40’lı yılların ortalarında Eskişehir’in bir köyüne telefon bağlanmış…
“Muhtarın evine…”
Hani şu koldan çevirmeli ilk telefonlardan…
Bir gün telefon çalmış, muhtar evde yok, karısı bir oraya, bir buraya koşup duruyor…
Telefon çalmaya devam ediyor…
Yanına gitmiş kadın, “Sus be gavurun zili” demiş:
“Muhtar agan evde yok işte!”
******
Hepimiz biliriz ki şehirde vali nasılsa, mahallede, köyde de muhtar öyledir…
Hatta daha güvenilir bir yetkili…
Bugüne kadar Eskişehir’de üç muhtarı yakından tanıdık…
Birincisi 1984’ten 2014’e kadar Bahçelievler muhtarı olan “Remzi Duman…”
Mahallenin doktorudur da…
“Tanju Çolak”ı, Burhanettin Beyadini’yi bile düzeltmiştim!...”Deş
Deli dolu bir masör…
İkincisi, Kırmızıtoprak Mahallesi’nin 30 yıllık muhtarı “Nevzat Yıldız…”
Aynı zamanda ölünceye kadar Kırmızıtoprak Kulübü’nün de başkanıydı…
Hiçbir seçimde karşı aday çıkmadı Nevzat Abi’nin karşısına…
“Mahalle ona emanetti…”
Üçüncüsü ise, Tepebaşı’nın yine 30 yıla yakın olan rahmetli “İsmail Güçsüz”dü…
O da Nevzat Abi’nin aynısıydı…
“Tepebaşı ona emanetti…”
******
Daha nicelerini tanıyoruz ama bu üç insan yalnız muhtar değil, “adam gibi adam”dılar…
Nereden girdik konuya derseniz?
Bu üçüne de bir telefon gelse ve deseler ki:
“Cumhurbaşkanımız sizi de toplantıya çağırıyor…”
Yanıt hazır olurdu:
“Muhtar agan evde yok, gelemez!”
Günün Şiiri
Düğünsüz
Yayla kızı süt gibi ak, incecik
Ilık esmer ormanlar kadar
Ama derin, karanlık bir gecede
Bir beyaz iplik
En çocuklu dilekleri memede gitti
Bir Mehmet’ten bir Mehmet’e gitti
On üçünde elma sattı korkarak
Tükendi haram yemişler olmadan
Ellerine kına koydular
On parmağı al al ağladı
Babası var dedi, anası var
Bir düş ki,
Ne anası var ne babası
Babası sattı, anası sattı bir de
Mavi yıldızlar altında yaylalar
Bir öküz bedeline…
Kemalettin Koç (Varlık – 1966)
Devlet adamı fakir ölmeli
Cumhuriyet döneminin Adalet Bakanı “Mahmut Esat Bozkurt” diyor ki:
-Devlet adamları fakir ölmelidirler ki idare ettikleri milletler zengin ve mesut olsunlar. Devlet adamları cep doldurmaya kalkarlarsa millet fakir, bedbaht olur, dava hezimete uğrar.
“Fakirlik içinde ölmek, devlet adamının, hele ihtilal şeflerinin süsüdür…”
Avukatlık üzerine
Fransa’da 1800’lerde ünlü avukat “Berryer” fakirlik içinde ölürken genç meslektaşları “Üstat” demişler:
“Ayaklarınızın altına altın torbalar koymuşlardı, neden almadınız?”
Berryer gülmüş:
“Almak için eğilmek lazımdı…”
Yine Fransa’da İkinci Dünya Savaşı sonrası Nazi işbirlikçisi “Pierre Laval” mahkemeye çıkarıldığında, “Da Gaulle” avukatlara davayı üstlenmelerini rica etmiş:
“Laval savunma yapmadan mahkûm olmamalı, böylesi bir lekeyi Fransa adalet tarihine sürmeyin…”
Mehmet Akif Ersoy’dan
Bir toplantıda “İstiklal Marşı”mızın şairi “Mehmet Akif Ersoy”u küçük düşürmek için, “Siz veteriner, yani baytar mısınız?” diye sormuşlar.
Mehmet Akif, tebessüm ederek “Evet” demiş:
“Bir yeriniz mi ağrıyor?”
“Sizi bekliyorum sör!”
İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere Başbakanı “Churcill” radyoda konuşma yapmaya gidiyormuş…
Radyoevine gelince, bindiği taksinin şoförüne seslenmiş:
“Beni yarım saat bekleyebilir misin?”
Karanlıkta müşterisinin yüzünü seçemeyen şoför, “Özür dilerim efendim” demiş:
“Başbakanın konuşmasını dinleyeceğim…”
Churcill, yurttaşının bu sözlerinden çok hoşlanmış ve iki sterlin uzatmış…
Parayı alan şoför de eğilerek selam vermiş ve “Sizi bekliyorum sör” demiş:
“Takmışım başbakana…”
Garsonun ilgisi
Kadın eşiyle gittiği lokantada garsonun kendisiyle çok ilgilendiğini görünce, “Tatlım, bu adama kalkarken yüklü bir bahşiş vermelisin” demiş. “Farkındayım diye karşılık vermiş kocası:
“Baş başa ve romantik bir yemek yememizi istiyorsan, bluzunun düğmelerini kapat tatlım!..”
Cumartesi öyküsü
Kaplumbağa olmanın mutluluğu
Bir gün ormanda bir akrep ve kaplumbağa arkadaş olmuşlar…
Bu iki dost ormanda mutlu yaşarken bulundukları bölgede yiyecek kıtlığı baş göstermiş…
Bunun için yola koyulmuşlar… Güle oynaya giderken önlerine birden büyük bir nehir çıkmış…
Akrep, mahzunlaşıp boynunu bükmüş:
“Seninle yolculuğumuz buraya kadar dostum” demiş:
“Ben bu bedenle nehirden geçemem”
Dostunu böyle güç bir durumda yalnız bırakmayı aklından bile geçirmeyen kaplumbağa, “Ettiğin lafa bak” diye karşılık vermiş:
“Ben ne güne duruyorum…”
Akrebin şaşkın bakışları arasında devam etmiş:
“Atla sırtım, seni sağ salim karşıya geçireyim…”
Akrep, kaplumbağanın sırtına binmiş, o da nehrin azgın sularına kendini bırakmış…
Tam nehrin ortasında akrep bir yandan dostunu iğnesiyle sokarken, diğer yandan da sesleniyormuş:
“Evet dostum, sen yaradılışın gereği yapman gerekeni yapıyorsun” demiş:
“Ama benim yaradılışım da bunu gerektiriyor…”
******
Burcumuz “akrep” ama yaşamımızda hiç akrep olmadık… Düşünmedik bile…
Halâ kaplumbağadan farkımız yok…
Şikâyetimiz de yok…
“Kaplumbağa olabilmenin mutluluğunu yaşıyoruz…”
Kolsuz Yaşar’dan
Övünen armut, genellikle kurtlu çıkarmış abi…
“Ayılara duyurmak istedim de!”
Günün Sorusu
Bedelli askerlik uygulaması çıkaran yetkililer!
“Şehit aileleri kadar yüksek bedel ödeyen var mı?”
Özdeyiş
Bir babanın evladına bırakacağı en iyi miras iyi bir “ad”dır…
William Hamilton
Günün Balı
Cezaevlerindeki üniversiteli sayısı 800’ü geçmiş..
Desenize “iki üniversiteli gençlerimizin” sayısı hızla artıyor!...
Cuk
Bırakın kusurlarınızı yüzünüze söylesinler.
Yoksa arkanızdan nasılsa söyleneceklerdir…
Hanri Benazus
Günün İncisi
Serap için uygun çöller aranıyor…
Karl Kraus
Kıssa – dan
Çin düşünürü “Konfüçyüs”ün tam 3 milyon akrabasının olduğu ortaya çıkmış.
Demek, “Düşün düşün, çoktur işin” buradan geliyor!...
Günün Olayı
Biri “Barajı geçemezsek” diğeri “Tek başımıza iktidar olamazsak”, kan dökülür diye tehdit ediyor.
“İki ucu kanlı değnek” dedikleri bu olsa gerek…
Akif Kökçe
Günün Biberi
Nereye mi gidiyoruz?
Bu boş vermişlik başta terör olmak üzere yarın başımıza büyük işler açabilir. O günü beklemekten başka çare yok mu?
Melih Aşık
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...