızda, CHP'nin iktidar olmak için işe nereden başlaması gerektiği de gün gibi ortada duruyor...
***
Bir okurum bu rakamları yazmış ve yukarıda yazdıklarıma benzeyen tespitlerde bulunmuş. “CHP neden üyelik çalışmasında pasif” diye soruyor? Bu sorularında gayet haklı.
Parti için düzen mi bozulacak, birilerinin egemenliği mi kaybolacak, ya da ‘insanlar gelip kendi üye olsun’ diye mi bekleniyor?
‘Neden bu kadar çok teşkilat vurgusu ve çalışmadan bahsedilirken CHP'nin partiye yeni üyeler kazandırma konusunda pek aktif olduğunu göremiyoruz?’ soruları muhakkak cevaplanmalı.
Çünkü şu bir gerçek ki, bugünlerde insanın en büyük ihtiyaçlarının altında aidiyet ve birlik duygusu gelirken, öyle tahmin ediyorum ki CHP'ye üye olan birisi gidip başka partiye oy verecek değildir.
Aybabaaaa, Aybabaaaa
Ahmet Kamil Çörekçi, Emre Güral, Engin Bekdemir, Laval, Birol , Kaan, Sezgin ... Ya da şöyle soralım; Cumartesi akşamı izlediğiniz Eskişehirspor'da hangi isim kötüydü? Mücadele etmedi, katkı vermedi, yardımlaşmadı? Bulamadınız değil mi?
Zira bundan 5 hafta önceki takım ile önce Konya, sonra da Mersin maçında oynayan takım arasında 180 derecelik bir fark vardı.
Öyle uzun uzun düşünmeye gerek yok, bu farkın ana sebebi Samet Aybaba... Sonra taraftar, sonra futbolcular diye sıralar gideriz.
Aybaba sadece takımı motive etmedi. Aybaba bu kriz ortamlarının tecrübesiyle geldiği Eskişehir'de taraftarı da, basını da ve hatta yönetimi de motive edecek kadar önemli bir duruş sergiledi.
Suratı asık, takımı kamuoyunun önüne atan, cesaretten uzak bir Kartal gibi değil, zihnen başka takımı çalıştırma rüyasında olan, taraftar kadar heyecan taşımayan ve duygusal bağlardan uzak bir Alman gibi de değil... Taraftar gibi, hırslı, gülümseyen, değerli hissettiren, saha kenarında nasıl durulur, gol atınca gizli gizli nasıl dua ediliri gösteren bir işaret fişeği oldu.
“Keşke sezona onla başlasak” diyenler olmuştur belki ama, ben “Keşke Skibbe'den sonra Aybaba gelseydi” demeyi yeğliyorum. Çünkü bazen birleşmek için kötü rüyalar görmek gerekir ve biz kötü rüyayı Skibbe’yle, kabusu ise Kartal ile yaşadık. İşimiz çok, henüz tek bir adım attık ama haftalardır yapmamız gerekeni 2 haftadır yapınca ortaya çıkan tablo da net.
Bundan yıllar önce yaptığım bir taraftar videosunda, üstelik çok keyifli ve başarılı günler yaşarken bile "Eskişehirspor direniştir, diriliştir ve hep öyle kalacak” demiştim. Şimdi de “Haklıyım” diyorum.
Bu sebeple benim tezahüratlarım Aybaba'ya ... Hadi hep birlikte söyleyelim Aybabaaa, Aybabaaa...