Dün CHP’li dostların çoğunlukta olduğu bir mekanda oturdum…
İçlerinde tanıklarımda tanımadıklarımda vardı…
Tanımadıklarla tanışma faslı bittikten sonra içlerinden birisi;
“Sadi Bey siz gazeteciler Yılmaz Büyükerşen, Kazım Kurt ile Ahmet Ataç’ı bir birlerine laf geçirsin diye mi beklersiniz?” diye sordu…
Bu soru beni şaşırttı…
Hiçte beklemediğim bir anda sorulmasına şaşırdım…
“Başkanlarımızla uğraşmayın” diye de ilave etti…
Tepkimi koydum ve gereken cevabımı da verdim…
Ne alakası var…
Basın mensubu arkadaşlarım hiçbiri böyle bir gayret içerisinde olmaz…
Hepimizin mesleğimizin gereğini yapmaya çalışıyoruz…
Diyelim oldu.
Belediye Başkanlarının üçü de üniversite mezunu ve kariyer sahibi. Biz böyle bir gayret içerisinde olsak bile ne Yılmaz Hocam ne Kazım ne de Ahmet Başkanlar buna izin vermezler…
Son günlerde Yılmaz Büyükerşen ile Ahmet Başkan’ın yaptıkları açıklamalar bir birlerini yerer gibi algılandı herhalde…
Her iki başkanda Eskişehir’e, Tepebaşı İlçesine hizmet etmek, sorunları çözmek ve kaliteli hizmet yapmak için kafa yoruyorlar…
Demokrasi gereği de düşüncelerini de saklı gizli değil kamuoyunun gözü önünde ifade ediyorlar…
Bizde bunları sizlere aktarmaya çalışıyoruz…
Biz yazmaksak, TV’ye başkanları konuk etmezsek konuşulanlardan nasıl haberdar olacaksınız…
Kaldı ki Yılmaz Büyükerşen, Kazım Kurt ve Ahmet Ataç bir birlerini eleştirmiyor…
Birbirlerine sonradan belki de sonradan pişmanlık duyacakları söz sarf etmiyorlar…
Nezaket ölçüleri içerisinde kendilerine göre yanlış olduğuna inandıkları konular hakkında görüşlerini kamuoyu ile paylaşıyorlar…
Bu da gayet normal…
CHP’li dostlara söyledim…
Buradan tekrar ediyorum…
Diğer meslektaşlarım adına söyleyemem…
Büyükşehir, Odunpazarı ve Tepebaşı Belediye Başkanlarının bana göre yanlış olduğuna inandığım konular hakkında eleştirilerimi yazıyorum…
Eleştirilerimi yazarken, halkın ve şehrin menfaatine olacak konulara dikkat ediyorum…
Eleştirilmesi gereken konular varsa eleştiririm, övülecek hizmetlerini de övüyorum…
“Sizce Büyükşehir Belediye Başkan kim olur?” diye sorarak ağzımdan bir isim çıkmasını beklediler…
Daha seçimlere 2,5 yıl gibi bir süre var…
Artı CHP’de aday belirleyici gibi bir görevim yok…
Ahmet Ataç, Yılmaz Hocam “ben artık yok um” diyerek aday olmazsa Büyükşehir Belediye Başkan aday adayı olacağını açıkladı…
Bunu yeni değil yaklaşık bir yılı aşkın süredir sorulduğunda tekrar ediyor…
Mademki “demokrasi” diyoruz…
Ahmet Ataç’ta demokratik hakkını kullandı…
Eğer düşünüyor ise yarın Kazım Kurt’ta “Yılmaz Hoca aday olmazsa bende aday olmayı düşünüyorum” derse kimsenin eleştirmeye hakkı yok…
Kazım Başkan’da demokratik hakkını kullanmış olur…
Kendi adıma dedim ama hiçbir meslektaşım bir makam sahibi ise bu belediye başkanı olur, milletvekili olur, vali olur her kim ise şahsi olarak kin gütmez…
Müstesnalar çıkabilir…
Ancak bunu genellemek de doğru olmaz…
*-*******
Eskişehir Kemal Unakıtan’ı unutmayacak
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın Eskişehir’den milletvekili adayı olacağını Eskişehir kamuoyuna ilk duyuran gazeteciyim…
O yıllarda çalıştığım gazetede köşemde müjdeyi verdiğimde kimse inanmadı…
“Kemal Unakıtan Eskişehir’e gelir mi? Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan onu İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük illerden aday yapar. Keşke gelse. İnşallah yazınız doğru çıkar” diyenler oldu…
Kimileri de heyecanlandılar…
“Kemal Unakıtan Eskişehir’i uçurur” diyenlerde vardı…
Kemal Unakıtan, Maliye Bakanı iken Eskişehir’den milletvekili adayı oldu…
Daha seçim döneminde Eskişehir’e hizmetler gelmeye başladı…
Bakan olduktan sonra Eskişehir’e yatırım yağdı…
Kimileri beğenmiyor…
Ancak Çevre Yolu, bat-cık’lar Eskişehir’in sorununu çare oldu…
Eski çevre yolunda her gün kaza olurdu…
Şimdi tek tük…
Yurtlar, hastaneler, okullar yaptırdı Eskişehir’e…
Alışılmışın dışında bir politikacı idi…
“Hazinenin kasasındaki paraların tozu yeter”,”Devletin kasasının anahtarı benim cebimde” diye yaptığı espriler gerek Eskişehir’de gerekse Türkiye’de yıllarca konuşuldu…
Eskişehirliler kendisini çok sevmişti…
Kendisiyle iki önemli anım var…
Birincisi çok çok önemli…
Bu nedenle kendisine ne kadar teşekkür etsem azdır…
Şahsıma değil, Aile Birliği Başkanlığı yaptığım Yeni Kent İlköğretim Okulu’na bakanlığı dönemimde bilgisayar ve projeksiyon desteği vermişti…
Hem de ciddi oranda…
Önceki gün tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti…
Allahtan gani gani rahmet diliyorum…
Yattığı yer nurla kaplasın…
*-******
FIKRA:
25 santimlik piyanist
Adamın biri bara gider. Üç tane viski içer. Hesabı ödeme sırası gelince barmene der ki:
- Benim hiç param yok! Ama istersen sana 25 santimlik bir piyanist verebilirim.
Barmen adama inanmaz. Adam cebinden piyanisti çıkarır. Gerçekten de 25 santimlik bir piyanist piyano çalmaktadır. Barmen şaşırır:
- Bunu nerden buldunuz?
Adam, yaşlı bir lamba cininin onu yanlış anladığını söyler. Cebinden içinde yaşlı cinin yaşadığı lambayı çıkarır. Barmen:
- Bir dilek dileyebilir miyim?
Adam bıkkınlıkla lambayı barmene uzatır. Barmen:
- Bir çift yeni ciğer istiyorum... Benimkiler barda çalışırken hastalandı.
Yaşlı cin sihirli hamlesini yapar ve ortaya bir yeniçeri çıkar... Barmen şaşırır:
- Ben yeniçeri istemedim ki!
Adam gülerek cevap verir:
- Sen benim 25 santimlik piyanist istediğimi mi sanıyorsun?..
Günün Sözü: Kıyamet Günü’nü böyle adlandırmamızın nedeni ancak bizim zaman kavramımızdandır; aslında o bir tür sıkıyönetim mahkemesidir. Franz Kafka
Dedem diyor ki: Uşak olmayı istemediğim gibi, uşak kullanmayı da sevmem; benim demokrasi anlayışım budur.