Özel çocuklar diye adlandırırız…
*
Zihinsel engelli çocuklarımız…
Down Sendromlu çocuklarımız…
Otistik çocuklarımız…
*
Ve bu özel çocuklarımızı, topluma kazandırmak için gayret gösteririz.
Tabii bu çabayı, devletten daha çok aileler gösteriyor.
Aile vicdanlıysa ne ala…
Hem vicdanı hem parası varsa aliyyülâlâ…
Ancak bunların hiçbiri yoksa, vay o çocuğu haline; kaderine terk ediliyor…
*
Şimdi, bunları niye yazdım?
Anlatayım…
Elif-Selçuk Demir çifti irtibata geçti.
Görüşmek üzere gazeteye davet ettim.
Emir Alp isimli dünyalar güzeli bir çocukla geldiler.
Emir ‘otistik’ bir çocuk ve ailesi, onu topluma kazandırmak adına çabalıyor.
*
Ancak büyük bir sorunları var!
Emir, hiçbir özel anaokulu tarafından kabul edilmiyor.
Dahası, çoğu devlet anaokulu da yasal olarak almak zorunda olmalarına rağmen Emir’i kabul etmiyor; kabul edenler ise aileye zorluk çıkartarak en kısa sürede okuldan atma gayreti içerisine giriyor.
*
Emir’in babası Selçuk Demir, bu özel çocuğu dört yıldır topluma kazandırmak için eşiyle beraber mücadele ettiklerini, bütün mal varlıklarını sattıklarını, geri kalan hayatlarını da Emir için feda etmeye hazır olduklarını söylüyor.
*
Ve Emir’in anaokulu sürecini şöyle anlatıyor, baba Selçuk Demir:
- Bizim oğlumuz kaynaştırma öğrencisi ve yaşıtlarının arasında olmak zorunda. Bunu psikiyatri doktorlarımız ve psikologlarımız söylüyor.
- Geçen sene gittiği Özel Yumurcak Anaokuluna tekrar göndermek istedik. Orada, geçen sene, öğretmeniyle iyi bir bağ kurdu, birbirlerini sevdiler. Normalde kaynaştırma öğrencisi olarak devletin anaokuluna gönderme hakkımız olmasına rağmen, öğretmeniyle kurduğu bağ nedeniyle bu yılda oraya göndermeye karar verdik.
- Ancak bu yıl, geçen yılki öğretmenimiz ayrılmış. Ve Özel Yumurcak Anaokulu, bu yıl çocuğumuzu almak istemedi. Çocuğumuz hareketli bir çocuk, o nedenle masrafını ben karşılamak üzere ‘gölge öğretmen’ tutayım ve okul öğretmeninin yükünü hafifleteyim dedim. Buna önce itiraz ettiler, sonra kabul ettiler ve güven verdiler. Bir hafta oğlumuzu gönderdik, ancak bir hafta sonra yönetim bizi çağırdı ve şunu söyledi: “Emir diğer çocuklara kötü örnek oluyor, biz kontrol edemiyoruz.” Biz biraz itiraz edince ve gölge öğretmenimizin yardımcı olduğunu söyleyince, Emir’i yarım gün kabul edebileceklerini söylediler. Ancak Emir’in, tam gün tam kaynaştırma olarak okula gitmesi gerekiyor. Bu isteğimiz kabul görmedi, istenmediğimizi anladık ve okuldan ayrıldık.
- Sonra diğer anaokullarını araştırdık, hiçbiri bizi kabul etmedi. Bunlardan dört tane anaokulu, oğlumuzu resmen ‘kobay’ olarak kullandı. Deneme şartıyla alabileceklerini söylediler. Denediler ve sonra “almayacağız” dediler.
*
Bununla beraber, Emir’in özel okula gitme ihtimali sıfırlanıyor. Geriye tek bir çare kalıyor, o da devlet.
Devletimizin, Emir’e sahip çıkması gerekiyor. Ancak biraz sonra devlet okullarıyla ilgili Emir’in babasının ve annesinin anlattıklarını okuduğunuzda, devletin Emir’e sahip çıkmadığını göreceksiniz.
