Son 8 senedir 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos ve 29 Ekim'de kutladığımız milli bayramlarda ve 10 Kasım'a denk gelen Cuma hutbelerinde Atatürk'ün adını bile anmayan Diyanet İşleri Başkanlığı, yine yaptı yapacağını.
Son 8 senedir 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos ve 29 Ekim'de kutladığımız milli bayramlarda ve 10 Kasım'a denk gelen Cuma hutbelerinde Atatürk'ün adını bile anmayan Diyanet İşleri Başkanlığı, yine yaptı yapacağını.
Şimdi hiç kimse bana Cumhuriyetimizin 100’üncü yıl kutlamalarında Atatürk’ün adını bir cümle ile anmamayı savunamaz.
Bana hiç kimse “Hata olmuş Kerem kardeşim” diyemez. Hepimiz biliyoruz ki hata filan yok. Diyanet İşleri Başkanlığı Atatürk’ün adını bile – isteye anmıyor…
Bundan 100 sene önce biz bu topraklarda nice kahramanların yanında, cehenneme gidesice vatan hainlerini de gördük. O vatan hainlerinin bir kısmı tarikatlara mensup olan pisliklerdi. 1923’ten 100 yıl sonra bugün “İnşallah Yunan kazanır” diyen bu hainlerin torunlarının “Keşke Yunan kazansaydı” dediğini görüyoruz.
Nasıl ki başta Atatürk olmak üzere ebediyete intikal etmiş şehit ve gazilerimizi minnetle anıyoruz, o vatan hainlerinin ardından da beddualar ediyoruz. Bugün 100 yıl önceki benzeri tarikatların devletimizin kozmik odasına, devletimizin silahlı kuvvetlerine, milli eğitimine ve akla gelen bütün kurumlarına sızdığını gördük. İşte 15 Temmuz ortada.
Şüpheleniyoruz ki “Paralel” bir diyanet işleri oluşturmak için yine sızıyorlar.
Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında Atatürk’ten bir cümleyle bahsetmemek hata olamaz. Burada kötü niyetli bir kasıttan başka bir şey aklıma gelmiyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da giderek milletten uzaklaştığını görüyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı’na tavsiyemiz milyon dolarlık arabalarından inip, zevkü sefayı terk edip milletin arasına karışması ve kendisini temizlemesidir.
Yaptıkları utanılacak şeylerden dolayı ümitsizliğe kapılmasınlar. Tövbe kapısı hep açıktır. Tövbe edip Allah düşmanı tarikatlara karşı mücadele etsinler. Belki günahları affedilir…
Kendilerine “Şeyda” dedirten tecavüzcüleri biliyoruz.
Kendilerine “Terbiye” dedirten terbiyesizleri duyuyoruz.
Kendilerine “Evliyaullah” dedirtenlerin şeytana kulluk ettiğini görüyoruz.
Bunun pek çok örnekleri var. Diyanet bunlara karşı sakınsın kendini.
Hükûmetin görevi ekonomiyi yönetmektir. Gerekirse faizleri artırmamak veya azaltmak kendi tasarrufudur. Ancak faizler artırılmıyor diye “Nas var” diyerek hükûmeti savunan, ve yine ancak aynı hükûmet faizleri artırdığında, “Faizdir, yerine göre caizdir…” diye zevzek zevzek savunan bir din adamı Allah’tan korkuyor olamaz.
“Fiyatları Allah artıyor” diyerek enflasyonu savunan bir din adamına ben “Allah’ın adamı” demem, olsa olsa “Kula kulluk eden bir dalkavuk” derim.
Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına geldik. Bana kalırsa güçlü bir ülkemiz var. Bizi bugüne getiren yüz yıllık sıralı hükûmetlerimize teşekkür ederiz. Ancak ve elbette “Hiç sorunumuz yok” da diyemeyiz. Bu sorunlara odaklanmak yerine Atatürk’le ve Cumhuriyetimizin değerleriyle kavga etmek, yer yüzünde bozgunculuk çıkartmaktan başka bir şey değildir.
Ve Kur’an-ı Kerim açıkça belirtir ki yer yüzünde bozgunculuk çıkartanların yeri, cehennemin dibidir…