Arif Anbar yazdı
Sabah özel jetime biner, Sicilya’dan çıkıp gazeteye gitmek üzere yola koyulurum.
*
Gazeteye geldiğimde bazen Ali Baş şunu söyler:
“Arif her gün akşam iş çıkışı Sicilya’ya gidip, her sabah Sicilya’dan işe geliyorsun. Çok para harcıyorsun oğlum.”
Sanki Ali Abi Eskişehir’de oturuyor da bana laf söylüyor.
Kendisi Kıbrıs’ta yaşıyor.
Benim jetimden iyi olmasa da Ali Abi’de de iyi kötü bir jet var, her gün işe o jetle gelir gider.
*
Yahu kardeşim zaten bende para gani.
Sağ olsun bizim patron biraz bonkör.
Aldığımız maaş ayda 500 bin dolar.
Her bayramda 200 bin dolar harçlık verir.
Yıl da iki kere, iki maaş ikramiye alırız.
Ne yapacağım bu kadar parayla?
Çatır çatır yiyeceğim.
Yani ne kadar harcasam da bitiremiyorum mendeburu.
Hatta bazen patron bana “Arif şu maaşına biraz zam yapalım” diyor, kabul etmiyorum.
Öyle ki bazı zamanlarda zammı kabul etmediğim için fırça bile yiyorum iyi mi?
*
Ha, bazen benim de paraya sıkıştığım oluyor.
Mesela geçenlerde 5 milyon dolara sıkıştım iyi mi?
Cihan Yıldırım’dan borç istesem mi istemesem mi diye düşündüm.
Sonra vazgeçtim.
Ne diyecektim yani?
“Cihan abi 5 milyon dolara sıkıştım, bana bir 5 milyon dolar ateşle, yarın ödeyeceğim” mi diyecektim?
Gururuma yediremedim.
Bu kadar küçük bir parayı borç olarak isteyemezdim.
*
Neyse…
Yine bir gün gazetedeyiz.
Öğle yemeği yiyeceğiz.
Dedim, “Atlayalım benim jete Midilli’ye gidelim, mis gibi öğle yemeği yiyelim denize nazır.”
Ayhan Aydıner önce hapşırdı, sonrasında ise “Vallahi şuradan şuraya gidecek halim yok, görüyorsunuz zaten hastayım, burada bir şeyler yiyelim” dedi.
Bu Ayhan Abi de bir alem kardeşim. Tabi hastalanırsın. Adam gitti Erciyes Dağı’nın zirvesine şato yaptırdı, orada yaşıyor. Neymiş? Beyefendi dağ havası seviyormuş. E, tabi hastalanırsın…
*
Ayhan abi “bu sefer öğle yemeğini Eskişehir’de yiyelim” deyince ben de “bir değişiklik yapalım” diyerek şunu önerdim üstatlara:
Hadi bugün zeytin ekmek yiyelim!
Önce şaşkınlıkla yüzüme baktılar ama heyecan vereceğini düşünerek “peki” dediler.
Ali Abi şoförünü çağırdı, “Git AVM’ye şunları şunları al gel” dedi.
İtiraz ettim Ali Abiye:
Bir değişiklik yapacağım ve ben alacağım nevaleyi, hem de bakkaldan!
*
Çağırdım şoförümü, limuzinime atladık.
Gazetenin hemen 100 metre ilerisinde bakkal varmış, oraya gittik.
Dedim, “usta bana 2 ekmek, iyisinden 1 kilo da zeytin ver.”
Koydu poşete, şoföre verdim “sen arabaya git” dedim.
Kaç para diye sordum.
Toplam “27,5 lira” dedi.
Önce “Usta sen deli misin” dedim, sonrasında “ben 27,5 liraya ekmek zeytin aldım dersem 1 yıl dalga geçerler, bunlar çok ucuz, hatta bedava” diye ekledim.
Ekmeğin tane fiyatını sordum ardından
1,25 lira dedi.
Peki, zeytinin kilo fiyatı?
25 lira dedi.
*
Bayılacak gibi oldum.
Ben bedavaya hiçbir şey almadım bugüne kadar.
Kendime “bedavacı” dedirtemezdim.
Hemen çağırdım şoförü, “altın kaplama para çantamı getir” dedim.
İki ekmek için 20 bin dolar, bir kilo zeytin için 50 bin dolar verdim, “usta hakkını helal et” dedim.
5 bin dolar da bahşiş sıktım ki havamız olsun!
Sonra usta bana “sen manyak mısın kardeşim” diye çıkıştı.
Hayret bir şey yahu.
Asıl o manyak.
Her şeyi bedavaya satıyor!
*
Kapıdan çıkarken alışveriş yaptığım bakkal, “Dükkanı kapatıyorum, Allah razı olsun senden” dedi.
Ne demek istediğini anlayamadım…
*
Gazeteye geldim.
Yaşadıklarımı anlattım.
Ne Ali abi, ne Cihan Abi ne de Ayhan abi anlattıklarıma bir anlam veremedi.
Bakkalın deli olduğuna kanaat getirdik hep birlikte.
*
Yine de fiyatlara bir bakalım dedik.
Bir taraftan zeytin ekmek yemenin heyecanını yaşarken, diğer taraftan zeytin ekmek fiyatını araştırmaya koyulduk.
Doğruydu!
Bakkal deli değildi!
Hepimiz şaşkındık.
*
Bunun üzerine dedik ki, “Vay be, bizim hükümetimiz neler yapmış, her şey bedava, ne kadar şanslıyız!”
*
NOT: Türkiye sayesinde cebi dolan ancak parası Türkiye’ye nasip olmayan insanlar, yukarıda abartarak ifade ettiğim şekilde yaşıyorlar. Dolar arttıkça zevk alıyorlar. O zatlar, Dolar arttıkça daha da zenginleşiyor, Türkiye’de deyim yerindeyse imparator gibi yaşıyorlar. Ülkemizde her şey, onlar için bedavaya geliyor. Ya onlar gibi olmayanlar? Batıyorlar, batıyorlar, ba-tı-yor-lar!