*
İşte, baba Selçuk Demir’in devlet okullarında yaşadıkları:
- Özel anaokulu yolları kapanınca, Özel Eğitim Rehberlik Araştırma Merkezi’ne gittim. Bize dediler ki: “bu çocuğun zaten kaynaştırması var, devlet okuluna yerleştirelim.” Bununla beraber ben de, devlet okulu araştırması içerisine girdim. Üç tane okul gezdim. En sonunda bir tanesini kabul ettirdim; Cemalettin Gökay Anaokulu. Yanımızda gölge öğretmenimizin olacağını, merak etmemelerini söyledim. -Çünkü Emir hareketli bir çocuk, diğer çocukların da eğitim hakkı engellenmesin, tabi bir de yasal olarak benim çocuğumun eğitim hakkı var- Ama daha ilk günden sınıf öğretmeni isyan ederek ‘bu çocuk her zaman ağlayacak mı’ diye serzenişte bulundu. Biz de dedik ki, bu daha çocuğun ilk günü, her çocukta ilk günlerde uyum sorunu olabilir. Ve Emir’in özel bir çocuk olduğunu zaten biliyorlar. Normal çocuklar bile il günlerde ağlıyor, istemiyor okula gitmeyi.
- Sınıf öğretmeninin bu şikayeti üzerine Emir’i alarak psikiyatra gittik. Psikiyatr ise çocuğumuzun mutlaka okula gitmesini, kendi yaşıtlarıyla vakit geçirmesini söyledi. Buna istinaden de okul yönetimine göstermemiz için bir evrak hazırladı.
- Ancak bu sefer okul, başka bir mazeret uydurarak, bizim tuttuğumuz okul öncesi öğretmeni istemediğini, yeni bir özel eğitim öğretmeni tuttuğumuz taktirde çocuğumuzu okula kabul edebileceğini söyledi. Ama bizim gölge öğretmenimizin alanı doğru, yeteneğini biliyoruz, çocuğumla çok iyi bir bağ kurdu. Ayrıca benim, yasal olarak gölge öğretmen tutma zorunluluğum yok, devletin öğretmeni benim çocuğumla ilgilenmek zorunda. Ama bakın ben iyi niyetli davranıp işleri kolaylaştırmak için gölge öğretmen tutuyorum. Ama onlar buna rağmen bizi yıldırmaya, vazgeçirmeye zorluyor.
- Bakın bir de şunu yapıyorlar. Kanuni hakkımız olduğu için ‘sizin çocuğunuzu alamıyoruz’ diyemiyorlar, ancak sürekli şart koşarak yıldırmaya çalışıyorlar. Şimdi ne yapacağımı bilemiyorum. Arayış içerisindeyim. Ama hafta içi mesaimiz var, nasıl gideceğiz bilemiyoruz. Bu çocuğun belli giderleri var, o nedenle çalışmak zorundayız, ancak ne özel ne devlet hiçbir okul bizi kabul etmiyor. Ben en kolayını seçer, bir bakıcı tutar ve eve kapatabilirim çocuğumu. Ama ben bun yapmak istemiyorum, topluma kazandırmak istiyorum. Bakın evimi sattım, arabamı sattım, ne var ne yok sattım, bir insanı kazanmak için. Ömrümü de feda edeceğim onun için.
*
Evet; Emir ve ebeveynlerinin devlet okullarında yaşadıkları sorunları da okudunuz.
Gördüğünüz üzere topluma kazandırılması gereken bu özel çocuğu, ne özel ne de devlet okulu kabul etmiyor.
Hele ki devlet okullarının yöneticileri, Emir’i almak zorunda olmalarına rağmen, çeşitli mazeretlerle aileyi yıldırmaya çalışıyorlar!
Bu nasıl bir vicdan Allah aşkın?
*
Şimdi biraz da, Emir’in annesi Elif Atılay Demir’i dinleyelim.
Anne Demir’in ciddiye alınması gereken bir iddiası var...
