Eskişehir halkının huzuruna çıkan üç lider Recep Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli’nin mitinglerini analiz eden yazıma okuyucularımdan gelen yanıtlar üzerine konuyu biraz daha detaylandırma ihtiyacı doğdu.
Söz konusu mitinglerin verdiği ipucunu “Muhalefet partisi sözcüsü gibi vaatlerde bulunan Erdoğan için ‘21 yıllık iktidar yorgunluğu’, Kılıçdaroğlu için ‘umut’, Bahçeli için de ‘milliyetçiler her zaman devlette’ anlayışı ön plana çıktı” diye özetlemiştim.
Bunu AK Parti cephesinden biraz açayım efem…
Eylül ayında yazdığım yazımdan kesitler alarak sizi biraz eskilere götürüp, özet bir portre çizerek meramımı anlatmaya çalışacağım.
Bildiğiniz gibi emek ile sermaye çelişkisinde emekten yana tavır alan görüş "sol" olarak tarif edilir.
1960’lı yılların sonunda sol gençliğin dayanışma modeli zamanla, dini referans alan İslamcı ve muhafazakar örgütlenmelerde, cemaat ve bu anlayıştaki dernek yapılanmalarında kendini gösterir hale geldi.
Milli Nizam Partisi’nin ömrü bir yıl sürse de sonraları Milli Selamet, Refah ve Saadet partileri art arda birbirini izledi. Milli Görüş adını alan fikri gücü, "gömlek değiştirmiş" haliyle halen iktidarın gövdesinin bir parçasını oluşturuyor malum.
Muhtıralar, darbeler, 28 Şubat'lar, darbe girişimleri atlatan Türkiye'de, bir taraftan 1999 Marmara Depremi'nin yaralarını sarmaya çalışan 57. koalisyon hükümetini oluşturan DSP, MHP ve ANAP'ın uyum sorunu, diğer taraftan ekonomik kriz 2001 yılında Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde kurulan AK Parti'nin önünü açtı.
Kuruluş yıllarında Erdoğan'ın da katılımıyla düzenlenen toplantıların bazılarını izlemiş bir gazeteci olarak AK Parti kendisini, toplumsal sağduyu eksenli bir buluşmanın adresi, koalisyon ve ekonomik krizlerden bıkmış halkın uzlaşabileceği liberal ortamı yaratacak parti olarak lanse etti ve 10 yıla yakın bir süre bu imajı sürdürdü.
2002 ve sonrasındaki seçimlerde örgütlenme şeklini dayanışma üzerine kuran AK Parti, sol gençliğin 1970'li yıllarda gerçekleştirdiği o çalışma modelini kazandı.
Bugün 21 yıllık iktidar olarak toplumsal yapılanmada öncü rol alma çabasını her kanalda gösteren AK Parti, ekonomik kriz, sığınmacı göçüne karşı gittikçe artan tepkiler, enflasyon, hayat pahalılığı, döviz sıkıntısı ve ortaya saçılan bazı yolsuzluk olaylarıyla adeta ringden düşmemek için sendeliyor.
"İstanbul'u kaybeden Türkiye'yi de kaybeder" sözü hala kulaklarda çınlıyor bu arada...
Peki bugün, siyasal idealinin vücut bulmasının sevinci, üzerlerinde varılan ittifakı 2002 yılındaki seçimde yüzde 34'lük oyla zirveye taşımış olmanın heyecanıyla kapı kapı dolaşıp oy isteyen, şimdinin olgunu, o dönemin genci AK Parti'lilerin halen o ruhu taşıdıklarını düşünüyor musunuz?
Ben düşünmüyorum.
Kendini her türlü ikbal kavgasının dışında tutmuş, hiçbir Ali-Cengiz oyununda yer almamış, partisini rantın kapısı görmemiş, liderini her ortamda savunmuş, günahını-sevabını inancı gereği kendince tartmış o partililerin ideolojik heyecanı ve azmi olmayınca seçim de çantada keklik görünmüyor…
Sonradan sahip oldukları lüks otomobil ve ciplerde gezen, birbirinden havalı nişanlar ve düğünler yapan, iftarlar veren abilerini, ablalarını gördüğünde...
Mütevazi yaşamını sürdürürken, hayatın olağan akışına aykırı zenginleşen çevresindeki abilerine, ablalarına baktığında...
Siyasal ideali yerle yeksan eden benmerkezci yaklaşımları, ihale kavgalarını, sonradan iş bitirici müteahhit olmuşlara tanık olduğunda...
Gönüllü olarak hevesle yıllardır kapı kapı partisine oy isteyen o gençler, o partililer ne düşünüyor diye hiç merak eden oldu mu acaba?
Düşüncesi iktidar olmuş, "biz herkesten farklıyız" fikrini her ortamda savunmaya gayret eden AK Parti’ye gönülden bağlı bu kişilerin heyecanı, coşkusu, hevesi nasıl?
Mesela gözleri eskisi gibi ışık saçıyor mu?..
Hazır seçime 11 gün kalmışken bir bakın derim...
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...