Cemalettin Gökay Anaokulu yönetiminin, Emir’in gölge öğretmenini istememesinin ve yerine başka birinin bulunmasını istemesinin asıl nedeni şuymuş:
Gölge öğretmen işi gereği, sınıf öğretmeninin Emir’e nasıl davrandığını aileye bildirmek zorunda. İşte, bir olayı aileye bildirdiği için, okul yönetimi gölge öğretmeni istemiyor.
Bu ne anlama geliyor biliyor musunuz?
Emir’e kötü davranılabilir, ancak kendisi bunu ‘ifade edemediği için’ sınıf öğretmeni ve okul yönetimi kaygı taşımaz; ancak gölge öğretmen olduğu zaman işler değişir.
Yani zihniyete bakar mısınız; yazık, çok yazık.
*
Başka ne diyor anne Demir?
Şöyle sıralamak istiyorum:
- Ailelerin bakışı bize çok ön yargılı. Bizi zaten inanın Emir yormuyor, insanların bakış açısı yoruyor. Geçen sene ailelerin bize karşı önyargısı yüzünden hiçbir etkinliğe katılamadık mesela.
- Gölge öğretmen bize rapor verdiği için okulda istemiyorlar. Ve gölge öğretmenimizi de tıpkı bize yapıldığı gibi yıldırmaya çalışıyorlar. Çocuğumuzu ise kazanmak yerine şikayet edip okuldan atmayı tercih ediyorlar. Ve gölge öğretmenin faydası çok yüksek; özel çocukların topluma kazandırılması noktasında en büyük etkenlerden biri. Bunu uzmanlar da söylüyor, zaten örneklerini de görüyoruz.
- Bunun tek tedavisi eğitim; yaşıtlarıyla aynı ortamda bulunması, sevgi ve şefkat. Bunun ilaç ya da ameliyatla tedavisi yok. Bütün doktorlarımız aynı şeyi söylüyor.
*
BAKANIN KONVOYUYLA ÇARPIŞIYORLARDI
Bu noktada anne Demir, bir de anısını anlatıyor.
Kötü bir anı…
Biliyorsunuz, Milli Eğitim Bakanı
Yusuf Ziya Selçuk Eskişehir’e gelmişti.
O sırada Emir ve ailesi de otomobilde seyir halindeymiş.
Otomobili baba Demir kullanıyormuş.
Bakan Ziya Selçuk’un konvoyunun geldiğini öğrenince, baba Demir direksiyonu aniden konvoya doğru kırmış.
Anne Demir zor bela direksiyonu ters yöne çevirerek polis arabasıyla çarpışmayı önlemiş.
Anne Demir, eşinin o anki psikolojisini şöyle anlatıyor: “O anki sinir harbiyle bakanın karşısına çıkmak, oğlumuzun yaşadıklarını anlatmak istedi.”
*
VALİLİK MEYDANINDA EYLEM YAPACAKTI
Yazımın sonuna yaklaşırken baba Demir’in karar verdiği, ancak son anda vazgeçtiği şu düşüncesini de aktarmak istiyorum.
Diyor ki baba Demir: “Valilik Meydanına gidecektim en son, çıldırdım artık. Yani ‘öldüreyim mi, atayım mı bu çocuğu, ne yapayım’ diyecektim. Allah aşkına biz bu kadar mücadele ederken, neden bize bu kadar zorluk çıkarılıyor. Böyle olmayı benim çocuğum tercih etmedi.”
*
Evet, Demir ailesinin problemini okudunuz.
Aslında bu problemi yaşayan on binlerce aile ve özel çocuk var.
En azından Demir ailesi, bu sorunun sözcüsü oldu.
*
Buradan hareketle
Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözünü hatırlatıp eğitim sorunlarıyla yakından ilgilendiğini bildiğimiz Sayın Valimiz
Özdemir Çakacak ile İl Milli Eğitim Müdürümüz
Hakan Cırıt’a bu problemin çözülmesi yönünde çağrıda bulunmak istiyorum.
Diyor ki Atatürk:
Eğitimde feda edilecek tek bir fert bile yoktur!